Gül’ün 12 yıl boyunca başdanışmanı ve sırdaşı olan Ahmet Sever’in “Abdullah Gül ile 12 Yıl. Yaşadım, Gördüm, Yazdım” adlı kitabı AKP içinde yaşanan kavgaları ve kırılmaları ilk kez bu denli açık bir dille ortaya koyuyor. Gül’ün de okuyarak ‘onay verdiği’ kitap AKP içinde yaşanan ‘kardeş kavgası’ndan medya- AKP ilişkilerine, Hayrünnisa Gül’den 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarına dek yakın tarihte yaşanan olayların perde arkasını gözler önüne seriyor.

Aday olmasın diye kulis yaptılar

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi 16 mayıs 2007’de doluyordu ve Başbakan Erdoğan’ın ya da eşinin başı örtülü başka birinin cumhurbaşkanı olmaması için üstü bazen açık bazen kapalı bir kampanya yürütülüyordu. Aslında Abdullah Gül, kendisinin değil Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını istiyordu. Birkaç kez Erdoğan’a “Siz aday olun. Aday olursanız sonuna kadar arkanızdayım” dedi. Aldığı cevap hep aynı oldu: “Benim aday olmamak için bazı gerekçelerim var.”

24 Nisan’daki AK Parti grup toplantısında Erdoğan, Gül’ün adaylığını açıkladı: “Araştırmalarımız bir ismi ortaya çıkardı. O da bu hareketi beraber kurduğumuz değerli kardeşim Abdullah Gül.”

367 sorunu

27 Nisan’da TBMM’de yapılan ilk tur oylamaya CHP katılmadı. ANAP ve DYP de genel kurula girmedi. Oylamada 361 milletvekili vardı Gül 357 oy aldı. CHP, salonda 367 milletvekili bulunmadığı gerekçesiyle iptal için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi 1 Mayıs’ta CHP’yi haklı bularak ilk tur seçim sonuçlarını iptal etti. 6 Mayıs’ta yapılan yoklamada 367 sayısı yine çıkmayınca Gül, hem kendisinin hem de TBMM’nin yıpranmaması için partisinin kararını beklemeden adaylıktan çekildiğini açıkladı.

Siyaset tıkanmıştı erken seçim kararı alındı. Seçim tarihi olarak 22 Temmuz olarak belirlendi. Yanı sıra cumhurbaşkanını halkın seçmesini ve milletvekilliği seçimlerinin 5 yıldan 4 yıla indirilmesini öngören bir yasa değişikliği kabul edildi. AK Parti yüzde 46,7gibi bir oy oranıyla seçimlerden zaferle çıktı.

Seçmen bu sonuçlarla Gül’ün cumhurbaşkanlığı yolunu açmıştı. Ama gelişmeler hiç de öyle olmadı. Gül’ü adaylıktan vazgeçirmek için inanılmaz bir kulis başlatıldı. Kapalı kapılar ardında “Eğer Gül direnirse gerilim artar, darbe olur” korkusu ve tehdidi ciddi şekilde tedavüle sokulmuştu.

Endişe AK Parti saflarına ve çevresine de sirayet etmeye başladı. İnsanı hayrete düşürecek isimler, Gül’ü çekilmeye ikna etmek için konutu ziyaret sırasına girdiler. Bunlardan biri de Hasan Celal Güzel’di.

Erdoğan’ın adamları

Ankara’da da Başbakan’ın yakın çevresinden Yalçın Akdoğan, Akif Beki gibi bazı isimler benzer mesajı gazete ve televizyonların Ankara temsilcilerine ve bazı köşe yazarlarına fısıldıyordu.

Bu arada kulislere Gül’ün yerine eşinin başı açık olan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün aday gösterileceği, askerlerin de Gönül’e sıcak baktığı yayılmaya başlamıştı. Ama Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan’ın bu kulislerden haberi olduğuna veya bu işte bir dahli olduğuna inanmıyordu. Bunu “durumdan vazife çıkaran bazı işgüzarların işi” olarak görüyordu. Ya da öyle görmeyi tercih ediyor ve bunu kabullenmek istemiyordu.

Konutta Gül ile ikimiz bir durum değerlendirmesi yapıyorduk. Her şeyin farkındaydı. Canı çok sıkkındı.

Her yöntem denendi

“Efendim, görüyorsunuz sizi adaylıktan vazgeçirmek için her yöntem deneniyor. Her gün daha çok mesafe alıyorlar. Bu oyunu bozmanın bir tek yolu var” diye söze girdim ve bir öneride bulundum: “Bir basın toplantısı düzenleyin ve adaylığınızı açıklayın. Bitsin bu iş.”

Basına süratle duyuruyu yaptım. Konut’tan makam aracıyla Dışişleri Bakanlığı’na doğru hareket ettik. Bakanlığın önüne geldiğimizde Gül durdu ve “Başbakan’a basın toplantısı hakkında bilgi vereyim. Televizyonlardan öğrenmesin. Ayıp olur” dedi.

Zira Başbakan Erdoğan, Gül’ün adaylığını açıklayacağını bilmiyordu. Koruma Müdürü Osman Çangal Başbakan’ı aradı ve telefonu Gül’e uzattı. Onu yalnız bırakmak için biz makam aracından hemen indik. Görüşme çok kısa sürdü.

‘İyi anlıyorum’

Gül, Köşk’e çıktıktan birkaç ay sonra, Dışişleri Başdanışmanı Büyükelçi Gürcan Türkoğlu ve ben makamında cumhurbaşkanı seçim sürecinde yaşananlar hakkında sohbet ederken, “Ben o basın toplantısını o zaman yapmasaymışım, bugün cumhurbaşkanı değilmişim, bunu şimdi çok daha iyi görüyor ve anlıyorum” diyecekti.

 

 

Bülent Arınç ile Erdoğan birbirine karşı dolmuş

Başbakan Erdoğan’ın ‘kızlı erkekli aynı evde kalan öğrencilerin denetleneceği” yönündeki sözleri Arınç kesin bir dille yalanlamış ve Başbakan’ın bu çelişkiyi düzeltmesini beklediğini söylemişti. Ama Erdoğan, Arınç’ın sözünü ettiği çelişkiyi düzeltmek bir yana basın üzerinden görüşlerini dile getirdi diye ona karşı öfkelenmişti. Arınç adeta küsmüş ve içine kapanmıştı. Cumhurbaşkanı, “Bülent Bey belki kendini şu sıralar yalnız hissediyordur. Bu akşam bir arayayım” dedi.

Ertesi sabah makamına geldiğinde kendisine sordum: “Bülent Bey’i arayabildiniz mi efendim?”

“Aradım. Aramakla iyi yapmışım. Çok üzgün ve kırgın. Ciddi bir kırılma yaşıyor. Başbakan ve Bülent Bey’i bir akşam aralarını düzeltmek için Konut’a davet etsem mi acaba?

Ertesi akşam, Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’yi ziyaret eden Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev onuruna bir yemek veriyordu. Erdoğan da oradaydı. Gül, Erdoğan’ı uğurladıktan sonra, “Başbakan da Bülent Bey’ çok kızgın. İkisi de birbirine iyice dolmuş” dedi.

Hayrünnisa Hanım: Sen konuşmazsan ben konuşurum

Köşk’teki veda resepsiyonunda Hayrünnisa Hanım’ın yaptığı “Asıl intifadayı ben başlatacağım” konuşmasından Cumhurbaşkanı Gül’ün haberi yoktu. Kulağına eğilip durumdan haberdar ettiğimde merakla, “Neler söyledi?” diye sordu

Bunu hiç onaylamamıştı. Bunu kendisine söylediğinde Hayrünnisa Hanım’ın cevabı şu oldu:

“Sana söylemiştim Abdullah Bey. Sen konuşmazsan ben konuşacağım demiştim.”

Aslında bu çıkış herkeste bir rahatlamaya yol açmıştı. Yoksa, herkes kırgınlık ve kızgınlığını içinde taşıyarak Köşk’ten ayrılacaktı.

2 Partisi Gül’ün önünü kapattı

“Görev süreniz 5 yıl mı, 7 yıl mı?” sorularına maruz kaldı. Ben, Cumhurbaşkanı’nın hiçbir soru karşısında bu kadar zorlandığını ve bocaladığını anımsamıyorum. Bir gün makamında bu konuyu konuşurken ilk defa içini döktü: “Ben, yurtdışı seyahatlerimde, hep Türkiye’nin ne kadar öngörülebilir bir ülke olduğunu anlatıyorum. Ama kendi görev süremi bilmiyorum. Her görüşmemde, içimden inşallah bana bunu sormazlar diyorum. Çünkü nasıl bir cevap vereceğimi bilemiyorum.” “Peki, Sayın Başbakanla bu mevzuu aranızda hiç konuşmuyor musunuz?”

Beklenmeyen madde

“Ben kendi durumumla ilgili konuşmam.” Her hafta görüşmelerine rağmen, bu konu ikisi arasında nedense hiç açılmıyordu.

Bu sıkıntı Ocak 2012’ye kadar sürdü. TBMM’ye sunulmak üzere Cumhurbaşkanı seçim kanunu taslağı hazırlanmıştı. Taslakta, Gül’ün görev süresi 7 yıl olarak belirleniyordu. Fakat taslağın içinde hiç ama hiç beklenmeyen bir madde daha vardı:

“2007 Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden önce seçilmiş olan cumhurbaşkanları ikinci defa seçilemez.

Gül’e kendi partisi, bir daha seçilmesinin önünü yasayla kapatmak istiyor ve adeta yasak koyuyordu. Çünkü yasak kapsamına giren diğer eski Cumhurbaşkanları, Kenan Evren, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer’di. Onların yeniden adaylığı söz konusu olmadığına göre, madde tamamen “kişiye özel”di.

Erdoğan: Olmaz

Abdullah Gül, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e mesaj yolladı:

“Biz bu konuyu aramızda konuşarak hallederiz. Yasayla engel koymaya gerek yok. Yanlış anlamalara yol açar ve böyle bir yasa beni de rencide eder.”

Ne de olsa aralarında bir kardeşlik hukuku ve dava arkadaşlığı vardı.

Ancak, Sadullah Ergin Başbakan Erdoğan ile görüştükten sonra olumsuz bir cevapla geri döndü. Başbakan o maddenin geçmesinde ısrarcıydı. Birileri Başbakan’a “İşi sağlama alalım. Ne olur, ne olmaz” demiş olmalıydı.

Kendi partisinden ve arkadaşlarından gelen bu tavır, Cumhurbaşkanı’nın çok ağırına gitti.

3 Gül’ün dönüşüne Erdoğan engeli

O gün Köşk’e gelenlerin sayısında müthiş bir artış oldu. Herkeste bir telaş ve kaygı vardı. AK Parti olağanüstü kongresinin 27 Ağustos’ta, yani Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresinin dolmasından bir gün önce yapılması ve AK Parti’ye yeni genel başkanın seçilmesi söz konusuydu. Bu Gül’ün otomatik olarak devre dışı bırakılması anlamına geliyordu.

Bu karar, 11 Ağustos’ta Erdoğan’ın başkanlığında toplanacak MKYK’da alınacaktı. Gül’ün üzerinde baskılar artmıştı:

“MKYK’da kararı etkilemek için bir çıkış yapmalısınız. Bir işaret vermelisiniz.”

Cumhurbaşkanı bunu yapmakta çok isteksizdi. Ancak, hiç sesini çıkarmaması halinde ileride suçlamalara hedef olabilirdi. Kendisine “Niyetinizi hiç belli etmediniz, bütün bunlar bu yüzden oldu” eleştirileri yöneltilebilirdi.

MKYK’nın toplandığı saatlerde, cumhurbaşkanlığını izleyen muhabirleri Köşk’e davet ettik.

Gül, muhabirlerle bir araya geldiği anda kendisine o malum soru soruldu:

“Görev süreniz bitince ne yapacaksınız?”

Cumhurbaşkanı’nın mesajı açıktı:

“Cumhurbaşkanlığım bittiğinde şüphesiz ki partime döneceğim. Kurucusu olduğum partime dönmem benim için çok doğal bir şeydir.”

Bütün televizyonlar haberi son dakika olarak vermeye başladı. MKYK toplantısı sürerken gelen bu mesaj üzerine, Sadullah Ergin söz alarak Gül’ün açıklaması hakkında bilgi verdi ve bu gelişmeyi dikkate alarak, olağanüstü kongreyi ileri bir tarihe ertelemenin daha doğru olacağını söyledi. Ancak, söz alanların sayısı giderek arttığını gören Erdoğan müdahale ederek konuyu kapattı. Olağanüstü kongre öngörüldüğü gibi 27 Ağustos’ta toplanacak ve genel başkanını seçecekti.