Ortadoğu jeopolitiğinin, şimdi, Kürtler lehine çalışıyor olmasının iki temel göstergesi var: 1. Petrol 2. Birinci Dünya Savaşı sonrasında beri “Kürtlüğün inkarı”nın, “Kürt kimliğinin reddi”nin bir numaralı merkezi olan Türkiye’nin, neredeyse 180 derece ters yönde, adeta “Kürdistan’a ebelik” konumuna kaymaya başlaması.

Kürtler, nasıl Birinci Dünya Savaşı ertesinde parçalanarak, görünürde Avrupa ulus-devlet formatındaki dört ayrı ülkede “çıban başı etnik azınlık” durumuna  düşürülmüş ve tarihin karanlık sahne arkasından, uluslararası projektörler altında tarih sahnesine çıkıyorlarsa, adeta bunun emniyet sübabı olarak “Kürdistan petrolü”de yeraltından çıkarak, Kürtleri, yeni dönemin önemli bir ekonomik ve siyasi aktörü olarak yerüstüne yerleştiriyor.

“Kürdistan petrolü” (ve de doğalgazı, yani Kürdistan hidrokarbon zenginliği) esas olarak, Irak’ın kuzeyinde, Irak Kürdistanı’nda (ya da Güney Kürdistan’da) var. Eğer yerüstünde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (İngilizcesinin başharfleri ile kestirmeden KRG) olmasa ve KRG’nin merkezi Erbil, “stratejik ortak” olarak gördüğü Türkiye ile yakınlaşması sayesinde Bağdat ile arasındaki mesafeyi –belki de nihai bir bağımsızlık doğrultusunda- açmasa, Irak’ta Kürdistan’ın, onun şahsında tüm Kürtler için bir rönesansın gerçekleşmekte olduğundan söz edilemezdi.

Oysa ediliyor. Örneğin, etkili ve itibarlı The Economist dergisi birkaç gün önceki son sayısında “Barış, uyum ve petrol” başlıklı önemli yazısında, “Aksine beyanlara rağmen, Irak Kürtleri doğrudan bağımsızlığa yaklaşıyorlar” başlıklı çarpıcı bir yazı yayımlandı. Kürdistan’ın özellikle Newroz’la birlikte ortaya çıkan doğal güzelliklerinin tasviriyle başlayan yazıdan bölümler:

“Doğa, Kürdistan’ın tek cazibesi değil. Irak’ın üç Kürt vilayetinde yaşayan 5 milyon insanın yararlandığı görece düzen, güvenlik ve zenginliğe, Irak’ın hasarlı ana bölümünde yaşayan geri kalan 25 milyon ve diğerleri tarafından imreniliyor... Kuzeyden tatlı, burnun direğini kıran kokusu her yere sinmiş petrol ile öylesine zengin bir toprakta kar arayan uçaklar dolusu Türk işadamları geliyor. Irak, şu sırada, yüzde 70’i Kürt bölümüne yönelik ticaretiye, Türkiye’nin Almanya’dan sonra ikinci ihraç pazarı. Sınırdan günde 4000 kamyon geçiyor...

Kürt yetkililer henüz bağımsızlıktan söz etmeyecekler. Ama çeşitli faktörler bu tür bir tahmine işaret ediyorlar. Bunlardan biri Irak’ın geri kalanının içinde bulunduğu sıkıntılı durum. El-Kaide bombalı saldırılarıyla sarsılmış haldeki ve Suriye’nin Şii-yanlısı hükümetinin devrilmesi ihtimalinden kaygılı artan sayıdak Iraklı Şii, geri kalanı daha iyi kontrol edebilmek için Kürtleri bırakmaları gerektiğini fısıldıyorlar...

Siyasetçiler mevcut arzuları ne olursa olsun, petrol bulguları, Irak’ın sınırlarını bir kez daha çizebilir. Kürtler, Irak anayasanın özerk bölgeleri, yeni petrol sahaları geliştirmek için serbest bıraktığını söylüyorlar ve büyük yabancı şirketleri üretim paylaşımı anlaşmalarıyla.. kendilerine çektiler. Bağdat, bu yapılanların yasa dışı olduğunu, petrolün halkın malı olduğunu ve bütün gelirlerin merkezi hükümete gitmesi gerektiğini söylüyor. İhtilaflı bölgelerde KRG’nin 50 anlaşma imzalamış olmasından da rahatsız.

Irak’ın petrolünün büyük çoğunluğu güneyden çıktıkça ve ihraç boru hatlarını kontrol ettikçe, Bağdat üstünlüğü sağlıyor. Ama Kürdistan’ın çok petrolü olduğu ortaya çıktı. Kanıtlanmış rezervler, Irak toplamının üçte biri ya da biraz daha azı olan 45 milyar varil olarak şimdi hesaplanıyor, ki bu rakam Amerika’nınkinin iki misli. Kürdistan’ın üretim kapasitesi hızla artıyor. 2015’te günde 1 milyon ve 2020’de muhtemelen 2 milyon varile erişecek...

KRG, Türkiye’ye bir boru hattının Eylül’de tamamlanmasını umuyor. Bu arada, Türkiye de, İran ve Rusya’ya olan bağımlılığının çeşitlenmesine çok dikkat ediyor.  Son zamanlarda hiç de raslantısal olmayan biçimde, Türkiye’nin kendi Kürtleri ile barış yapmak için adımlar atan iktidardaki AK Parti’ye siyasi bakımdan yakın Türkiye’nin birçok enerji şirketinin siyasi yakınlığı da (Irak Kürdistanı ile yakınlaşmaya) yardımcı oluyor. Ankara’daki yetkililer, hem petrol ve hem de doğal gaz arama, üretim ve taşımayı kapsayan bir anlaşmanın hazırlanmakta olduğunun ipucunu veriyorlar.

Bu gelecek ufku, Bağdat hükümetini alarma sevkediyor. Sadece Maliki’nin Türkiye’yi mezhepçi gözlüklerle bakarak içişlerine karışan bir Sünni dev olarak görmesinden ötürü değil. Eğer Kürdistan bağımsız bir petrol zenginliği elde ederse, Irak’ın diğer parçaları da onu izleyebilir. (Yani, Irak, bu nedenle bölünebilir, parçalanabilir- cç) Bu, yeterince garip bir şekilde, Irak’ın en büyük iki müttefiki, İran ve ABD tarafından paylaşılan bir korku. Amerikalılar, sürekli olarak Kürt ihtiraslarını gemlemek için hareket ederken, Bağdat’ı da Kürtleri tatmin etmesi için teşvik ediyor. Ama, Türkler ve Kürtlerin gözlerini çevirdikleri ödül, Irak’ın geleceğinin sonu belirsiz uzlaşmalarla çözülebilmesinden çok daha büyük.”

Anlayacağınız, Türkiye, Irak Kürtleriyle, 2023’e doğru ihtiraslı ekonomik hedeflerinden ötürü nasıl doludizgin ise, içerde başlatılan “Süreç” de, bunun kaçınılmaz izdüşümü.

Unutmayalım, Türkiye için işin en can alıcı kısmı Kürdistan petrolü. 26 Mayıs 2012 tarihle “İşin içine ‘Kürdistan petrolü’ girerse” başlıklı yazımızın şu satırlarını hatırlayalım:

“... Irak Kürdistanı’nın petrol rezervi 45 milyar varil; doğalgaz rezervi ise yaklaşık 6 trilyon metreküp. Türkiye’nin günlük petrol tüketimi günde 500.000 varil dolayında; yıllık doğalgaz tüketimi ise 36 milyar metreküp... Türkiye’nin önümüzdeki yıllara dönük ekonomik büyüme ve gelişme ihtiraslarını unutmamamız gerekiyor. Türkiye’de enerji ve elektrik talebi, yakın geçmişten beri yılda yüzde 7 oranında artıyor ve bu artışın daha da fazla olması bekleniyor.

Türkiye’nin petrol ve doğalgazda, yani ‘hidrokarbon’da Rusya ile İran’a bağımlılığını azaltması, dış politikada manevra alanını açabilmesi için de şart. Suriye’deki kriz, Türkiye’nin Rusya ve İran’la nasıl ters köşelere yerleşeceğini ortaya koydu...”

Türkiye’nin Irak Kürdistan Yönetimi ile yakınlaşmasını bu fotoğrafın içinde görmek ve kavramakta yarar var. Buna değindikten sonra, söz konusu yazıda şu noktayı dikkate getirmiştik:

“Türkiye ile KRG arasında gelişen ve son dönemde olağan dışı bir yakınlaşma gösteren ilişkilerde, malum, ‘PKK pürüzü’ bulunuyor. PKK, bu ‘yeni çerçeve’de uluslararası-bölgesel boyutların içine yerleşiyor. Suriye’nin geleceği ile birebir irtibatlanıyor...”

Burada duralım. İçinde bulunduğumuz “Süreç”i ve Abdullah Öcalan’a oynatılan ya da onun oynamak istediği “rol”ü “daha büyük resim” içinde görmeye çalışalım.

Kaldığımız yerden devam edeceğiz...