Gezi'nin yeni bir 'cumhuriyet mitingi' olduğunu söyleyemesek de ulusalcı omurganın varlığı görmezden gelinemez.

 Gezi direnişi konusunda yaptığım “Kemalist omurga üzerine oturdu” değerlendirmeme karşılık Ruşen Çakır, şunları yazdı: “Eğer Kemalistler, son 11 yılın en etkili toplumsal direnişlerinden birinin (belki de birincisinin) omurgasını çatabilecek kadar güçlü olsaydılar çoktan bambaşka bir Türkiye’de yaşıyor olurduk.” 

Türkiye’nin temel kuruluş harcını, bürokratik omurgasını Kemalist ideoloji oluşturuyor. Askeri ve sivil eğitimde bu yönde bir biçimlendirme ve eğitim faaliyeti kesintisiz sürdürülüyor. Medyada, toplumda, devletin bürokratik kurumları içinde, bu ideolojinin ve yüzyıllık eğitim birikiminin sonucu olarak köklü bir ‘Kemalist omurga’ oluşmadığı iddia edilebilir mi? Bu ideolojinin, sosyalistler, dindarlar, çevreciler, sivil direnişçler üzerinde de ciddi izler bıraktığını görmüyorsak, bunu ancak ‘o ideolojiyle akrabalık bağımız’la açıklayabiliriz. 

Ergenekon’a destek potansiyeli 
Ergenekon davasının itibarsızlaştırılması çabaları, yalnızca hukuki kaygıyla açıklanabilir mi? Balyoz davasında gösterilen yaygın tepkinin arkasında da önemli siyasi güç görmezden gelinebilir mi? 

Yıllardır Kürtlere, Alevilere yapılan haksızlıklara sesini çıkarmayan, hatta destekleyen bazı kesimlerin, bir anda askerlerin yargılamaları karşısında örgütlenebilmeleri, etkili bir kamuoyu yaratabilmeleri, çok fazla ses çıkartabilmeleri acaba nedendir? 

Laik hayat tarzına yönelik müdahaleler, ciddi bir öfke birikimine yol açmıştı. Geziciler, bu hayat tarzının sigortası olarak demokrasiyi değil, cumhuriyetle birlikte şekillenen Kemalist kurumlaşmayı görüyorlar. 

‘Gezici’ diye tanımlayabileceğimiz gençlerimiz, iş şiddete döküldükten sonra adım adım meydanı terk ettiler. Sonraki eylemlerin aktif militanları olarak CHP milletvekilleri ve bazı radikal gruplar kaldı. 

Gezicilerin bir kesiminin, ‘CHP’yi beğenmedikleri’ni biliyoruz. Kürt meselesine ‘yeni açıdan’ bakmayı denediklerini de söylüyorlar. Ergenekon 
konusunda da farklı bakanlar bulunuyor. Onlar, ‘Kemalist söylem’in çerçevesini zorluyor olabilirler. 

Ama bu gençler esas olarak, CHP’li bir sosyolojiden, laik, hatta (milliyetçi değilse bile) ‘ulusalcı’ bir kökten geliyor. Gezi’nin yeni bir ‘Cumhuriyet Mitingi’ olduğunu söyleyemesek de ulusalcı omurganın varlığı görmezden gelinemez. 

BDP’ye gelirsek.. Başlangıçta Gezi’de yer alan BDP’liler, süreç ilerledikçe, yeni bir analiz yapıp geri çekildi. Örgütlü güçler, Gezi eylemlerini kendi istedikleri mecraya sokup, bir ‘çevre’ veya ‘yaşam tarzı’ mücadelesi ekseninden, bir ‘gençlik tepkisi’ çizgisinden çıkardı, düz anlamıyla ‘siyasi iktidarla çatışma’ boyutuna taşıdı. 

Polisin orantısız güç kullanarak göstericilere yaptığı şiddetli müdahaleyi de Erdoğan’ın yaklaşımını da en başından beri eleştiriyorum, eleştiriyoruz. 

‘Kutuplaşmanın tırman(dırıl)ması’nda; kendisini kaybedenler safında hisseden Kemalistler ve bazı radikal grupların rolünü kim inkâr edebilir? 

Kürtleri cepheye katmak 
Kutuplaşmadan güç almak için sıfatlarla değerlendirme yapmak, dönemin yükselen modası. Birisine “hükümet yanlısı” dediniz mi reytinginiz artıyor. Okuyucularınızdan ‘helal olsun’lar geliyor. Karşı taraf, “Sen de darbecisin” diye karşılık vererek tırmanışı sürdürüyor. 

“Gezi yeniden yaşanırsa Kürtler katılmasın” şeklinde bir değerlendirme yaptığım, ‘hükümeti kollama içgüdüsü’yle bunları yazdığım iddiasına gelince.. Kürtlerle Kemalistlerin 90 yıllık bilançosuna baktığımda ‘Kürt sorununun çözümü’ konusunda herhangi bir ittifak yapabileceklerini inandırıcı bulmuyorum. Kemalistlerin siyasi kodlarının, Kürtlerin hakkını hukukunu tanımaya uygun olmadığını biliyorum. Söylediğimin özeti şu: Bazı ‘Türk solcuları’nın ya da ‘melez Kemalist’lerin; Kürtleri, Kemalistlerle aynı cepheye sokma çabaları beyhude. Oradan çıkış da çözüm de yok. 

Bambaşka bir yol izlediğini iddia eden AK Parti dahil, hepimizin içinde, az ya da çok Kemalizmin ciddi izleri var. Kemalistleri küçümsemeyelim.