Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu Danıştay'da konuşturulmayışı üzerine dik duruşana yakışır bir demeç verdi. Feyzioğlu şöyle diyor:

"Size şeref sözü veriyorum: Anayasadaki yeminine sadık, tarafsız bir cumhurbaşkanımız olana kadar durmadan, dinlenmeden, kimseden korkmadan mücadelemizi sürdüreceğiz.

Biz, bu senaryoyu yırtıp atacağız. Bu kara günleri tarihe gömeceğiz. Danıştay’ın ve Cumhuriyetin bütün taşıyıcı kurumlarının itibarını da iade edeceğiz.

Kefenimizi giydik geldik edebiyatı yaparak Türkiye Cumhuriyet'inin kökünü dinamitleyenlere notumuz:

İki borcumuz vardır: Birincisi Milletimize; Çalışmak, çalışmak, daha çok çalışmak. İkincisi Allah'a can borcumuz. Onu da günü gelir, verir gideriz.

Arkamızdan gelen milyonlar, bayrağı devralır, bu ülkeyi diktatörlük heveslilerine elbet bırakmayız."

 Feyzioğlu'nun sivil dikta eğilimlerine karşı dik duruşu takdire şayandır ancak yeterli değildir.
Sivil diktaya karşı mücadele milliyetçi sloganlardan daha çok demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir cephe anlayışı ile başarıya ulaşabilir.
Sivil diktaya karşı cephe içte ve dışta demokrasi ve batı medeniyeti taraftarları ile kurulmalıdır.  Eskinin zinde güçler; asker sivil aydınlar kavramı bugün geçerli değildir. Erdoğan ve AKP çoğunluğa dayanarak bir anlamda çoğunluk diktasını kurma peşindedir. Demokrasilerde çoğunluğa dayalı olsa da azınlığı yok sayan anlayış kabul edilemez. Kaldıki bugün AKP sayısal anlamda da artık çoğunluk değildir.  AKP'nin seçim kazanması ekonomideki istikrar, çoğu borca batık olan seçmenlerin statükoyu koruma arzusuna dayanmaktadır. Bunun karşısında oluşacak demokrasi cephesi barış, özgürlük ve hukukun üsünlüğüne dayalı olabilir. Bu cephe haksızlığa uğrayan herkesi; Türk'ü, Kürdü, Alevi'yi ve başta emekçileri kucaklamalıdır.
Rahmi Ofluoğlu