Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Milliyet Gazetesi'nden Zeynep Miraç'a gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Başkanlık sistemi tartışmaları ve cezaevlerinde süren açlık grevlerine ilişkin Miraç'ın soruları ve Bozdağ'ın cevapları şu şekilde:

Başkanlık sistemini önerirken en önemli argümanınız, siyasi istikrar. Türkiye on yıldır tek bir parti tarafından yönetiliyor. Neden ısrarcısınız bu sistemde?
Parlamenter sistem istikrarı ya da güçlü iktidarı doğurmuyor. Geriye dönüp bakın, Türkiye’nin geçmişinde kaç koalisyon hükümeti var. Türkiye’nin büyüdüğü, geliştiği, değiştiği, demokratikleştiği, hukukun üstünlüğünde ciddi adımların atıldığı dönemleri ise hep tek başına güçlü iktidarların olduğu dönemler. O yüzden biz diyoruz ki, sistem öyle olmalı ki kendisi istikrar ve güçlü iktidar doğurmalı. Bugün biz güçlü bir iktidarız, parlamentoda güçlüyüz. Bunlara rağmen bunu niye istiyoruz? Çünkü Türkiye’de bu her zaman böyle devam etmeyebilir.

Ak Parti tüzüğüne göre Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha milletvekili olmayacak. Başkanlık sistemini bugün önermeniz ona 4. dönemi yaratmak için mi?
Bizim yaptığımız, kişiye sistem arayışı değil. Türkiye’ye sistem arıyoruz. Bugün milletimizle gönül bağı tesis etmiş bir Tayyip Erdoğan var, ama Tayyip Erdoğan ilanihaye hayatta kalacak, siyasette olacak birisi değil. Yarın bıraktığı zaman Türkiye’de tekrar sıkıntılar olacak. Her zaman böyle milletiyle doğru diyalog kuran, karizmatik, güçlü liderler olmayabilir. Biz başkanlık sistemini bunun için istiyoruz yoksa Sayın Başbakanımıza sıfat ya da makam aramak için talep etmiyoruz. Tayyip Bey başkanlığı kendisi için istiyor diyenler bu tartışmayı sulandırmak isteyenler. Bunlar siyasi iftiradır.

Bu önerinizin Başbakan’ın kişisel bir talebi gibi görünmesinin sizin açınızdan bir algı yönetimi hatası olduğunu düşünüyor musunuz?
Bunun algı yönetimiyle ilgisi yok. Türkiye’nin anayasa hukukçularının ve siyaset çevrelerinin kabulleriyle ilgisi var. Bizim anayasa hukukçularımızın çalışmalarına bakarsanız, başkanlık sisteminin aleyhine olacak pek çok gerçek olmayan argüman kullandıklarını görürsünüz. Siyasilere bakarsanız, onların da aynı argümanları kullandığını görürsünüz.

Neden?
Marjinal grupların, ideolojik yapıların başkanlık sisteminde iktidar yüzü görme ihtimali yok. Başkanlık sistemi ideolojileri, marjinaliteyi reddeder.

Obama’nın bir ideolojisi yok mu?
O manada demiyorum. Herkesin bir fikri var. Benim söylediğim uç gruplar.

Kimi kastediyorsunuz?
Birilerini nitelemek istemiyorum. Şunlar bunlar demiyorum. Şu manada... Radikal ve uç gruplar. Diyelim etnik siyaset yapıyor, yani Kürtçülük siyaseti yapıyor. Buna başkanlık sisteminde iktidar yolu açılmaz.

ABD Obama’yı gördü. Eğer başkanlık sistemine geçilirse Türkiye bir Kürt başkan görmez mi?
Sandıktan kim yüzde 51 oy alırsa o olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes her makama talip olabilir. Kimin başkan olacağın halk karar verecek.

Siz oy verir misiniz?
Ben oy verirken etnik yapıya bakmam; ehliyete, liyakata bakarım.

BDP marjinal bir parti mi size göre?
Bana göre evet. Kürtçülük yapıyor. Her zaman açıkça söylüyoruz zaten. Ya da kendi ideolojisini tabu gibi görüp onun dışındakileri ihanetle suçlayan partilerin de iktidar olma imkânı yok. Çünkü millet bu aşırılıklardan hoşlanmıyor. Sadece Türkiye’de değil, her yerde. Toplumlar aşırılıklardan, kendilerini merkez görüp başkalarını ötekileştiren, iten yaklaşımlardan hoşlanmıyor. O yüzden kucaklayıcı siyaseti oluşturamayanlar, başkanlık sisteminden rahatsız oluyor.

Sözünü ettiğiniz eleştirilerin aynıları Ak Parti için de dile getiriliyor...
Ak Parti için yapılan eleştirilerin tamamı siyasi birer iftiradır. Çünkü Ak Parti toplumun yüzde 50’sinin oyunu alıyor.

Geriye kalan bir o kadar oy var.
Olabilir. Herkesin oyunu alamaz bir parti. Obama da herkesin oyunu alamadı. Yüzde 51 oy almak büyük bir başarıdır, her kesimden oy almayı başarıyorsunuz demektir. Baktığınız zaman bizim tabu olan bir ideolojimiz yok. CHP’de, MHP’de, Refah’ta siyaset yapmış, her kesimden arkadaşlarımız var. Ak Parti ideolojik bir duruş koymuş olsaydı, yüzde 50 oyu Türk milletinden alma ihtimali yoktu. Bu lafı söyleyenler kendi ideolojik noktalarından Ak Parti’ye bakıyor.

CHP’yi mi kastediyorsunuz?
CHP ideolojik bir partidir. Oy veren seçmenler için demiyorum. Partinin yönetiminde benmerkezli ve herkesi terbiye etmeye, yola getirmeye dönük bir yaklaşım var. 28 Şubat sürecinin içinde, ya da başörtüsü zulmünde CHP’yi görürsünüz.

Bundan 10-15 yıl sonra aynı kelimeler, bugünün tutuklu öğrencileri ve tutuklu gazetecileri için Ak Parti’ye söylenmeyecek mi?
Yargılananlar, iddialar, dosyalar var. Yargılamalar Türkiye’nin gözü önünde devam ediyor.

Yargılamalarla ilgili içiniz rahat mı?
Ben bir hukukçuyum. Bu davalarla ilgili büyük bir sulandırma kampanyası olduğunu görüyorum. Devam eden soruşturmalar çerçevesinde davalardaki delillerin, bulguların kıymetini azaltmak için ve sulandırmak için çalışan bir grup var. Bir başka grup da tam tersi. İkisi de fevkalade yanlış. Biz diyoruz ki konu yargının konusu, bırakalım hukuk işlesin.

Bir hukukçu olarak içiniz rahat mı?
Kararı mahkeme verecek. Hukuk işliyor. Tutuklu gazeteci veya öğrenci... Burada çarpıtma var. Birisi öğrencilik yapıyor diye tutuklanıyor mu? Veya bu gazetede niye yazıyorsun diye tutuklanan var mı? PKK terör örgütü içerisinde, KCK yapılanması içerisinde faaliyette bulunduğuna ilişkin deliller olduğunda; ha bu gazeteci, ha bu öğrenci, veya falanca sıfatı taşıyor, kovuşturma yapmayalım denebilir mi?

Vicdanınız rahat mı?
Rahat tabii. Bu ülkede suç işleyenlerle ya da hakkında suç işlediğine ilişkin iddialar olanlarla ilgili soruşturma yapıldığında ben niye üzüleyim?

Başkanlık sistemine dönersek... Örnek aldığınız ABD modeli mi?
ABD modeli gibi algılamamak lazım. O sistemin farklılıkları çok. Başkanlık sisteminin ayırıcı özelliği başkanın ve parlamentonun birbirinden tam ayrı ve birbirine karşı tam bağımsız olmasıdır. Türkiye’nin geleneklerinde de var. Atatürk dönemi, başkanlık sisteminin uygulamasıdır. İnönü dönemi de öyledir.

Atatürk örneği, “Başkanlık sistemi tek adam sistemi değildir” sözünüzle çelişmiyor mu?
Sadece bir yönüyle bakmayın. Siyasi istikrar var, tek başına bir iktidar var... Tek adamlık, başkanlık sistemine açık bir iftiradır. Başkanlık sitemini doğuran şey, tek adamlığı önleme fikridir. Başkan uzlaşmacı bir tavır izlemek zorunda. Partiler otomatik olarak her kesimden oy alacak birini aday göstermek zorunda. Yüzde 51 oy lazım. Sadece solun oyu yetmez yüzde 51’e. Öyle bir aday olmalı ki, sağdan da oy alabilmeli. Ya da tam tersi. Bu, siyaseti yumuşatacaktır. Başkanlık sistemi, siyasetteki tartışmaların pek çok kısmını ortadan kaldırabilir.

Nasıl?
Başkanlık sistemi, parlamenter sistemden daha demokratik bir sistemdir. Şu anda Türkiye’de tek başına iktidar olduğunda zaten yürütme iktidarın elinde. Yasama da öyle. Üstelik operasyonlara açık, vekil sayısı değiştiğinde hükümet düşüyor. Parlamenter sistemde iktidarların hangi otellerde kimlere nasıl verildiğine Ak Parti’den önceki dönemlerde şahit olduk. Onun için diyoruz ki, kimse kendine durumdan vazife çıkarmasın. Kimse bu milletin seçtiği yürütmeyi tehdit etmesin. İktidara getiren de, iktidardan alan da yalnızca halk olsun. Başkanlık sisteminin olduğu yerde 28 Şubat’lar, 27 Nisan’lar olmaz.

Bugünkü parlamenter sistemde hala bir darbe tehlikesi görüyor musunuz?
Ben bundan sonra Türkiye’de kolay kolay darbe olacağını düşünmüyorum. Darbe dönemi Ak Parti ile beraber kapanmıştır. Ama CHP gibi teşvikçi, azmettirici siyaset anlayışları yeni teşvikler uygularlarsa... Öyle bir ortam bulurlarsa ne olur bilmem. Ama ben bundan sonra olacağını düşünmüyorum.

Anayasa komisyonunda başkanlık önerinizle ilgili uzlaşma olmazsa vaz mı geçeceksiniz, B planınız var mı?
Komisyon uzlaşırsa bu hayata geçecek, uzlaşamazsa en azından bunu tartışmış ve yeni anayasa konusunda Ak Parti’nin görüşü olarak kayda geçmiş oluruz. Türkiye er ya da geç başkanlık sistemine geçecek. Ama bugün ama yarın...

Hayalinizde 2014’te başkanlık seçimi yapmak mı var?
Öyle bir seçenek yok şu an. Ancak komisyon uzlaşır, diğer partiler de evet derse... Ama şu anda değişme ihtimali gözükmüyor. Zaten 2014’te Türkiye fiilen yarı başkanlık sistemine geçmiş olacak. Türkiye’de 200 yıldır sistem tartışması var. Özal başkanlık sistemi istiyordu, Demirel yıllarca karşı durdu ama cumhurbaşkanlığı döneminde o da başkanlık sistemi dedi.

Herkes kendisi başkan olmak mı istiyor?
Hayır hayır. Erbakan, başkanlık sistemi dediğinde yıl 1977. O dönemin şartlarında başkan olma ihtimali yok. Merhum Türkeş de başkanlık sistemimi istiyor. Türkiye’de yönetimde bulunmuş bütün sağ partilerin bunu istediğini biliyoruz. Soldakiler istemiyor, çünkü yüzde 51’i bu anlayışla almaları mümkün değil.

Sizce bu sistem değişikliği için yeterli tartışma zemini var mı?
Toplum bunu yeterince tartışmıyor. Biz tartışmasını istiyoruz. CHP, MHP bir iki kelime söyleyip kapatıyorlar. Konuşulmasından ve tartışılmasından rahatsızlar. Çünkü tartışılırsa halk indinde kabul edilebilirliği çoğalır.

Şu anda en kritik konulardan biri açlık grevleri. BDP’li vekillerden bazıları da açlık grevine başladı. Düşünceniz nedir?
Açlık grevleri arzu etmediğimiz bir şey. Terör örgütünün talebi ve BDP’nin bu talimatlar çerçevesinde hareketiyle ortaya çıkan şeyler. Bunlar cezaevi koşulları, hak ihlalleri ile ilgili değil. Bunun altını çizmek lazım. Tamamıyla siyasi bir durum.

60. gün geçti, her an ölümler başlayabilir. Bir hükümet üyesi olarak bunları durdurma yetkiniz var. Şu anda vicdanınız rahat mı?
Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu bulunan herkesin canı Türkiye Cumhuriyeti devletine ve hükümetine emanettir. Hepsinin eyleme son vermesini arzu ediyoruz. Kimse cezaevlerindeki mahkumların aç kalmasını, kendisine zulmetmesini arzu etmez.

Huzursuz musunuz?
Açlık grevi var diye kimse sevinmez. Bitmesini istiyoruz, haklı nedenleri olmadığını düşünüyoruz, bitmesi için çaba gösteriyoruz.

Mahkumların açlık grevi yaptıklarına inanıyor musunuz?
Bilemiyorum.

Başbakan “Yemek yiyorlar” dedi.
Onun söylediği, ölüm oruçları olmadığı. Tabii sıvılar alıyorlar. Başbakanımız “Açlık grevi yok” demedi, “Ölüm orucu tutan yok” dedi.