Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı (Temmuz 1995):

Katılanlar: Başbakan Tansu ÇİLLER, Devlet Bakanı Necmettin CEVHERİ, İçişleri Bakanı Nahit MENTEŞE, Başbakan Yardımcısı Hikmet ÇETİN, Devlet Bakanı Algan HACALOĞLU, Dışişleri Bakanı Erdal İNÖNÜ, Genel Kurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı KARADAYI, Kuvvet Komutanları, MGK Gn Sekreteri

Gündem: Terörle mücadele, iç ve dış güvenlik sorunları...

Toplantıda, gündem üzerinde hazırlanmış olan MGK Raporu’nunn sunumu yapılıyor. Sonra görüşmelere geçiliyor. Bu arada  “İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı” kimliğimle  söz alıyorum;

Sn Cumhurbaşkanı, Sn. Başbakan, Sn. Gn Kurmay Başkanı; ben bir askeri stratejist değilim; ancak gözlemlemekte olduğum çok ciddi bir sorunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Silahlı Kuvvetlerimiz olaylara doğrudan müdahale etmeye başlamaları sonucu, terörle mücadele daha somut ve olumlu sonuçlar alınmaya başlanıldı. Ancak belli ki, silahlı kuvvetlerimiz, operasyonları için geniş harekat alanlarına ihtiyaç duyuyor; bu kapsamda güvenliğin sağlanmasına dönük olarak belirli köy ve mezraların zorunlu olarak boşaltılması öngörülüyor.

Halen zorunlu olarak boşaltılan köy sayısı 800’ü, boşaltılan mezra sayısı 2 bin 500’ü, evlerini boşaltmaya, göçe zorlanan insan sayısı 400 bine yaklaşıyor. Köylerindeki doğal yaşam koşullarından kopartılan bu yurttaşlarımız, Diyarbakır, Elazığ, Van, Şanlıurfa, Hakkari gibi en yakın çevre illerinde yaşama tutunmaya çalışmakta... Kent merkezlerinde barınmaya, korunmaya, çoluk çocukları ile varlıklarını sürdürmeye çalışan bu insanlarımızın sorunlarına hızla el uzatılmaz, devlet kendilerini kucaklamaz, “barınma, iş, geçim, sağlık, eğitim” sorunlarına acil çözümler üretilmezse, önümüzdeki yakın dönemde bu konunun, en önemli “güvenlik, huzur ve toplumsal” sorun olarak ülkemizin karşısına çıkması kaçınılmaz olacaktır.”

Milli Güvenlik Kurulu toplantısı’nda sözlerime kimse yanıt vermedi, kimse itiraz etmedi, ama dinlediler... Bu suskunluk bence, bir anlamda, bu yaşamsal önemdeki sorunlar karşısında günün DYP-CHP koalisyon iktidarının “kararsızlığı, yetersizliği ve çaresizliğinin” yansımasıydı...

Aradan yıllar geçti... Sorunlara bugüne değin çözüm üretilmedi, üretilemedi...  “Güvenlik, gönüllülük ve devlet doğrudan desteği” altında Köye Dönüş Projesinde ciddi bir adım atılmadı. Mağduriyetler, insan hakkı ihlaleri (barınma, yaşam, sağlık, çalışma, eğitim, konut hakları) tırmandı; bu sorunlar dönerek önümüze, tırmanan terör eylemleri olarak geldi.

Devletin elini uzatmadığı, sokağa terk ettiği, o günlerin 5-10 yaşındaki çocuklar, bizim çocuklarımız, takip eden onbeş- yirmi yıl içinde terör örgütünün “militan” kaynağını oluşturdu...

Oysa özellikle, “Öcalan’ın ABD tarafından 1999’da Türkiye’ye teslimini takip eden günlerden, Irak’ın ABD trafından işgaline değin devam eden” sürede PKK terör örgütünün eylemlerinde çok ciddi düzeyde bir azalış söz konusu olmuştu...

Ne o dönemde, ne de sonrasında AKP iktidarı döneminde, “Bireysel kültürel haklara, insanların kimlik ve kökenlerine, yaşam haklarına, temel hak ve özgürlüklerine” saygılı, “eşitlikçi demokratik sosyal hukuk devleti” yapılanması yaşama geçirilemedi... Yörenin mağdur edilen insanlarımıza, çocuklarımıza sahip çıkılamadı, “Gönüllülük ve güvenlik koşullarında, sosyal devletin desteği altında Köye Geri Dönüş” sağlanamadı... Mağduriyetler giderilemedi, aksine yeni mağduriyetler yaratıldı...

 

Dönemin SHP Gn. Sek. Deniz Baykal’ın başkanlığındaki Komisyon tarafından 1989’da yayınlanan (ülkemizde bu alanda hala temel belge niteliği taşıyan) “Rapor’dan”, günümüze sorunun temel nedenlerine bakışımız değişmedi. Takip eden dönemlerde, CHP olarak hazırlanmasına öncülük ettiğimiz, “Kürt Sorunu ile Terörle Mücadeleyi” kesinlikle birbirinden ayıran başka raporları da  özellikle   Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul ve Ankara’da geniş katılımlı toplantılarla halkımızla paylaştık...

Ancak iktidarda olmamamızın eksikliğini hep yaşadık... AKP’nin, Cumhuriyetimizin kuruluş değer ve yapılarına duyarsız, ABD’nin Ortadoğu stratejisine endeksli, Kürt Sorunu ile Terörle Mücadeleyi birbirinden ayırma özeni içinde olmayan siyasetinin bedelini ülke olarak, ülkemizin farklı etnik kökenden yurttaşları olarak ağır ödedik.

Yıllardır süre gelmekte olan çatışma ortamı, terör örgütü yapılanması kesinlikle sona ermeli; ülkemizin bütünlüğü ve kuruluş değerleri korunarak, tüm insanlarımıza eşit yurttaşlık anlayışıyla, ülkemizin bütününe huzur, hoşgörü ve barış egemen olmalıdır...

Ancak, salt güvenlik önlemleri ile terörle mücadelede başarılı olunamayacağını, huzur ve barışın sağlanamayacağını hep beraber yıllardır yaşadık, gördük;  yaşamaya ve görmeye devam etmekteyiz...

·       “Sosyal Devlet” elini yöreye güçlü olarak uzatmadıkça; yörede “işsizlik-yoksulluk ve eşitsizliklerin” kökü kazınmadıkça; devlet güçlü kamu kaynakları ile yöreye yatırım ve hizmet için, herkese kaliteli “eğitim ve sağlık” için  gitmediği sürece,

·       Bölgede “demokratik hukuk devleti” ve “adil bağımsız yargı” yapılanması gerçekleştirilmediği, halka yönelik baskı, önyargı ve mağduriyetler sona ermediği sürece;

·       Kökeni ne olursa olsun, “herkesin kimliği o kişinin şerefidir” anlayışının, “Bireysel kültürel hakların”,  özgürlükçü çoğulcu demokrasimizin en temel değerlerine, “çağdaş hukuk devletimizin” ve “eşit yurttaşlık hukukumuzun” vazgeçilmezine dönüştürülmediği sürece,

Ülkemizde “barış, huzur, eşitlik ve adalet” gerçekleşemeyeceğini; dengeli sosyo-ekonomik kalkınmanın sağlanamayacağını; çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin kökleşemeyeceğini; iç barışımızda kanamanın sona erdirilemeyeceğini; başta siyasetçiler ve toplum bilimciler olmak üzere herkesin artık anlaması gerektiğinin altını birkez daha çizmek istiyorum...

Algan HACALOĞLU (23 Mart 2015-İstanbul)

(19,20,22,23 Dönem İstanbul Milletvekili, Devlet Eski Bakanı