Gezi direnişi sonrası, özellikle Ortadoğu’da gelişen son olaylardan sonra; Mısır’da Mursi iktidarının devrilmesi gibi, ABD ile AKP hükümetinin arasının açıldığı, ABD’nin Erdoğan’ı gözden çıkardığı ulusal ve dış basında ciddi biçimde tartışılmaya başlandı.

Hiç şüphesiz bu tartışmaya iktidar yanlısı kalemler de katıldı.

İktidar yanlısı kalemlere göre ABD’nin Erdoğan’ı gözden çıkarması demek AKP hükümetinin gideceği anlamına gelmez. İktidar yanlısı kalemler sürecin doğru okunamadığını, ABD’nin artık gücünü yitirdiğini ileri sürmekteler. ABD “kadir-i mutlak değildir” diyorlar.

Süreci kim doğru okuyor, AKP iktidarı gidici mi?

Sürecin okunmasına girmeden önce AKP- ABD ilişkisine çok kısa bakalım.

Erdoğan ilk çıkışını “One minute” ile Davos’da yaptı.. Sonra Mavi Marmara olayında İsrail ve ABD çizgisine ters düştü.

Erdoğan, Davos’da ABD- İsrail politikasına ters düşerken Gülen ABD ve İsrail’e destek verdi. Son olarak Mısır’da Mursi’nin devrilmesine Erdoğan darbe derken ABD darbe sözünü kullanmaktan kaçındı, ABD Mısır’a askeri yardımı sürdürürken Erdoğan hükümeti Mursi’den yana açık bir tavır aldı..

“One minute” için Show dedik ancak arkası gelmeye devam etti.. 

ABD- Erdoğan ilişkisi ne olursa olsun ABD’nin Ortadoğu’da beklediğini bulamadığı açık.. ABD Ortadoğu’da AKP ile ılımlı İslam’a dayalı rejimler öngörmekteydi, bu olmadı aksine aşırı İslamcılar iktidarları almaya başladı. AKP hükümeti de bu aşırı İslam hareketlerinden yana tavır aldı.

Uzunca bir süreden beri Türkiye aydınları AKP’nin misyonunun ılımlı İslam olduğunu , ABD’nin Erdoğan’ı bu misyon için desteklediğini savunuyordu. Şimdi bunun aksini söylemek çelişki oluşturmaz mı? Bunun aksini söylemek elbette çelişkidir.

Gelişmeleri bu perspektifte değerlendirdiğimizde ABD’nin Erdoğan’ı gözden çıkardığı sonucuna varırız çünkü Erdoğan ılımlı İslam’a dayalı demokrasi örneğinde yan çizdi, ABD’de Erdoğan’ı çizdi..

Peki, bu sonuç doğru ise AKP gidecek mi? ABD kadir-i mutlak mı?

AKP’nin gideceğini söyleyebiliriz , ABD kadir-i mutlak değildir ama İslamcıların beklediği gibi olmayacak elbet..

Yeni Şafak Gazetesi’nde Hayrettin Karaman Kuzuluk buluşması sonuç bildirgesini aktarıyor.

- 21. Yüzyıl'ın ilk çeyreğinde değişen bir dünya ve değişen bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Bu büyük değişime hep birlikte şahitlik etmekteyiz.

- Bir kriz ve kaos döneminden geçmekteyiz. 20. Yüzyıl'ın başında emperyalist devletler tarafından açılan parantez kapanmaktadır. İslam dünyasını parçalayan, bölen ve Müslümanları birbirine düşman kılan Sykes-Picot Sözleşmesi'ne dayanan düzen miadını tamamlamış görünmektedir. Coğrafyamıza kondurulan gayrimeşru gecekondu devletlerde yaşanan diriliş, direniş ve devrim hareketleri, emperyalist güçleri ve kukla rejimleri derinden etkilemekte ve insanlığa yeni bir dirilişi muştulamaktadır. Bu devrimlere 'Batı'nın ya da ABD'nin oyunudur' demek, tarihsel süreci doğru okuyamamak ve bu güçleri kadir-i mutlak görmek anlamına gelmektedir. Unutmamak gerekir ki büyük güçler(!) engelleyemedikleri değişimleri yönlendirmeye çalışırlar. Yaşanan da budur. Bu dönemde yaşayabileceğimiz kısa vadeli başarısızlıklar uzun süreli hedeflerimize ulaşmamızı engelleyemeyecektir.

- Bu değişim süreci bilinç ve basiret üzerine bina edilmiş mücadelelerden geçecektir. Ortaya çıkan bir gerçek var: Batı merkezli dünya sistemi insanlığa refah ve fayda değil; kaos ve zulüm getirmiştir.

- Modern devletler sahip oldukları imkânları -daha özelde medya ve iletişim aygıtlarını- bir savaş aracı olarak kullanmaktadır. Bu yöntemlerle yeni zihin kodlarımız oluşturulmaya çalışılmakta travmatik bir yenilgi psikolojisine sürüklenmemiz istenilmektedir.

- 20. Yüzyıl'da dizayn edilen yönetimler çatırdamakta, Hakk ve halktan uzak iktidarlar devrilmektedir. Aslında yaşadığımız bu kriz, siyasi olmakla birlikte daha çok düşünsel bir krizdir. Bu krizin çözümünü farklı yapı ve odaklarda değil; kendi değerlerimiz ve topraklarımızda aramalıyız.

- Artık yeni bir ihya ve inşa dönemindeyiz. Değişim kaçınılmazdır ve değişim; yıkım değil yeni bir başlangıçtır. Tarihteki en büyük değişim ve gelişim süreçleri büyük kaosların, acı ve gözyaşlarının ardından yaşanmıştır. Bu süreç yeni çözümleri de bünyesinde barındırmaktadır. Unutulmamalıdır ki değişim zordur ve bedel ister. Değişimin öncüsü olmak en çok Müslümanlara yaraşır.

- Toplumsal iradeye dayanmayan hiçbir değişim meşru değildir. Elçiler, mesajlarını gönderildikleri toplumun diliyle ulaştırmışlardır. Bize düşen ise sözümüzü söyleyeceğimiz topluma o toplumun diliyle gitmek ve onlarla iletişimimizi kuvvetlendirmektir.

- Ezilen, zulüm gören bir milletin haklarına kavuşması için mücadele etmek, inanç değerlerimizin bizlere yüklediği bir sorumluluktur. Kuru diplomasinin dilini kullanan değil gönülden gönüle konuşan Müslümanlar çözümün merkezi olmalıdır.

- Bugünü anlamak için geçmişe bakmalıyız. Çünkü geçmişe bakarak anlar, geleceğe bakarak yaşarız. Eski ve yeniyi çatıştırmadan, yeni sorunlara yeni çözümler önererek hikmet eksenli hareket etmeliyiz. Büyük ve küresel düşünmeliyiz. Geleceğe yönelik tasavvuru olmayanlar bugünü dönüştüremez, geleceği de şekillendiremez.

- Değişmez olan ilkelerdir. İnsanlar ve kurdukları sistemler geçicidir. Bu anlamda bugün insanlığı kuşatan kapitalizm, siyasal alanda dayatılan demokrasi ve ulus devlet anlayışı yerine daha adil çözümler sunabiliriz. Geçmişte Müslüman toplumlar insanlığı adalet ve merhamet iklimiyle buluşturmuşlardı. Bugün de bu buluşmayı yeniden sağlayabilirler.

- Bütün insanlığın kurtuluşu olmayan hiçbir şey, bizim de kurtuluşumuz olmayacaktır. Bu çerçevede nebevi misyon başkasının dertleriyle dertlenebilmektir. İslam'ın sabitelerinden sapmadan yenilikleri takip etmeli ve değişimin öncüsü olabilmeliyiz. İslam'ın en önemli değişmezlerinden biri de 'sürekli hareket' halinde olmaktır.”

ABD’nin güç kaybettiği kesin ve giderek de süper güç olmaktan çıkacağı da doğru ama önümüzdeki kısa süreçte İslam coğrafyasındaki etkinliğinin sona ereceğini söylemek gerçekçi olmaz.

ABD’nin güç kaybederkeni İslam ülkelerinin atağa kalktığını gösterecek hiçbir emare yok, tam tersine bugün Mısır’da Sisi iktidarını Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar destekliyor. İslam coğrafyasında mezhep ve etnik çatışmalar sürmekte, Arap ülkeleri de bu coğrafyada ABD ve batı politikalarına destek vermektedir.

Emperyalizm kan kaybediyor, gelecek kapitalizm olmayacak ama insanlık Ortaçağa geriye dönmeyecek… Kapitalizmin alternatifi sosyalizm olacaktır.