Özet:
 

Somut olayda; davalının istinaf başvurusu, ilk derece mahkemesi tarafından verilen hükmün 18/01/2017 tarihinde taraflara tefhim edildiği; tefhim edilen hükmün 6100 sayılı Kanunu’nun 321. maddesindeki şartları taşımadığı, davalının bu karara karşı 31/01/2017 tarihli süre tutum dilekçesi ile istinaf yoluna başvurduğunu açıkladığı; gerekçeli kararın davalıya 30/01/2017 tarihinde tebliğ edildi ve davalının 10/02/2017 tarihinde gerekçeli istinaf dilekçesi sunduğu anlaşılmaktadır. Davalının istinaf başvurusu, süresinden sonra sunulan gerekçeli istinaf dilekçesine itibar edilemeyeceği, süre tutum dilekçesi olarak adlandırılan dilekçede ise, istinaf başvuru sebepleri ve gerekçesinin bildirilmemesi, ayrıca 355. madde gereğince kamu düzenine aykırılık da bulunmadığı gerekçesiyle usulden reddedilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin, gerekçeli istinaf dilekçesinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren sekiz günlük süre içinde verilmesi gerektiğine yönelik tespitleri yerinde olup, davalının gerekçeli istinaf dilekçesini yasal süre geçtikten sonra verdiği sabittir. Bu nedenle süresinden sonra verilen gerekçeli istinaf dilekçesinde bildirilen gerekçelerin istinaf incelemesi sırasında dikkate alınması söz konusu değildir. Diğer taraftan, her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi kararında, süre tutum dilekçesi olarak verilen dilekçede istinaf yoluna başvuru sebeplerinin bildirilmediği belirtilerek, başvurunun gerekçe ve başvuru sebebi gösterilmemesi sebebiyle reddedildiği belirtilmiş ise de; davalı taraf, süre tutum dilekçesinde “mahkeme kararının hukuka uygun olmaması ve herhangi bir araştırma yapılmaması nedeniyle” istinaf yoluna başvurduğunu açıklamaktadır. Davalı süre tutum dilekçesi olarak adlandırılan dilekçesinde, kısa da olsa, istinaf sebeplerini bildirmiştir. Bu nedenle, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesinin 1. fıkrasına göre, davalının dilekçesinde bildirdiği sebepler ile sınırlı olarak başvurunun esasına yönelik inceleme yapılması gerekirken, istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık, gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde verilmemesi durumunda, sadece süre tutum dilekçesi üzerinden istinaf incelemesi yapıldığı takdirde, istinaf başvurusunun esastan mı, yoksa usulden mi reddi gerekeceği noktasındadır.
Ayrıca, Bölge Adliye Mahkemesi maddi vakıa denetimi bakımından istinaf sebepleri ile bağlıdır. Ancak, bölge adliye mahkemesi aynı zamanda hukukilik denetimi de yapmak durumundadır. Hukukilik denetimi bakımından ise istinaf sebepleri ile bağlı değildir.

T.C.
Yargıtay
22. Hukuk Dairesi


Esas No:2017/33666
Karar No:2017/12649
K. Tarihi:

 


MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : İŞE İADE

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, iş sözleşmesinin davalı tarafından herhangi bir sebep gösterilmeden ve yazılı bildirim yapılmadan feshedildiğini ileri sürerek, feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davacıyı işe davet ettiğini, ancak davacının kötüniyetli olarak işe başlamadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne, feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu :
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :
Bölge adliye mahkemesince, gerekçeli istinaf dilekçesinin yasal süre içinde verilmemesi ve süre tutum dilekçesinde istinaf başvuru sebepleri ile gerekçelerinin bildirilmemesi gerekçesiyle istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu :
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde verilmemesi durumunda, süretutum dilekçesinde bildirilen sebeplerin istinaf incelemesi sırasında dikkate alınıp alınmayacağı noktasındadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinde ise; “İş mahkemelerince verilen nihaî kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. ... kadar ki, para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararlar hariç, miktar veya değeri üç bin Türk lirasını geçmeyen davalar hakkındaki nihaî kararlar kesindir.
İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.
Bölge Adliye Mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri kırk bin Türk lirasını geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca iki ay içinde karara bağlanır.
(Değişik beşinci fıkra: 24/11/2016-6763/5 md.) Birinci ve üçüncü fıkralardaki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca ... Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz. Parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 321. maddesinin 2. fıkrasında ise , "Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir." hükmü düzenlenmiştir. Bu sebeplerle basit yargılamada 6100 sayılı Kanun'un 297/2. maddesindeki unsurları taşıyan hükmün, 6100 sayılı Kanun'un 321. maddesi uyarınca gerekçeli olarak açıklanması zorunludur.
6100 sayılı Kanun'un 321. maddesindeki "hükme ilişkin tüm hususlar"dan kastedilen 6100 sayılı Kanun'un 297. maddesindeki unsurlardır.
Taraflarca süre tutum dilekçesinin verilmesi, gerekçeli kararın 6100 sayılı Kanunun 321/2 maddesine uygun olarak açıklanamamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, hükmün Kanunun öngördüğü şekilde açıklanmasının, tebliğ ile gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinde, “Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
A) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması veyahut mahkemenin bölge adliye mahkemesinin yargı çevresi dışında kalması.
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, merci tayinine karar verilmiş olması.
6) Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir.” hükmü yer alırken,
355. maddesinde ise, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” hükmü yer almaktadır.
Somut olayda; davalının istinaf başvurusu, ilk derece mahkemesi tarafından verilen hükmün 18/01/2017 tarihinde taraflara tefhim edildiği; tefhim edilen hükmün 6100 sayılı Kanunu’nun 321. maddesindeki şartları taşımadığı, davalının bu karara karşı 31/01/2017 tarihli süretutum dilekçesi ile istinaf yoluna başvurduğunu açıkladığı; gerekçeli kararın davalıya 30/01/2017 tarihinde tebliğ edildi ve davalının 10/02/2017 tarihinde gerekçeli istinaf dilekçesi sunduğu anlaşılmaktadır. Davalının istinaf başvurusu, süresinden sonra sunulan gerekçeli istinaf dilekçesine itibar edilemeyeceği, süretutum dilekçesi olarak adlandırılan dilekçede ise, istinaf başvuru sebepleri ve gerekçesinin bildirilmemesi, ayrıca 355. madde gereğince kamu düzenine aykırılık da bulunmadığı gerekçesiyle usulden reddedilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin, gerekçeli istinaf dilekçesinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren sekiz günlük süre içinde verilmesi gerektiğine yönelik tespitleri yerinde olup, davalının gerekçeli istinaf dilekçesini yasal süre geçtikten sonra verdiği sabittir. Bu nedenle süresinden sonra verilen gerekçeli istinaf dilekçesinde bildirilen gerekçelerin istinaf incelemesi sırasında dikkate alınması söz konusu değildir. Diğer taraftan, her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi kararında, süretutum dilekçesi olarak verilen dilekçede istinaf yoluna başvuru sebeplerinin bildirilmediği belirtilerek, başvurunun gerekçe ve başvuru sebebi gösterilmemesi sebebiyle reddedildiği belirtilmiş ise de; davalı taraf, süre tutum dilekçesinde “mahkeme kararının hukuka uygun olmaması ve herhangi bir araştırma yapılmaması nedeniyle” istinaf yoluna başvurduğunu açıklamaktadır. Davalı süre tutum dilekçesi olarak adlandırılan dilekçesinde, kısa da olsa, istinaf sebeplerini bildirmiştir. Bu nedenle, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesinin 1. fıkrasına göre, davalının dilekçesinde bildirdiği sebepler ile sınırlı olarak başvurunun esasına yönelik inceleme yapılması gerekirken, istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık, gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde verilmemesi durumunda, sadece süre tutum dilekçesi üzerinden istinaf incelemesi yapıldığı takdirde, istinaf başvurusunun esastan mı, yoksa usulden mi reddi gerekeceği noktasındadır.
Ayrıca, Bölge Adliye Mahkemesi maddi vakıa denetimi bakımından istinaf sebepleri ile bağlıdır. Ancak, bölge adliye mahkemesi aynı zamanda hukukilik denetimi de yapmak durumundadır. Hukukilik denetimi bakımından ise istinaf sebepleri ile bağlı değildir.
Her ne kadar ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararına karşı gerekçeli istinaf dilekçesi süresinde verilmemiş ise de, süresinde süre tutum dilekçesi verilmekle artık hukukilik denetimi yapılması gerekmektedir. Nitekim temyize konu bölge adliye mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususunun incelendiği görülmekte, bu yöndeki bir inceleme de hukukilik denetiminin yapıldığını göstermektedir.
Bu nedenle, açıkça işin esastan reddine karar verildiği belirtilmesi gerekirken, istinaf başvurusunun usulden reddine dair karar verilmesi de hatalı olup, ayrı bir bozma sebebidir.
Sonuç:
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 30.05.2017 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi