Bir öğretmen arkadaşım anlatıyor(!) dinliyorum, düşünüyorum; kalbim kırık geçmişe..
Oniki Eylül günleri…
Hani Aşık İhsani diyordu ya, ‘Demem şu ki sevgilim, bana öyle bir zor geldi ki bin dokuz yüz yetmiş bir Mart, Nisan, Mayıs ve sonrası…’
Ülkemin Oniki Mart’ından da zor günleri.
Rize İmam hatip Lisesi’nde tarih öğretmenliğinin en iyisini yapma uğraşındayım. (En katı bilgileri bile sevgiye batırıyorum, sunuyorum..)
Sınıfımın penceresinden bakıyorum: Camın hemen önünde çaylıklar, mandalina, portakal bahçeleri kımıldıyor yemyeşil; biraz ötede Karadeniz bir iniyor, bir kalkıyor masmavi. (Rize’de geçiriyorum günlerimi/ Bir yanım yeşil/ Bir yanım mavi/ Rize’de uğurluyorum gençliğimi/ Her yanım ıslak/ Gözlerim kupkuru. ss)
***
Sınıfımın kapısı vurulmadan açılıyor.
Müdür başyardımcısı:
-Hocam gelir misin!
Kapıya yöneliyorum.
-Çantanızı da alın hocam, çantanızı da.
Gidiş iyi değili
Gidiş gelişsiz gibi.
Çıkıyorum, kapıda iki sivil!
Müdürün odasına gidiyoruz.
İçeride başka siviller de var.
-Malatya 7. Ana Jet Üs Komutanlığı’ndan hakkınızda yakalama emri var, diyorlar.
-Öyle mi.. diyorum.
Aşağıya iniyoruz, merdivenin önünde Beyaz Reno bekliyor.
Arkaya biniyorum, iki yanıma iki sivil, öne iki sivil biniyor.
Merdiven önünde bir kaç öğrenci bakıyor, merdiven üzerinde birkaç öğretmen bakıyor.
Dış kapıyı nöbetçi öğrenci açıyor.
Bir öğretmen daha götürülüyor Yurdumun bir okulundan.
-Sen, diyorlar Hamido’yu öldürmüşsün.
Gülümsüyorum.
Bekar evimize gidiyoruz.
Beyaz Reno evin önünde duruyor, iniyoruz.
Bazı kadınlar, çocuklar bakıyorlar, pencereden, yoldan.
Hoca’nın durumundaki kötülük hissedilmiyor, görülüyor.
İçeriye giriyoruz.
Çok kibarlar.
-Hocam senin odanı göster, yalnızca orayı arayacağız.
Valizi, çekmeceleri arıyorlar.
Biri kitapları gösteriyor:
-Bunlar ne?
-Dünya klasikleri, diyorum.
-Dünya klasikleri senin neyine lazım, diyor.
Milliyetçiliği tutuyor da, yerli malı oku demek mi istiyor; yoksa halime acıyarak bu işler başına bunlar yüzünden geliyor demek mi istiyor…
Nişanlımdan gelen mektupları orasından burasından okuyorlar, fotoğraflar bakıyorlar…
Bazı fotoğrafları, kağıtları aldıktan sonra,
-Hadi gidiyoruz, diyorlar.
Biri sesleniyor:
-Eşofman gibi bir şeyin varsa al, bizimle kalacaksın, diyor.
Sağolsun yine de beni düşünüyor.
* **
Beyaz Reno’ya biniyoruz, iki yanımda iki sivil.
Gidiyoruz.”

 Selahattin Sarıoğlu  
6 Aralık 2004 - GERÇEK