4 Nisan 2015 tarihinde, Point Otel’de SODEV- TÜSES işbirliği ile gerçekleşen, Av. Adil Demirci’nin moderatörlüğünü yaptığı, Prof. Dr. Levent Köker, Prof. Dr. Oktay Uygun’un panelist olarak katıldığı panelde  “Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz?” başlığı altında başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter sistem tartışıldı.

Burada panelde aldığım notları paylaşacağım, bu notlar benim çıkardığım özetler olduğu için panelistleri bağlamaz..


Başkanlık sistemi federal yapıda uygulanabilir.

Başkanlık sisteminin başarılı bir biçimde uygulandığı tek ülke ABD’dir. ABD’de bu sistemin başarılı olmasının tarihsel, toplumsal ve kültürel nedenleri vardır. ABD başkanlık sisteminin başarı ile yürümesinin, diktaya dönüşmemesinin birçok nedeni vardır.

Başkan ve federe devletler

ABD’de işlerin çoğu federe devletler tarafından yürütülür. Başkan ABD ordusunu ve dışişlerini yönetir, yüksek yargıçları tayin eder, bunun dışında bütün işler federe devletlerce yürütülür.

Başkanın yetkileri

Başkanın tek başına yapacağı işler sınırlı, başkan yetkilerini senato ile paylaşıyor, aldığı kararlar onaylanmazsa yürürlüğe girmiyor. ABD’de tam bir kuvvetler ayrılığı var.

ABD’de siyasi partilerin yapısı, işleyişi

ABD sistemini siyasi partilerin yapısı ile birlikte değerlendirilmek gerekir. Bizde siyasi partilerde merkezin mutlak bir ağırlığı var. Parti genel başkanı milletvekili adaylarını tespit ediyor, merkez yerel parti yönetimlerini görevden alabiliyor, buralara atama yapabiliyor. Bizim sistemde meclisteki milletvekillerini genel başkan atadığı için milletvekilleri ona bağlı kalmak zorundalar. Recep Tayyip Erdoğan partili başkan seçildiğinde, AKP’nin savunduğu budur, partisinin milletvekillerin o tayin ettiği için meclis çoğunluğu başkan ne derse onu onaylayacaktır, meclisin başkanı denetlemesi böylece kağıt üzerinde işe yaramayan bir kural olarak kalacak, başkan tek başına, bir diktatör gibi ülkeyi yönetecektir.

ABD’de siyasi partilerin, meclislerin oluşumu

ABD’de siyasi partilerin genel merkezleri yok, eyalet yönetimleri var. Siyasi partiler sadece seçimlerde bir merkez koordinasyonu oluşturuyor, seçimden sonra bu merkez kapatılıyor. Kimlerin senatör veya kongre üyesi, kimin başkan adayı olacağına eyaletlerin delegeleri karar veriyor. Kısaca senatör ve kongre üyeleri başkanın adamları değiller.

Sistem neden tıkanmıyor?

Senato ile başkan arasında bir konuda uyuşmazlık çıktığında bu çoğu kez ABD için hayati önem arzetmez çünkü işlerin çoğu eyaletlerde görülüyor.

Güçlü devlet başkanlık sisteminin değil diktatörlüğün bir ürünü olabilir.

Bize özgü başkanlık sistemi

Başkanlık sisteminin bize özgü olacağı söyleniyor, tıpkı Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi, bu ülkelerdeki başkanlık sistemi diktatörlüktür. Latin Amerika ülkelerinde başkanlar eyaletlere müdahale edebilir, ABD’de ise bu mümkün değildir ABD’de eyaletler merkeze yön verir.

AKP ABD’deki gibi bir eyalet siste mi ister mi?

AKP güçlü devlet istiyor, güçlü devlet ile eyalet sistemine dayalı başkanlık sistemi uyuşmaz. Güçlü devlet sloganı ile yola çıkan AKP, merkezin güçlü olmasına önem verecektir, eyalet sisteminde merkez güçlü olamaz.

Eyalet sisteminin olmadığı, partilerin merkezlerinin, özellikler genel başkanların her şeyi dizayn ettiği, milletvekillerini tayin ettiği bizim sistemde başkanlık sistemi diktatörlüktür.

Buradan da anlaşılıyor ki AKP barış sürecinde samimi değildir, süreci seçim malzemesi olarak görmekte, Kürtlerin oyunu almak için kullanmaktadır.  HDP’nin seçim barajı riskine rağmen seçimlere parti olarak girmesinin altında bu gerçek yatmaktadır. HDP AKP’nin barış sürecinde samimi olmadığını bilmekte ve AKP 07 Haziran seçimlerinde anayasayı değiştirecek, başkanlık sistemini getirecek çoğunluğu elde ederse süreç zaten yürümeyecek. Bunu önlemenin yolu AKP’ye giden Kürt oylarının önünü kesmek, sol ve demokratların oyunu da alarak barajı aşmak, HDP için diktatörlüğü engelleyecek tek yol olarak görülüyor.

Panel notlarım ve panelden çıkardığım sonuçlar bunlar. Bu panelin daha geniş kesimlere ulaşacak şekilde tekrarlanmasında yarar görüyorum.

Rahmi Ofluoğlu