Bekliyorum ama o duruşma yapılacak biliyorum.

...

Adam bütün gün boyunca mahkemede sırasını beklemiştir. Nihayet sırası gelir, yargıcın karşısına çıkar ve tam derdini anlatacakken yargıç yarın gelmesini çünkü mahkemenin bugünlük mesaisinin bittiğini söyler. Adam öfkelenir: ‘’Ha siktir be!’’

Yargıç tokmağı indirir: ‘’Mahkemeye hakaretten yirmi dolar!’’

Adam derhal cüzdanını çıkarır. Yargıç, ‘’Acele etmeyin,’’ der, ‘’yarın ödeyebilirsiniz.’’

‘’Yok’’ der adam cüzdanına bakarak, ‘’iki laf daha edeceğim, param yetiyor mu, ona bakıyorum’’

(Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer, Thomas Cathert, Aylak Kitap, syf.  157)

 

2015-2016 adli yılı boyunca; mahkemelerin işyükü, personelin yetersiz oluşu, mübaşirin dosyaları çıkarmayı unutması, UYAP sisteminde meydana gelen arızalar, hakimlerin servisinin geç kalması ve benzeri akla hayale gelmeyecek pek çok sebeple, diğer avukatlar gibi, duruşma salonları önünde saatlerce bekledim.  

 

Hayatımın en verimsiz geçen dakikaları bunlardır sanırım. Kitap okumak bir yere kadar. Oyun oynayayım desem güzel oyun da kalmadı. Biraz bilgileneyim Yargıtay kararı okuyayım desem Yargıtay içtihatları da son zamanlarda çok bozdu.

 

Adliyedeki diğer işlerimi yapayım, icralara inip dosyalarıma bakayım desem her an duruşmam alınabilir. ‘’B’’ harfi koysam, hakim umursamayabilir.

Mübaşire hemen geleceğimi söylesem karşı tarafın vekili oyunbozanlık yapabilir.

 

Çileli anlar yani. 

 

Herhalde sıkıntıdan olacak, 2015-2016 adli yılında, on dakikanın üzerinde beklediğim bütün duruşmaları not ettim. Ne kadar geçerli olur bilmem, tek taraflı tutanaklar tuttum.

 

Çıkan sonuç ise beni bile şaşırttı. Girdiğim 60 tane duruşma için tam 3627 dakika beklemişim!  Yani 60 saatten daha fazla. Yani yaklaşık olarak iki buçuk gün. Hem de öyle tatil günü falan da değil, işgünü!

 

Bu sayede elime güzel de bir istatistik geçmiş oldu.

 

En çok beklediğim duruşma 273 dakika ile bir Ağır Ceza Mahkemesinde yapıldı.

‘’Tutuklu işler önce alınıyor o yüzden beklemişsindir’’ demeyin hepsinde tutuklu dosyayı bekliyordum. (Tutuklu beklemek de ayrı bir heyecan. Sabah içtiması alınamadı, araç komutanı bulunamadı, rütbeli asker olmadığı için tutuklu çok gizli asansöre bindirilip iki kat yukarı çıkartılamadı, ödenek az geldi on numara ince yağ aldık ama tutuklular aracın içinde yandı, duruşmaya gelemedi... Başka bir yazının konusu olacak kadar uzun bir konu.)

 

İkinci ve üçüncü sırada ise hiç şaşırmayacağınız şekilde 240 ve 203 dakika ile iş mahkemeleri geliyor.

Genel olarak, iş mahkemelerinde bir dosya için ortalama 54 dakika,

Tüketici mahkemelerinde ortalama 58 dakika,

Ağır Ceza Mahkemelerinde ise ortalama 121 dakika duruşma kapısı önünde vakit geçirdim.

 

Asliye Ceza Mahkemelerinde ise durum farklı değil. Tutuklu işler için ortalama 42 dakika, tutuksuz işler için 70 dakika duruşma bekledim.

 

Yanlış anlamayın, beklediysem de hukukun üstünlüğünü sağlamak veya ezilenlerin gür sesi olmak için beklemedim. Pek çoğunda tutanağa adımı soyadımı yazdırmak veya biz salağız, iki sayıyı toplayamıyoruz dosya bilirkişiye gitsin demek için bekledim.

 

Tabi beklerken âsilin yakınmalarından, sanki ben bekletiyormuşum gibi beynimi yemesinden veya  tanıkların ‘’ işyerinden öğlene kadar izin aldım’’, ‘’bak girmeyeceksek ben gidiyorum’’ diye enerjimi emmesinden hiç bahsetmiyorum.  

 

Avukat olarak duruşmaya bir dakika bile geç kaldığımda, benim hiçbir mazeretim kabul edilmezken, hatta beyanıma güvenilmeyip belgelendirmedi diye mazeretlerim reddedilirken, dört saat duruşma kapısında beklemem işimin bir parçası mı onu bile bilmiyorum.

Öyle, çaresizce bekliyorum.  

 

Peki bu kadar beklemem kimin suçu? Müvekkilin mi,  sırası önce olan çok konuşkan meslektaşlarımın mı? Yoksa haftanın iki günü duruşma yapıp, birer dakika arayla duruşma günü veren hakimlerin mi?

 

Avukatın emek ve mesaisi ücrete tabi değil mi?

Beklerken geçen dakikalar da mesaiden sayılmıyor mu?

Beklediğim dakikaları kime fatura etmeliyim?

Hakimler böyle duruşma yapmayı nerden öğrendi?

İşte bu sorular hep boş boş duruşma beklerken çıkıyor a dostlar.

 

Tam da bu noktada Devletimizin –haşa- adalet hizmetini kusurlu vermiş olabileceğini düşünerek beklediğim bu dakikaların ücretini Adalet Bakanlığı’ndan istemeyi düşündüm.

 

Evraklarımı topladım, dilekçemi hazırladım, tam Ankara’ya gittim ki, bizi OHAL sürecine sürükleyen olaylar meydana geldi. Ortalık fena karıştı Erdost, sonra yaparsın dedim kendi kendime.

 

Hazır yargı yeniden yapılandırılıp temizlenirken, Birlik başkanımız Cumhurbaşkanı ile arasını düzeltmişken, Devletimiz bir OHAL kararnamesiyle şu duruşma bekleme çilesine de bir çözüm bulsa güzel olmaz mı?

 

Erdost BALCI