Evet Balbay, adil yargılanma hakkını ortadan kaldıran, bireyin kişiliğine yönelik baskı uygulayan her şey ZULÜM ’dür. Kitabının başında, ilk 7 sayfada 10 çeşit zulüm tarif etmişsiniz, mesela kitabın bir yerinde şöyle diyorsunuz:
Bu kitabı elle yazdım. Çalışırken elim yoruluyordu ama beynim “tam kıvamındayım, haydi devam et” diyordu. Sonunda yavaş da olsa sol elimde de yazmaya başladım.
Bu zulüm değil midir?
 
Evet Balbay, bu bir zulümdür.
Daha yargılaması devam eden, suçluluğu kanıtlanmayan insanları “oda tipi” düzenlemelerle yalnızlaştırmak da bir zulümdür.
 
Sırf İnsanları cezalandırmak amacıyla tutuklayıp, yıllarca sürecek yargılamalar yapmak da ayrı bir zulümdür.
 
Mahkemelerin sanık sözleri üzerinden delil toplamaya çalışmaları  bir zulümdür.
 
İnsanların henüz varlığı bile kanıtlanamayan bir örgüte üye olmadıklarını kanıtlamak için çırpınmaları bir zulümdür.
 
CMK’nın 170.maddesine göre suç tarihi ve yeri belli olmayan soruşturma ve iddianamelere dayanarak insanları tutuklamak bir zulümdür.
 
CMK’nın 134. Maddesine göre kopyaları alınmayan bilgisayar kayıtlarını bilimsel raporlara rağmen delil olarak kabul etmek bir zulümdür.
 
Eski bir Cumhurbaşkanı’ndan, Ahmet Necdet Sezer’den oğlunuzun doğumunu kutlamak için gelen “analı babalı büyüsün” telefon kaydını delil olarak dosyaya koymak bir zulümdür.
 
Evet Balbay, bütün bunlar zulümdür, ama biliniz ki sadece özel yetkili mahkemelerde yargılananlara değil bu zulümler, sadece Ergenekon tutuklarına değil… Zulüm her yerde…
 
ZULÜM HER YERDE
 
Türkiye’de tutuklama ve mahkûmiyet raporlarında görüyoruz ki tutuklananların %50 si beraat ediyor. Türkiye’de tutuklu sayısı 70.000 olduğunu kabul edersek demek ki Türkiye’de 30.000- 35.000 insan sürekli haksızlığa uğruyor, zulüm görüyor.
 
Zulmü sorgulamak için Ergenekon davasını beklemek bir geç kalmışlıktır. Türkiye’nin aydınları, laikliğe verdikleri önem kadar adil yargılanma hakkına önem verselerdi, şeriat korkusuna karşı, türbana karşı gösterdikleri tepkileri adil yargılanma hakkı çiğnenenler için gösterselerdi belki de Silivri’de bu zulümhane kurulamayacaktı.
İnsanların inanç özgürlüklerini baskı altına almak da bir zulümdür. Özgür bir yaşam için, demokrasi için laiklik olmazsa olmaz, ama on binlerce insanın adil yargılanma hakkı yok ediliyorsa da olamaz, olmaz…
 
Adil yargılanma hakkı herkes için olmalı, sadece aydınlar için, sadece gazeteciler için değil. Bu ülkede yıllardır insanlar hukuksuz olarak tutuklanıp yıllarca hapis yattıktan sonra beraat ediyorlarsa ve toplum buna tepkisiz kalabiliyorsa Silivri Zulüm haneleri hiç eksik olmayacaktır.
Türkiye aydınları halk sınıflarının adil yargılanma hakkını savunsalardı, halkın haksızlığa uğradığı yerde halkla birlikte olsalardı, olabilselerdi bugün Silivri Zulümhanesi belki olmayacaktı.

Av.Rahmi OFLUOĞLU/ 02.06.2011