TCK 299'un temel işlevi, aynen 301 gibi, muhalifleri yıldırmak/sindirmek.

Günümüz hukuk devletlerinde, kişiye hakaret suçlarının ceza hukuku kapsamından çıkartılarak haksız fiil olarak düzenlenmesi ve özel hukuk yaptırımlarına konu olması yeterli görülüyor.

Oysa Türkiye tersine gidiyor. Çok yakın geçmişimizde sayısız zulüm yapmış olan TCK 301 uygulaması şimdi de TCK 299’la hortlatılmış vaziyette. Çok daha güçlü biçimde.

Hrant’ı da vuran 301’in son biçiminde Türk Milleti’ni vs. aşağılamaya 6 ay ile 2 yıl hapis veriliyordu. TCK 299 ise “cumhurbaşkanına hakaret” suçunu normal vatandaşa hakaretin ötesine geçerek 1 ila 4 yıl hapis veriyor. Suçun alenen işlenmesi halinde ceza 1/6 oranında artırılıyor. Tabii, ceza davasının ardından her seferinde açılan bir de hukuk davası sonucu yüklü para cezası. 

***

Bitmedi. 301 çok büyük eleştirilere uğrayınca, soruşturma açabilmek için savcıya adalet bakanından izin alma getirildi. Bu, ifade özgürlüğü için bir tür garantiydi. Adalet bakanı, büyük gürültü koparacak davalarda izin vermeyebilirdi; Azınlık Raporu davasında olduğu gibi. 299’da ise savcı bütün soruşturmayı tamamlamıştır, gerekirse kişiyi tutuklatmıştır, dava açmak için kovuşturma izni alıyor. Bu durumda kişi, izin müessesesinin kısmi koruyuculuğundan da yoksun kalıyor.

Ama asıl ilginç olan, aynen terör suçlarında olduğu gibi, Erdoğan’ın HSYK’de yaptırdığı değişiklikler marifetiyle atanan sulh ceza yargıçlarının kişiyi dava sürerken tutuklaması. Liseliler dahil.

Yani TCK 299’un temel işlevi, aynen 301 gibi, muhalifleri yıldırmak/sindirmek. Ama bu sefer amaç Türklüğü korumak değil, Erdoğan’ın Tek Adam projesini korumak.

Nitekim, eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 7 yıllık döneminde 545 dava açıldığı halde 299’dan hiç kimse tutuklanmamışken, Erdoğan’ın 1 yılı anca bulan döneminde 282 kişi hakkında soruşturma açıldı, aralarında çocukların da bulunduğu 14 kişi tutuklandı.

***

Şimdi, B. Britanya’da doktora yapmış iki seçkin hukukçu, Mülkiye’den Kerem Altıparmak ile Bilgi Üniversitesi’nden Yaman Akdeniz çok zihin açıcı bir makale yayınladılar. Oradan öğreniyoruz ki TCK 299 diye bir madde yoktur! Çünkü Anayasa md. 90/5 tarafından zımnen ilga edilmiştir! (link). Bu nedenle bu davalar AYM’den, orası ürkek davranırsa (yıllar sonra olsa da) AİHM’den kesinlikle dönecektir ve Türkiye yine aşağılanacaktır, tüm vatandaşlar da vergilerinden tıkır tıkır tazminat ödeyeceklerdir.

Şöyle ki:

1) Avrupa ülkelerinin hiçbirinde “cumhurbaşkanına hakaret” diye ayrı bir suç bulunmaz; eskiden kalanlar da kaldırmıştır. Çünkü, hakaret konusunda cumhurbaşkanlarını normal vatandaşlardan daha fazla koruyan tüm ceza hükümleri, AİHM’nin kesin içtihadına göre, AİHS Md. 10’a (ifade özgürlüğü) aykırıdır.

2) Türkiye, AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini Ocak 1990’da kabul etmiştir.

3) Erdoğan’ın başbakan olduğu Mayıs 2004’te getirilen TC Anayasası Md. 90/5’e göre, Türkiye’nin temel hak ve özgürlükler alanındaki uluslararası taahhütleri, aynı konudaki ulusal yasalarından üstündür.

4) Bu nedenle, açıkça ilga edilmemiştir ama, ulusal yasa TCK Md. 299, Türkiye’nin uluslararası taahhütlerine aykırı olmak nedeniyle Anayasa Md. 90/5 tarafından zımnen ilga edilmiştir.

***

“AİHM’nin kesin içtihadı” demiştim ya, makale bu içtihattan örnekler veriyor:

1) Konu AİHM’nin önüne ilk kez Colombani/Fransa davasında gelmiş. 1881 tarihli Fransız yasasının 36. maddesi yabancı devlet başkanlarını korumakta. Mahkum olan kişi Fas Kralı’na hakaret etmiş. AİHM, böyle bir ayrıcalık olamayacağına, Kral’ın herkes için olağan başvuru yollarını kullanması gerektiğine hükmediyor. (Colombani/Fransa, no. 51279/99, 25.6.2002). Fransa da, Md. 36’yı ilga ediyor. Kaldırıyor.

2) Otegi Mondragon/İspanya davası. İspanya Kralı’nın ayrıcalıklı bir korumadan yararlanamayacağına hükmediyor AİHM. Ayrıca, Kral’ın tarafsızlık ve simge durumunun, onun başkaları tarafından eleştirilemeyeceği anlamına gelmeyeceğini belirtiyor. (Otegi Mondragon, no. 2034/07, 15.3.2011).

İki tane de Türkiye kategorisinden verelim:

3) Pakdemirli/Türkiye davası. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Pakdemirli’ye ceza değil hukuk davası açıyor, yargıç da cumhurbaşkanıdır diye normal bir vatandaşa hükmedilecek olandan daha fazla tazminata hükmediyor. AİHM iptal ediyor. (Pakdemirli/Türkiye, no. 35839/97, 22.2.2005).

4) Artun ve Güvener/Türkiye davası. AİHM diyor ki, yabancı devlet başkanını özel olarak korumak hukuka aykırıysa, kendi başkanını özel olarak korumak hukuka daha da aykırıdır. İptal veriyor.  (Artun ve Güvener/Türkiye, no. 75510/01, 26.6.2007).

***

Görüldüğü gibi, bir devlet başkanını o ülkedeki insanlardan daha fazla koruyan ceza hükümleri AİHS’nin 10. maddesine aykırı. Bu durum tarafsız bir kral için bile geçerli. Kaldı ki Erdoğan, “Türkiye’de siyasi sistem fiilen değişmiştir, bu fiili durumun yeni anayasaya yansıtılması gerekir” (link) diye çekinmeden ilan ediyor. Yani, benden tarafsızlık falan beklemeyin ha, diyor.

Yargıçlarımız, Anayasa Md. 90/5’e AİHM’nin kesin içtihatlarına aykırı olan bir ceza hükmünü tıkır tıkır uygulamaya devam ediyorlar.

R. T. Erdoğan’ın, başkan olacağım diye bütün hakların anası olan ifade özgürlüğünü katletmek için kullandığı bu 299, AKP’nin yandaşı olmayan herkesi her an vurmaya hazır bir Demokles Kılıcı. Tabii, yandaşlıktan kayabilecek olanları da.

Buna karşı çıkmak şu anda hepimizin acil görevi haline geldi. Tabiatıyla, milli savcı ve yargıçlarımız da dahil olmak üzere.

Hele de, AKP seçim beyannamesinde AYM’ye bireysel başvurudan şikayet edildiği ve “Yargı üst yönetimi ile temyiz mahkemelerinin oluşumunda TBMM’nin [yani, AKP’nin] rolünü güçlendireceğiz” (link)  dendiği bir dönemde…

Radikal