Son dönemde Türkiye’de siyaset kurumu tarafından tetiklenen veya çözülmeyen hukuki krizlerde Anayasa Mahkemesi “çözümün” adresi olarak ön plana çıktı.
Önce ‘Mustafa Balbay’ kararıyla tutuklu milletvekillerinin tahliyesini sağladı. ‘İlker Başbuğ’ kararıyla Ergenekon davasındaki onlarca insana cezaevi kapılarını açtı. Yüksek mahkeme, son olarak da ‘Twitter’ ve ‘HSYK’ kararlarıyla özgürlükler ve hukuk devleti açısından yaşanan önemli tıkanıklıkları çözdü.

Balyoz hükümlüleri beklemede
Bu kararlar toplumun yüksek mahkemeden beklentilerini azaltmadı. Aksine artırdı. Mahkemenin önündeki yaklaşık on bin bireysel başvuru dosyası arasında, ‘Balyoz’, ‘Şike’ ve ‘KCK’ davaları sanıkları ile cezaevinde kalan tek milletvekili olan hükümlü Engin Alan’ın başvuruları sonuç bekliyor.
Balyoz davasından 18 yıl hapis cezası kesinleşen ve hükümlü konumunda olan emekli general ve MHP İstanbul Milletvekili Alan’ın yüksek mahkemede üç ayrı dilekçesi var. Adil yargılanma hakkının ihlali, seçme ve seçilme hakkının ihlali gibi şikâyetleri içeren dilekçelerde, Başbakan Erdoğan ve hükümet yetkililerinin ‘kumpas’ söylemi en önemli delil olarak gösteriliyor. Adalet Bakanlığı görüşünü bildirmiş durumda. Başvuru dosyası karar için üyelerin toplanmasını bekliyor.
Benzer şekilde Balyoz davasında çok sayıda adil yargılanma hakkı ihlali başvurusu var. Bu konuda da mahkeme ile Adalet Bakanlığı arasında yazışmalar sürüyor. Ancak şu ana kadar mahkeme konuyu gündemine almış değil. İçeride hükümlü askerler, dışarıda aileleri ve toplum, mağduriyetlerinin çözümü için son umut kapısı olarak mahkemeyi görmeye devam ediyor.

Aziz Yıldırım da sırada
Geçen hafta itirazların reddiyle kesinleşen Şike davasında da Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve diğer sanıklar cezaların infazı için yeniden cezaevine girecek. Yıldırım’ın ‘adil yargılama’ hakkının ihlali gerekçesiyle yaptığı bireysel başvuru da yine Anayasa Mahkemesi’nin önünde.
Aralarında Hatip Dicle gibi Kürt siyasi hareketinin önde gelen isimlerinin de bulunduğu KCK tutuklu ve hükümlülerinin bireysel başvuruları da yine Anayasa Mahkemesi’nin önünde bekliyor.

Mahkeme zorlanıyor
Anayasa Mahkemesi üyeleri de toplumda oluşan beklentinin büyüklüğünün farkında. Ancak kesinleşmiş Balyoz ve Şike davalarında, Ergenekon’da (henüz kesinleşmemiş dava) olduğu kadar rahat biçimde hüküm veremiyorlar. Yargıtay tarafından onanmış davalarla ilgili bireysel başvurularda henüz karar açıklayabilmiş değiller.

‘Bu hukuksuzluğu ancak af giderir’
Bekleyen bireysel başvurularla ilgili geçen hafta Anayasa Mahkemesi ve yüksek yargının diğer kurumlarında nabız tutmaya çalıştık. Yargının zirvesindeki hava, toplumda bu davalarla ilgili iyice yaygınlaşan ‘adaletsizlik’ algısının, bireysel başvurulara verilecek yanıtlarla dahi giderilmesinin mümkün olamayacağı şeklinde. Edindiğimiz izlenim, yargı kurumlarında “Tüm bu karmaşadan bir ‘af’ olmadan çıkış mümkün değil”in hâkim görüş haline geldiği şeklinde.
Konuştuğumuz üst düzey bir yüksek yargı mensubu giderek büyüyen bu beklentiyi şöyle ifade etti:
“Başbakan ve hükümet yetkililerinin dediği gibi bu davalarda kumpas kurulmuş, insanlar haksız yere içeride yatırılmış ve bu kararlar yargı tarafından onanmışsa böyle bir adaletsizliği, hukuksuzluğu ancak bir ‘af’ temizleyebilir.”

‘Zemin yaratmak için müdahale etmiyor’
Hükümetin bir süredir icraat ve söylemlerinin de kulislerdeki ‘af’ beklentisini güçlendirdiğinden bahsediliyor.
Mesela, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın tavrı... Elinde herhangi bir dava ya da hükümlü hakkında Yargıtay’a ‘Kanun yararına bozma’ başvurusu yapma yetkisi bulunuyor. AKP hükümeti davalarda ‘kumpas’ kurulduğunu açıklamasına karşın, Başbakan’ın en sadık kurmaylarından olan Adalet Bakanı, bu davalarla ilgili ‘bozma’ hakkını kullanmamakta ısrarlı. Yargı çevreleri, bunun bilinçli bir tercih olduğuna ve arkasında “Türkiye’de genel af zeminini hazırlama” stratejisinin yattığına inanıyor.

Köşk hesaplarının parçası
Af söylentisinin yayılmasına neden olan ikinci sebep ise yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Başbakan Erdoğan’ın Köşk yarışını kazanmak için BDP oylarına ihtiyacı var. Hükümet KCK tutuklularının önemli bir bölümünü geçen dönem çıkarılan yargı paketleriyle peyder pey tahliye etti. Ancak içeride hâlâ çok sayıda hükümlü bulunuyor. İşte bu hükümlülerin cezaevinden çıkışını sağlayacak bir ‘af’ kararının Erdoğan’ın Çankaya yolunu da açacağı belirtiliyor.
Bu politikanın Erdoğan’ın kasım ayında Diyarbakır’da yaptığı “Cezaevleri boşalacak, dağdakiler inecek” sözleriyle de uyumlu olduğu dile getiriliyior.

***

Engin Alan, Aziz Yıldırım ve Hatip Dicle gibi isimlerin de aralarında yer aldığı Balyoz, Şike ve KCK davalarında, yüzlerce hükümlü, mağdur edildikleri gerekçesiyle umutlarını Anayasa Mahkemesi’ne bağlamış durumda.
Ancak bizim başta Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek yargı kurumlarından edindiğimiz izlenim, bu davaların tümündeki hak ihlallerinin tamamının kısa süre içinde giderilmesinin mümkün olmayabileceği şeklinde.
Yargının zirvesinde, “hükümetin, en büyük sorumlusunun kendisi olduğu bu adaletsizlikleri bir ‘af’ ile gidermesi gerektiğine” inananların sayısı her geçen gün artıyor.


Fırat Kozok’un ‘Balbay’ söyleşisi  
CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, 4 yıl 278 gün süren tutukluluğun ardından 9 Aralık’ta tahliye edildi. Arkadaşımız Fırat Kozok, bu tahliyenin hemen ardından kendisiyle cezaevi günlerini konu alan kapsamlı bir söyleşi yaptı. Bu söyleşi yazı dizisi olarak gazetemizde yayımlandı. Kozok, o söyleşiyi genişleterek ‘bir yaşamöyküsü’ kitabına çevirdi: “Balbay’ın Maratonu”.
“Dünyaya yeniden gelsem, maraton koşucusu olmak isterdim” diyecek kadar koşmayı seven Balbay’ın yarım asırlık yaşamını konu edinen bu nehir söyleşisinde neler var?
Balbay’ın hâkim karşısında geçirdiği 3 bin saatte yaşananlar... Gün yüzüne çıkmamış cezaevi öyküleri... Ve siyasetteki hedefleri....
Kozok’un Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan bu ilk kitabı bu hafta raflarda yerini alıyor.