Banka ve finans kurumlarının sömürü düzeninde borçlular ev ve işyerlerine gelen haciz baskıları altında ödemeyecekleri icra taahhütleri altına giriyorlar ve bu borçları ödeyemedikleri için de hapis cezalarına mahkum oluyorlar.

Kamuoyunda yaygın olan kanı Yargıtay’ın bankaların lehine kararlar verdiği doğrultusundadır. Bu kanıyı hakimlerin bir kısmının da paylaştığı biliniyor.

Haciz baskısı altında imzalanan taahhütlerde serbest bir iradenin olmadığı açıkken Yargıtay taahhüdün serbest irade ile yapılmadığı doğrultusundaki itirazı dikkate almamaktadır.

Taahhüdü ihlal cezasının bir ortaçağ uygulaması olması bir yana mahkeme ve Yargıtay kararları yasanın sözüne ve özüne(eski dilde kanun lafzı ve ruhu ile meridir) uygun değildir.

Taahhüdü ihlal İİK 340 ile düzenlenmiştir. İİK 340 “111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını”  demesine rağmen  bilindiği gibi taahhütlerin % 90 nı haciz sırasında ve haciz baskısı altında haciz mahhallinde yapılmaktadır, yani yasada söylendiği gibi icra dairesinde kararlaştırılmamaktadır. Haciz mahallinde yapılan icra taahhütleri Yargıtay kararlarının sağladığı imkanlarla sonradan kitabına uydurulmaktadır. Yargıtay açıkça yasanın bırakalım özünü sözünü gözardı etmektedir.

“İşte kötü” yargıçlar nedeniyle son beş yılda 110 bin kişiye taahhüdü ihlalden hapis cezaları verilmiş bulunuyor.

110 bin kişinin büyük kısmı kaçak yaşamaktadır.

 Bugünlerde bu ceza tartışılmaktadır.

Bizim beklentimiz AKP hükümetinin çek cezalarında olduğu gibi bir Orta Çağ uygulaması olan ödeme şartının(Taahhüdü İhlal) ihlali cezasını yeni bir düzenleme ile ceza sisteminin dışına çıkaracağı doğrultusundadır.