Paralel sözcüğünün sözlük anlamı şöyle:

“Yan yana ve birbirini kesmeden uzanan doğru.”
Yan yana olacaklar ve birbirini kesmeden ilerleyecekler...
AKP’nin parti ve cemaat kanadı arasındaki ilişkinin de özünü bu tanım oluşturuyordu. Erbakan’ın ve Gülen’in siyasal İslamın aktörleri olarak ilerledikleri günlerde iki hareket arasındaki başlıca fark şuydu: Erbakan, sandık yoluyla iktidara gelmeyi hedefleyip bütün planlarını ona göre kurdu. Her seçimde bir adım daha ileri giderek siyasete damgasını vurdu. Siyasal İslam yelpazesinin öteki renkleri, Erbakan’ın tek başına iktidar olamamasını dikkate alarak merkez sağdaki öteki partilerle ilişki içinde oldular.
Gülen ise devlet kurumlarının içinde var olarak ilerlemeyi tercih etti. Bu gücünü arttırdıkça bunu uluslararası alana yansıttı, içerideki gücü ile dışarıdaki gücü birbirini çoğaltan bir çizgide ilerledi. Siyasi partilerle diyaloğunu da iktidar gücünden yararlanma amaçlı olarak derinleştirdi.

***

3 Kasım 2002 seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidara gelmesiyle birlikte bütün dengeler değişti. Erbakan hareketinin “yenilikçi” kanadını oluşturan Gül-Arınç- Erdoğan üçlüsü Milli Görüş geçmişini ikincilleştirdi, iktidarın getirdiği güçle başkalaştılar. Erdoğan, “Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyecek kadar ileri giderek kendi etrafında oluşturduğu yeni yapıyla devlet içinde devlet kurdu.
AKP için “devlet içinde devlet” tanımı kadar “devlet dışında devlet” tanımı da geçerli. Her iki yöntem de kullanıldı.
İktidarının ilk yıllarında devlet kurumlarının tümüne damgasını vuramayan AKP, önce mevcut yapının dışında ayrı bir yapı kurdu. Aslında ilk paralel devleti Erdoğan, tüm iktidar gücünü kullanarak mevcut devlete karşı kurdu.
Basit bir örnek vermek gerekirse insani yardımlarla ilgili başta Kızılay ve Sosyal Hizmetler Kurumu olmak üzere devlete ait onca kurum varken sadece AKP amaçlarına hizmet eden ayrı bir yapı oluşturuldu. Burada iktidarın parti kanadı ile cemaat kanadı geleneksel devlet yapısına karşı ortaktı. Ortaktı ama, amaç tam olarak ortak değildi! Zira iki kanadın da gücü arttıkça ötekine çarpmaya başlamıştı.

***

Son yarılma, mevcut devlete karşı iktidar koalisyonunun kurduğu paralel devletin kendi içinde birbirine paralel ayrı bir yapı olduğunu ortaya koydu. Başta da vurguladığımız gibi gerçekten hep yan yana ilerlediler, biri ne yaptıysa öteki de yaptı. Tam paralel.
Gelinen noktada iki tarafın kalınlaşan çizgilerinin ötekine çarpmaması olanaksızdı.
Çarpışmanın ana eksenlerinden birini devlette kadrolaşma ötekini de parasal olanaklar oluşturuyor.
Parti kanadı cemaatin devlette kadrolaşmasını darbe dönemlerinden daha radikal hareket etmeyi göze alarak bitirme operasyonu içinde. Cemaat kanadı da hukuklu hukuksuz her türlü silahı kullanarak buna karşı duruş gösteriyor.
Parasal boyutun ne kadar büyük olduğu tape sızıntılarından da anlaşılıyor.
Bu tablo yıllardır tartışılan siyasal İslamın büyük ölçüde “parasal İslama” dönüştüğünü ortaya koyuyor.
Devlet de ‘para’lelleştirilmiş...  

Mustafa Balbay/ Cumhuriyet