Tehlikenin sınırından dönüldü. Ölüm oruçları, büyük bir kopuşun başlangıcı olma potansiyelini içinde taşıyordu.

Hükümet tarafı da Kürt tarafı da ‘kopuş’un yaratabileceği sonuçları göze alamadı.

Çözüm isteyenler, bunun yeni ve olumlu bir başlangıç olmasını temenni ediyorlar.

Kürt meselesi, somut konularıyla önümüzde duruyor.
“Kürtler ne istiyor, belli değil” cümlesini zaman zaman duysak da bu söylem artık ciddiye alınabilir olmaktan uzak. İstenenler belli. Siyasi özgürlük istiyorlar, kimliklerine ilişkin engellerin kaldırılmasını istiyorlar.

CHP sorunu

Hükümet, bunlara nasıl karşılık verebileceğini hesaplama çabalarını sürdürüyor. Beşir Atalay, “Ana muhalefetin desteği önemli” diyerek temel sıkıntılarından birine işaret etti. Çözüm yolunda adımlar atılırken milliyetçi kamuoyundan gelebilecek tepkiler, belli ki korku yaratmayı sürdürüyor. Bu rüzgârı CHP ile birlikte göğüslemek istediklerini söyleyebiliriz.

Ölüm oruçlarının sonlanmasından sonra CHP’nin nasıl bir tutum aldığını merak ettim. Sezgin Tanrıkulu’nun “Ölüm olmaması sevindirici” şeklindeki açıklaması dışında bir ses seda yok. Böylesine toplumu geren ciddi bir konuda, her konuda fikir beyan etmekten geri durmayan Kemal Kılıçdaroğlu acaba neden sustu? CHP Genel Başkanı’nın ölüm oruçlarının bitişini sessizlikle karşılaması, gerçekten iyi olmadı.

CHP içinde, ‘iki eğilimin çatışma hali’ sürüyor. Sert ulusalcı ve çözüm karşıtı cephe direniyor, birçok alanda olduğu gibi bu alanda da Kılıçdaroğlu’nun kararsızlığının üzerine giderek partinin siyasetlerini renksizleştirebiliyor, tutuculaştırabiliyor.

AK Parti, çözüme yönelik radikal adımları tek başına atmaya niyetli görünmüyor. Tabii ideal cesaret dozunu yakalaması da kolay değil. Yine de ‘anadilde savunma’ ile ilgili değişikliği Meclis’e getirdiler. ‘Anadilde eğitim’le ilgili olarak da önümüzdeki dönemde adımlar atacaklarına ilişkin değişik işaretler veriyorlar.

BDP ve Öcalan

BDP, ölüm oruçları sürecinde olumlu bir performans sergiledi. Sorunun değil çözümün tarafı olmaya ilişkin ipuçları verdi. Öcalan’ın ‘etkisi’ne ilişkin tezlerin de bir kez daha anlam kazandığı söylenebilir. Öcalan, son müdahalesiyle, çözüm için ciddi bir seçenek olarak hesaba katılması gerektiğini gösterdi. Aynı günlerde PKK’nın yeni saldırılara girişmesi ise bu cephedeki diğer eğilimin varlığına işaret ediyor.

Çok zor bir süreç

Önümüzdeki dönemde çözüme ilişkin atılabilecek adımlar konusunda, olumlu ve olumsuz birçok etken, iç içe geçmeye devam edecek.Cumhurbaşkanlığı seçimleri, milliyetçiliği azdıran etkiler yapabilir. İsrail-Gazze gerilimi, Suriye’deki iç savaş, Bağdat yönetimiyle bozulan ilişkiler, Suriye nedeniyle İran ve Rusya ile meydana gelen olumsuz tablo; Kürt sorununu çözüm zemininden uzaklaştırma riski yüksek olan bazı diğer etkenler.

Başbakan Erdoğan, gerginlik dilini seviyor ve sert siyasi retorik üzerinden politika geliştiriyor. Çözüm denklemi, bu gibi ‘esnekliği düşüren’ değişkenlerin de devreye girmesiyle iyice karmaşıklaşıyor. Tabii bütün siyasi aktörler içinde, partiler içinde iki farklı eğilim kendini gösteriyor. Barzani’nin Hasan Cemal’e söylediği gibi, “Bizler her iki tarafta da çözüm isteyenleri destekleyeceğiz...” demek gerekiyor.

Çözüm olanağı bıçaksırtında. Her şey elden kaçabilir.

Aslında hemen herkes bunun farkında.

Belki bir avantajımız da bu farkındalık.

Oral Çalışlar/ Radikal