Aydın Engin
CUMHURİYET

 Bu yazı hem sıkıcı, hem riskli bir soruya cevap arayacak: Mağdur olmak nedir, mağdur kime denir? 

Soru riskli çünkü bugünlerde mağdurlardan söz eden, mağdur edilenlere dikkat çeken, onları savunanlara anında bir karşı soruyla cevap veriliyor: 
- Ne yani sen FETÖ’cü müsün, darbenin ve darbecilerin yanında mı saftutuyorsun? 
Hatırlayın, önceki gün Konya’da konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan ne dedi: 
- Bazıları diyor ki 15 Temmuz’dan sonra yapılan operasyonlarda ölçü çok geniştutuluyor. Çok fazla insan mağdur ediliyor. Kusura bakmasınlar, kimse mağdur edebiyatı yapmasın... Katillerin yakınları mı mağdur? Bu ülkeyi bu hale sokanların yakınları mı mağdur? Böyle mantık olabilir mi? Şu anda yapılanlar 15 Temmuz gibi bir ihanete yapılabileceklerin asgarisidir. 
Hatırlayın, dilinin zembereği çoktan boşalmış bir siyasetçi, TBMM Cezaevleri Alt Komisyonu Başkanı Mehmet Metiner, hapishanelerdeki işkence iddiaları ile ilgili herhangi bir araştırma yapmayacaklarını göğsünü gere gere ilan etti. 
Hatırlayın, AKP’nin ağır toplarından, hukuk eğitimi görmüş bir siyasetçi, Mehmet Ali Şahin, Cemaat örgütlerinden olduğu gerekçesiyle kapatılan Aktif Sen üyesi olduğu için ihraç edilen bir öğretmenin mağdur edildiğine ilişkin şikâyetine ne cevap verdi: 
- Hak etmişsin kardeşim. Bile bile bu örgütün sendikasına kayıt olmuşsun. Darbe girişimi başarılı olsaydı belki şimdi sen de bizim ensemizde boza pişirecektin,çakallar gibi ortada dolaşacaktın. Kimi kandırıyorsun sen?

***

Eşyayı adıyla çağıralım. Bir ülkede iktidara zor kullanarak, darbe yaparak el koymaya kalkışmak ağır, çok ağır bir suçtur. Bu çok ağır suç, çok ağır cezalandırılmalıdır. 
Kendisi darbe girişimine aktif olarak katılmasa bile, Cemaat militanı olarak etkinlik gösterdikleri kanıtlanmış olanların, yasal kurumlardan değil de illegal örgüt konumundaki bir merkezden buyruk alarak davrananların kamu görevlerinden ayıklanması, yaptıkları yasadışı etkinliklerin hesabını vermeleri gerekir. 
Bunu yapan iktidarlar değil, yapmayan iktidarlar suç işlemiş olurlar.
Ancak şimdi can alıcı birkaç soru: 
Darbecilerin çok ağır cezalara çarptırılmaları, illegal örgüt için etkinlik gösterenlerinhesap vermeleri nasıl ve nerede olacak? 
Kimin sahiden suçlu, kimin mağdur olduğuna ya da olmadığına kim karar verecek? 
Bunların cezalarını siyasetçiler, mesela bakanlar, başbakanlar, milletvekilleri,cumhurbaşkanları mı kesecek? 
Bugün tek bir örnek vereceğim. 
Elinizde tuttuğunuz Cumhuriyet’te okuyacaksınız. Hava Harp Okulu öğrencisi Murat Tekin ve arkadaşları, komutanlarının emriyle darbe gecesi, eğitim kampında oldukları Yalova’dan İstanbul’a getirildiler, Boğaziçi Köprüsü’nü kestiler ve böylece darbe girişiminin fiilen içinde yer aldılar. 
Bu bir suç mu? 
Elbette suç. 
Askeri öğrenci Murat Tekin komutanlarının emrine karşı çıkıp verilen görevi reddedebilir miydi? 
Askerlik yapanlar iyi bilir. Emre uymamak pek mümkün değildir. 
Ancak Murat Tekin emre bir aşamadan sonra uymadı da. Silahını bırakıp köprüde darbecilere karşı çıkanların arasına gitti. Orada bıçakla, şişle, demir çubuklarla linç edilerek öldürüldü. Babası morgda önüne konan paramparça bedenin oğluna ait olduğunu anlayamadı, hemen teşhis edemedi. 
Murat Tekin’i linç ederek öldürenler cinayet suçlusu mudurlar yoksa demokrasiyi savunan kahramanlar mı? 
Bir hukuk devletinde cellatların demokrasiyi savunduklarını söylemek mümkün mü? 
Yerim bitti. Mağduriyet tartışmasına burada bir virgül koyuyorum. Yarın devam ederiz.