“İşçi avukatlar” nitelendirmesini kimileri kabul etmiyor, kimileri yadırgıyor. Yargılamanın yargıç ve savcıyla birlikte üç sacayağından biri sayılan “savunma”nın önemi ve özelliği ise bunun nedeni, nafile…

Maddi gerçeğe bakınca, ücret karşılığı çalışan avukatların durumu ile diğer çalışanların durumu arasında fark yok. Avukatlar da “ucuz ve güvencesiz işgücü”nün parçası ve işçi avukatlar, işveren (patron) avukatların gözünde işgücü…    

İşçi avukatlar, uzun ve yorucu mücadele döneminden geçtiler. Çalışma ilişkilerinin esaslarını yazan ve tip sözleşme yapılmasını öngören Yönerge, 2013’de Türkiye Barolar Birliği (TBB) Genel Kurulu’nda kabul edildi. Edildi ama patronlara ve yargıya takıldı.

Mücadeleyi bırakmadılar; TBB tarafından “Bir Avukat Yanında, Avukatlık Ortaklığında veya Avukatlık Bürosunda Ücret Karşılığı Birlikte Çalışan Avukatların Çalışma Esaslarına İlişkin Yönetmelik” çıkarıldı. Önce Adalet Bakanlığı’na takıldı, sonra Başbakanlık tarafından Resmi Gazete’de yayıma takıldı. Ama yürürlüğe girdi.  

Şimdi Barolar farklı ücretler öneriyorlar işçi avukatlara ve Yönetmeliğin uygulamasının denetiminde pasif davranıyorlar.

İşçi avukatlar bir yandan mahkemelerde adalet arayanların haklarını savunurken diğer yandan da kendi haklarını savunmaya devam ediyorlar.

Hukuk dünyasının ve bu dünyaya farklıymış gibi bakanların ağırlıklı görüşü, hukukçuların seçkin meslek sahibi olmaları: “Öyleyse avukatın da işçisi olmaz” deniliyor.  Hukukçular, olaylara ve kavramlara sınıfsal bakma konusunda, “kayıtsız” ya da “çekingen”… Bu tavır, hukuka bakış tavrıyla koşut; hukuk da sınıfsallıktan uzak tutulmaya çalışılıyor. “İşçi avukat” tanımlamasındaki çekingenlik da aynı bakışın uzantısı.

Sermaye düzeni, hukuku ve hukukçuları sınıfsallıktan uzak tutma çabasını sürdürürken, kendi sınıfsal çıkarları için, mülkiyet ve sözleşme hakları için hukuku ve hukukçuları kullanmayı çok iyi beceriyor. Sermayenin emrine amade hukukçular rağbette ve şimdilerde avukatlık büroları, şirketleşiyor, büyüdükçe büyüyor; onların yanında çalışan avukatların sayısı arttıkça artıyor.

Burjuvazinin hukuksal yanılsaması iyi çalıştırılıyor. AKP, yargıyı fethederken, savcı/avukat/yargıç üçlüsünden avukatları koparmayı kafasına koydu. Ya onların avukatı olacaksın ya da silineceksin…  İşçi avukatları görmezden gelmek bunun en belirgin örneği…

İşçi avukatlar mücadelesi, bu aşamada patronu avukat olan avukatları kapsıyor. Oysa biliyoruz ki, kamu kurum ve kuruluşlarında, özel şirketlerde çalışan, emek veren avukatlar da var. Stajyer avukatlar var. Avukat olarak istihdam edilmeyen ancak hukuk alanında hizmet veren veya alanı dışında çalışan/çalışmak zorunda kalan hukukçular var. Akademisyenler var. Yargıçlar ve savcılar var. Hukuk öğrencilerinin çoğu da potansiyel emekçi…

Konumlanışı sınıfsal olan koskoca bir hukukçu dünyası: Bir kısmı kayıtsız koşulsuz düzenin hizmetinde, çoğu da hukuk emekçisi… Ve hukuk emekçileri sınıfsal bakışın uzağında tutuluyor.

Bugün Türkiye, eşitlik ve adalet arayışında yararlanılabilecek “cılız yasallık kalıntılarından bile” yararlanma olanağı ortadan kaldırılan bir ülke haline geldi. Bunda hukukçuların payı da yadsınamaz.

Avukatlar, düzene hizmet edenler bir yana bırakılırsa, yargının toplumcu direği ve sözcüsü… Tıpkı, işçiler ve emekçiler gibi avukatlar da düzen içinde eritilmek isteniyor.  

Piyasacı ve gerici düzen içinde yaşamak, çalışmak ve o düzene karşı “işçi avukat” olarak mücadele vermek, aynı zamanda Hugh Collins’in (Marksizm ve Hukuk kitabındaki) deyişiyle, “çelişik ya da şizoid bir varoluş” anlamına gelebilir. Bu tür varoluştan kurtuluş da, “sınıf bilincinin gelişmesinin önündeki esas engel” olan düzenin dayattığı “hukukun üstünlüğü ilkesini” “sırlarından arındırmak”tan geçer.  

“İşçi Avukatlar Merkezi” tarafından sürdürülen, Hukukta Sol Tavır Derneği’nin de asli çalışma konularından olan işçi avukatlar mücadelesi, bu arındırmayla birlikte yürüyor. Bu mücadele, hukukçuların sınıfsal konumlanışının bir parçası ama önemli bir parçası ve bugünkü siyasetin içyüzünü anlama/anlatma yönünden çok yol alındı. Yol alındıkça da siyaseti içyüzü daha net anlaşılıyor.

Onların mücadelesi, hukukta liberalleşme içinde eritilmelerine, sonuçta hukuku ve yargıyı piyasalaştıran ve gericileştiren düzene karşı… Bu mücadele tüm emekçi hukukçulara yayıldıkça, sınıfsallık da netleşecek.

habersol/Ali Rıza Aydın