1960- 1980 arasına bakalım, 28 Nisan olayları, arkasından 27 Mayıs ve Türkiye özgürlükçü bir anayasaya kavuşuyor. Bu özgürlükçü ortamda bir kısım sendikacı, Türkiye İşçi Partisi’ni, (TİP) kurdu. TİP 1965 genel seçimlerinde 16 milletvekilliği kazandı ve mecliste grup kurdu.  TİP'in kuruluşunu sosyalist gençlerin kurduğu FKF’nin kuruluşu takip etti.

1960'lı yıllarda Türkiye göreceli olarak ileri bir özgürlük ortamına kavuştu. FKF(Fikir Kulüpleri Federasyonu) kısa sürede bütün üniversitelerde örgütlendi.  Devrimci öğrenci hareketi çığ gibi büyüyordu, aynı şekilde sendikal harekette büyüyordu.

1968 yılında bütün Türkiye üniversiteleri öğrenciler tarafından işgal edildi. Polis üniversiteye müdahale edemiyordu. Anayasaya göre Üniversite özerkti ve rektör davet etmedikçe polis üniversiteye müdahale edemiyordu.

Üniversite işgalleri hükümetin üniversite reformu yapma sözü ile sona erdi.

6.Filo

İşgallerin arkasından 6. Filo gösterileri başladı. 6. Filo Dolmabahçe açıklarında demirlemişti.  Devrimci gençlik öfkeliydi. Bütün İstanbul’da 6. Filo’ya karşı protesto gösterileri başladı, gösteriler kısa sürede bütün yurda yayıldı.

ABD askerleri genellikle Beyoğlu, Taksim civarında  dolaşıyor, sonra Dolmabahçe’ye inerek oradan motorlarla filo gemilerine taşınıyorlardı. Protestocular akşam olunca Beyoğlu’na çıkıyor ve ABD askerlerinin başlarındaki kepleri topluyorlardı. ABD askerlerine İstanbul’da rahat yoktu. Bu işe en fazla Genelevde  çalışan kadınlar kızıyordu.. Tabii iktidar daha öfkeliydi..

ABD ve yerli işbirlikçileri intikam alıyor

Vedat Demircioğlu Gümüşsuyu İTÜ Öğrenci Yurdu’nun penceresinden atılarak katledildi. Haber kısa sürede bütün öğrenci yurtlarına ulaştı.

Deniz Gezmiş, bir grup arkadaşı ile Taksim Meydanı’nda buluştu.. Burada  50-60 kişi vardı, ABD emperyalizmine karşı savaş için ant içildi. Deniz Nazım’dan şu dizeleri  okudu:

  Akın var
                                güneşe akın!
                        Güneşi zaptedeceğiz
                                güneşin zaptı yakın!
 

Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
                            göz yaşlarını
                                        boynunda ağır bir
                                                                zincir
                                                                    gibi taşıyanlar!

 Taksim’de toplanan küçük grup Dolmabahçe’ye yürüdü. Grup gittikçe çoğalıyordu, kısa sürede protestocuların sayısı binlere, on binlere ulaştı.

Dolmabahçe direnişi tarihe geçti. TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar; “ Dolmabahçe’de İkinci Kurtuluş Savaşı’nın ilk meşalesi yakıldı” dedi.

15-16 Haziran büyük işçi direnişi

15-16 Haziran’da işçiler ayağa kalktı, İstanbul’un bütün fabrikaları, sokakları işgal edildi. Tanklar İstanbul’a girdi. Öğrenciler, işçiler tankların üzerinde askerlerle birlikte poz veriyorlardı. İktidar başarılı olamamıştı, askerlerle işçiler karşı karşıya gelmemişti

Öldürülenler

aksam.com.tr sitesi o dönemi şöyle anlatıyor:

VEDAT Demircioğlu'nun 1968'de okulun camından aşağı atılarak katledilmesinin ardından 1969 kelimenin tam anlamıyla bir 'tezgah' yılıdır.
BİRKAÇINI sayayım...
- 16 Şubat 1969 Emperyalizmin sembolü 6. Filo'nun İstanbul'a gelişini protesto eden gençlere saldırıldı. Ali Turgut Aykaç ve Duran Erdoğan katledildi.
- 16 Eylül 1969 Öğrenci gençliğin sembol isimlerinden Taylan Özgür katledildi.
- 8 AralIk 1969 Yıldız Teknik'in öğrencilerinden Mehmet Sevinç Büyük katledildi.,

1961 Anayasası’nın özgürlük ortamında sosyalist hareketle birlikte antiemperyalist eylemler çığ gibi büyüdü. Özgürlük ortamı hakim güçleri rahatsız ediyordu.  12 Mart gerici darbesinin alt yapısı hazırlanıyordu. Gençler bunun için öldürülüyordu.  Provokasyonların ardı arkası kesilmiyordu. Ordu ve polis bölünmüştü. Polis, Polbir ve Polder olarak ikiye ayrılmıştı. Ordu içerisinde birçok cunta oluşmuştu. Ortam hazırlanıyordu. Sokak eylemleri teşvik ediliyor, faili meçhul cinayetler gün gün çoğalıyordu.

Bu aşamada devrimciler de bölünde.. FKF Dev-Genç oldu.. Her gün yeni bir sol fraksiyon çıkıyordu.

TİP sokak eylemlerine karşı çıkıyor ve ölçüsüz, hesapsız sokak eylemlerinin askeri cuntaya ortam hazırlayacağını söylüyordu. Gerçi ordu içerisinde devrimci cuntalarda vardı. Deniz devrimci subaylara güvendi. Mahir de öyle..

Deniz kendi ordusunu kurdu,  Mahir kendi ordusunu..

9 Mart 1971 günü ordu içerisindeki devrimci cuntalar İsmet Paşa’nın da katkısı ile ekarte edildi. 12 Mart günü hükümete muhtira verildi, hükümet düştü.

6 Mayıs 1972 Deniz Gezmiş ve üç arkadaşı asıldı.

12 Mart hakim güçleri kesmedi

12 Mart Cuntası TİP’i  ve devrimci dernekleri kapattı, on binlerce kişiyi tutukladı, anayasa değişti, özgürlükler budandı ama yetmedi..

Ölümler artan bir ivme izledi

12  Mart gerici darbesi yetmeyince yeni tezgahlar kuruldu. Derin yapı her gün birisini vuruyordu. Önceleri günde 5 kişi öldürülüyordu. Bu sayı giderek arttı. 12 Eylül   Darbesi yaklaştığında günlük ölü sayısı 25 olmuştu, öyle ki bir gün 24 kişi öldürülse ertesi gün 26 kişi öldürülüyordu 25 ortalamasını tutturmak için.. 12 Eylül  Darbesi yapıldığı gün geride 6000 ölü, 6000 faili meçhul cinayet vardı.

12 Eylül günü bir tek silah patlamadı, hiç kimse öldürülmedi.

Hamzakoy’dan yazdığı bir mektupta Süleyman Demirel şöyle diyordu:

-Ne oldu da 12 Eylül günü bir tek kişi öldürülmedi, silahlar sustu?

Demirel cinayetlerin 12 Eylül Darbesine zemin hazırlamak için işlendiğini ve darbeyi yapan güçle cinayetleri yöneten gücün aynı olduğunu ima ediyordu.

12 Eylül öncesi derin yapının bileşenleri arasında en önemli faktör ordu içerisindeki uzantısı idi.

12 Eylül günü ABD Büyük Elçisi Paul Henze  Beyaz  Saray’a şu haberi ileti:

“Our boys have done it” , bizim çocuklar darbe yaptı.

Sonraki dönemde ordu içerisinde ulusalcılar ağırlık kazandı. Hem bu yüzden ve hem de değişen dünya koşullarından ötürü ordu içerisindeki bu yapı tasfiye edildi.

Bugün bizim çocuklar artık darbe yapacak güçte değil. Peki, ne olacak?

Oyunun aktörleri değişti. Artık devrede başka güçler var.

Erdoğan bu değişimi gördü mü? Günümüz dünyasını doğru okuyor mu?

Belirtiler Erdoğan’ın süreci doğru okuduğu doğrultusunda.

Bugün Türkiye’ye şekil vermek isteyenler Kürt’leri kullanabilir. Erdoğan Kürt kartını onların elinden almış gibi.. Bu yüzden gerici iktidar koalisyonu içindeki savaşta BDP Cemaatin karşısında yer aldı.

Erdoğan ulusalcılara göz kırpıyor, yeniden yargılanmayı bu yüzden gündemine aldı.

ABD ve cemaatin elinde sadece ekonomi üzerinde oynanacak oyunlar koz olarak kaldı. Geçen gün Davutoğlu “sıcak para gidebilir” dedi.  Bu şunu gösteriyor Erdoğan ABD ve cemaatin bu kozunun da farkında.

CHP sırf hükümeti devirmek için Cemaatin yanında pozisyon aldı.

Bütün bunlara rağmen bu oyunun sonu henüz belli değil, ekonomi kozu üç as rolü görebilir..

Sonuç olarak geçmiş dönemlerde Türkiye’ye şekil vermek isteyen güçlerin elinde bir derin yapı oluşumu vardı. Bu yapı bizzat bu yapının mimarları tarafından tasfiye edildi. Yerine polis, yargı ve bilmediğimiz diğer bileşenlerle yeni bir derin yapı oluştu. Bu oluşumda AKP’ye derin yapının üstü, hükümet bırakıldı. Tam da Oflu ile şeytan oyunu gibi.

Oflu ile şeytanın hikayesi uzun, bir bölümünü verelim:

şeytan dedi ofliya yapalim bi yarişma
eğer seni yenersam daha bana karişma
şeytan dedi tarlaya ekelum ekin olsun
ektuğumuz sebsenun alti benim olsun
ofli dedi cevabi üsti da benim olsun
misirler büyüyunce kökler şeytana kaldi
misirin koçanini da uyanuk ofli aldi..

Bu oyunun sonunda şeytan Allah'a şöyle seslenir:

-Allah’ım, madem Ofluyu yarattın bana ne gerek vardı?

Cemaat ile hükümetin oyununun sonunda kimin "Allah!" diyeceği merak konusu?

NOT: Yazıda geçen TİP ile bugün ki İP’in, FKF ile bugün ki FKF’nin hiçbir bağlantısı yoktur. Bugün ki İşçi Partisi'nin ( İP) lider kadrosu o zaman TİP ile barışık değillerdi.

 

 Rahmi Ofluoğlu