Mısır çarşısında bir patlama. Üçü çocuk olmak üzere yedi ölü ve yüz yirmi yaralı vatandaşımız. "Bomba değil, iki kez araştırdık" diye açıklama yapan bir Bakan, karmakarışık ifadeler, çelişkili raporlar ve sanık olarak bir sosyolog. İki defa beraat ettiren mahkeme, şimdi müebbet diyor. Vicdanlar artık “suçsuz” demiş; aksine inandır bakalım vatandaşı…

Üzülerek söylüyorum ama Pınar Selek kararı maalesef ne ilk ne de son olacak. Son yıllarda verdiği kararlarla vicdanları tatmin etmeyi bırakın, halkın açıkça güvenini yitirmeye başlayan Türk yargısının tarihi, ne yazık ki bu gibi “fatal error”larla dolu. Örnekler saymakla bitmiyor. Bunlar arasında Bülent Ersoy’un kadınlığının tescil edilebilmesi için önce x ve y kromozomlarının sayılması gerektiğini söyleyecek kadar absürt olanlar yanında, on iki yaşındaki bir kızın tecavüze rızası olabileceği ihtimalini değerlendirerek yürek burkanlar da var. Lüzumsuz tutuklamaları hep birlikte yaşıyor, Cumhuriyet tarihimiz boyunca şiir yazdığı, okuduğu, türkü söylediği, dinlediği, balon tekmelediği, poşu taktığı, yazı yazdığı için yargılanan ve hüküm giyenleri hepimiz biliyoruz. Vicdanların yargıladığı ve beraat ettirdiklerini içeride, vicdanların çoktan mahkûm ettiklerini ise dışarıda gördükçe yargıya güvenimizi ve inancımızı da yavaş yavaş rendeliyoruz.

Pınar Selek kararında ve diğer bir çok örnekte karşılaştığımız bu vicdan sapmasının nedenini hukukun genlerinde aramak gerekiyor. Türk yargısının bugün sırtını yasladığı sistem olan pozitif hukuk kuramı gereğince, her kural insan yapımı olduğundan çoğu zaman eksik veya hatalıdır ve özü gereği değişmek zorundadır. Diğer sistem olan doğal hukuk kuramı gereğince ise değişmeyen ve her zaman doğru olan kurallar yalnızca vicdanımızdadır ve bize dayatılan tüm insan yapımı kuralların üzerindedir. Bu iki kuram birbirlerine ne kadar karşı olsalar da, aslında ying ile yang gibi ayrılmaz bir sistemi oluştururlar. Ancak ülkemizde yargı ve bürokrasi, pozitif hukuka yani insan yapımı yazılı kurallara o denli bağlanmıştır ki, insanı, onun özünü ve vicdanını takmayı bırakalı yıllar olmuştur.  Sistemin siz söyleyince adınıza bile inanmadığı bir Türkiye’de, suçsuzum dediğinizde inanmasını beklemek saflıktan başka bir şey değildir. Kuralların ele geçirdiği böyle hukuk ve bürokrasi sistemleri vicdanı körelmiş yaşlı insanlara benzerler; camları kırılmasa da topunuzu keserler.

İşte bu nedenle başta söylediğim gibi Türk yargısı bu “temelinde insan” bulunmayan adalet yaklaşımını değiştirmedikçe, tüm Türkiye’nin gözü önünde “error vermeye” devam edecektir. Diğer yandan hükümetin sıkça başvurduğu “ctrl+alt+del” kombinasyonu da ileride pek işe yaramayacak, biz vatandaşa mahkeme kapılarında Aşık Haşimi’den türküler söylemek kalacaktır.

Vicdan mahkemesi şahit istemez 

Ne sorarsan kendi vicdanından sor

Yoktur onda kağıt, kalem, müsvedde

Eğer yanlış ise insafından sor


Radikal