Tüm dünya medyasında yer aldı:
“Hindistan’da, gazeteciye beş kişi tecavüz etti...”
(..........)
Öyle demeyin ama...
Beterin beteri var...
Bizim durum yine de iyi...

*

Beğenmiyor adam manşeti...
“O nasıl manşet öyle?.. Böyle gazetecilik mi olur?.. O haberi öyle mi verecektin?..” diyebiliyor gazeteye...
Çüş...
Bize değilse bile
“basın özgürlüğüne” tecavüz etti mi, etmedi mi?..

*

Alıştılar da...
Biraz daha geçsin, size puntoları da söyleyecekler:
“Şöyle sekiz sütuna, yandan aşağıya doğru, lopik puntolarla, şimşir italik karakter... Sayın genel başkanımızın o muhteşem ve bulunmaz konuşması sağ üst köşede... Resim çerçeveli, en aşaaa yarım sayfa...”

*

Yapmazsan?..
Hindu...

*

Manşetin nasıl olması gerektiğini söyleyen iktidarın bakanına “Biz vatanı severiz” gibi yanıt ver istersen...
Sen boş ver vatanı...
Mısır’daki, Suriye’deki Müslüman Kardeşler’i seveceksin...
Daha da açıkçası; sevdiklerini sevecek, kızdıklarına kızacaksın...
Yoksa hani...

*

Kabahat kimde?..
Aslında gazete okumayı bile sevmeyen, iş bağlamak için gazete sahibi olan patronda değil...
O patron...
Gerici devrime yalakalık, yandaşlık yapa yapa... Türkiye’nin başına gelenleri okurlarından gizleye gizleye... Basın tarihinin en utanç verici dönemini sineye çeke çeke... Gazetecilik yapmak isteyen genç meslektaşlarını ağlata ağlata... Sonunda gazetesinin benzin istasyonlarında bedava dağıtılmasını
“tiraj” diye okurlarına yutturan “editör”e sormalı...
Gazetenin nasıl olacağını sana söyleyen üçüncü sınıf siyasetçide mi kabahat?..

*

Sonuçta...
Teslim olmuş, saygınlığını ve güvenilirliğini yitirmiş, okurun artık reddettiği bir medyada en
“büyük patron” iktidarsa...
Parti sözcüsü kazma
editördür...

*

Benim ise kafam Hindistan’da...
Kurban olayım kader...
O kadar da değil yani...