Merdan YANARDAĞ

Türkiye’de siyasal ve toplumsal gerilim her geçen gün derinleşiyor. Cumhurbaşkanlığı makamını ele geçiren Tayyip Erdoğan, hemen her gün yaptığı hamlelerle bu gerilimi daha da tırmandırıyor. Örneğin, İstanbul’da katıldığı bir iftar programında, “kendi düşünce ve hayat tarzlarını bütün ülkeye dayatarak toplumun huzur ve barışını bozanların” Ramazan’da içki içiliyor diye Cihangir’de kafelere saldıran yobazlar değil, Gezi eylemlerine katılanlar olduğunu söylüyor. Toplum provoke ediliyor. Ülke, herkesin bildiği bir cinayetin işleneceği güne doğru sürükleniyor.

Daha açık bir ifade ile Türkiye bir iç savaşa doğru gidiyor. Yakın zamana kadar yandaş Star gazetesinde yazan islamcı ama muhalif yazarlardan Levent Gültekin, Erdoğan'ın da iç savaşı göze alan bir siyaset izlediğini belirtiyor. Gültekin’in aktardığı bir anekdot bu bakımdan önemli; emekli olan bir üst düzey bürokrat (adını ve ünvanını vermiyor ama müsteşar olmalı) Erdoğan’a veda ziyaretine geliyor. Görüşme sırasında Cmhurbaşkanı bundan sonra yapacaklarını anlatıyor. Erdoğan’ı dinleyen üst düzey bürokrat, söylediklerini yapması halinde “iç savaş çıkar” diyerek onu uyarıyor. Aldığı yanıt tüyler ürpertici; “İç savaş çıkarsa ezer geçeriz”. (1)

Yani bu ülkenin başında, kendisine oy vermeyen yüzde 50’yi aşkın toplum kesimini, başka bir anlatımla“milletin” yarıdan fazlasını “ezip geçmeyi” göze alan biri var. Bu yaklaşım, Erdoğan-AKP yönetiminin sıradan, mhafazakar ve rejim içi bir iktidar yapılanması olmadığını ortaya koymaktadır. Karşımızda, her ne pahasına olursa olsun sistemi yıkmayı ve yerine islamcı bir yeni rejim kurmayı mutlak amaç edinmiş bir iktidar var. Sinsice, takiye yaparak devleti ele geçiren ve ele geçirdiği kamu gücü yoluyla kendi mezhepçi-faşizan rejim anlayışını bütün topluma dayatan, dahası bunun için kan dökmeyi bile göze alan fanatik islamcı bir iktidar söz konusudur.

Kriz büyüdükçe toplum parçalanıyor, ülke çözülüyor. AKP iktidarı, karşı devrim sürecini derinleştirmeye çalıştıkça, toplum bütün ortak zeminlerinin imha edildiği bir saflaşma yaşıyor. Ülke kendisini oluşturan unsurlara doğru dağılıyor.

Bu saflaşma, doğrudan sınıf mücadelesine dayalı çatışma olmaktan çok, sosyo-kültürel bir bölünmeye işaret ediyor. Ortaçağ değerleriyle, gericilikle, dincilikle hesaplaşmasını tamamlayamayan ülke, yaklaşık 150 yıldır ertelenerek biriken bir sorunla boğuşuyor. Sınıf mücadelesi, ideolojik-kültürel saflaşma ve çatışma dolayımı üzerinden yürüyor.

YARIM KALAN HESAPLAŞMA

AKP iktidarı, neredeyse 200 yıllık bir tarihsel oyluma sahip olan Osmanlı-Türk modernleşme ve aydınlanma sürecinde köklü bir kırılma yarattı. Doğunun en büyük tarihsel atılımı olan, Fransız Devrimi’nin İslam dünyasındaki en kapsamlı yorumu sayabileceğimiz 1908 Hürriyet Devrimi ve 1923 Cumhuriyeti’nin neredeyse bütün kazanımları tasfiye edildi. Siyasal İslamcılar, 150 yıllık bir tarihsel dönemi, toplumsal deneyimi ve kültürel-siyasal birikimi, parantez içine alıp kapatmaya kalkıştı.

Geride tamamlanamamış bir hesaplaşma, kapatılamamış bir defter kaldı. Siyasal İslamcı hareket bu defteri kendi anlayışı temelinde kapatmaya, deyim uygunsa rövanşı almaya çalışıyor.

Daha önce de birkaç kez yazdığım gibi, AKP iktidarı Cumhuriyeti yıktı ama yerine henüz kendi rejimini kuramadı. Ülke ve toplum adeta boşlukta salınıyor. İslamcılar bu konuda açık bir başarısızlığa uğradı. Yeni anayasa ve başkanlık sistemi dayatmasının anlamı budur. Dolayısıyla derinleşen toplumsal gerilimin temelinde yatan en önemli neden, bu boşlukta kalma hali, hukuksuz fiili rejim durumudur.

Şu açıktır; AKP’yi iktidara taşıyan bütün iç ve dış dinamikler değişti. Erdoğan ve AKP iktidarı artık toplumsal rıza üretmekte büyük güçlük çekiyor. Bu nedenle, iktidarını sürdürebilmek için toplumu bölme ve ideolojik-kültürel bir saflaşma yaratmaktan başka bir yol bulamıyor.

ABD DESTEĞİNİ VE AKP'NİN İPİNİ ÇEKTİ Mİ?

Tam bu tarihsel dönemeçte, ABD dış politikasının şekillendirilmesinde önemli rolü olan Foreign Policy dergisinde yayınlanan 15 Haziran 2016 tarihli şaşırtıcı bir analiz dikkat çekiyor. Türkiye’nin “Yoldan çıkan bir NATO müttefiki” diye değerlendirildiği analizde şu çarpıcı satırlar yer alıyor:

"Türkiye'nin Erdoğan sorunu, yıllardır inşa halinde. ABD yetkilileri, yıllardır sorunun korktukları kadar kötü olmadığını ya da meselenin kendi kendine hallolacağını ve böylelikle yeryüzündeki en önemli jeo-stratejik toprakların bir bölümü üzerine kurulu eski bir müttefik hakkında zor kararlar alma durumuyla karşı karşıya kalmaktan kurtulacaklarını umdular. Ancak ihtiyat galip gelmedi. Tersine, Erdoğan problemi giderek kötüleşiyor, metastas yapıyor (yayılıyor), ve ABD çıkarları için büyük tehlikeler yaratmaya devam ediyor. Er ya da geç bir hesaplaşma günü yaşanması ihtimal dahilinde. ABD, zararlarını azaltma hazırlıklarına şimdiden başlamalı." (2)

Söz konusu makaledeki imza ABD eski başkan yardımcısı Dick Cheney'nin ulusal güvenlik danışmanı John Hannah’a ait. Bu imza, yazının önemini daha da artırıyor. Aynı analizde Erdoğan için, "Başta ABD ve Orta Doğu ile Avrupa ve Türkiye için tehlikeli şahıs" ifadelerinin kullanılması da, bir süredir yaptığım değerlendirmeleri doğrulaması bakımından önem taşıyor.

Bu sözler, ABD ve Batılı müttefiklerin, öngörülemez ve iki yüzlü buldukları Erdoğan yönetimine verdikleri desteği büyük ölçüde geri çekmeye başladığını gösteriyor.  Böylece, "Batı’nın (emperyalizmin) kirli işlerini yapıp onların desteğini alarak iktidara gelmek ve bu iktidar gücünü kullanarak sinsice rejimi değiştirmek" diye özetleyebileceğimiz islamcı stratejinin, kısa vadede kimi başarılar kazansa da, orta vadede çöktüğü anlaşılıyor.

AKP TARİHİNİN EN ZAYIF DÖNEMİNDE

Bu strateji ile gelinen aşama; derme çatma, rüküş, akıl ve bilimden uzaklaşan, içine doğru büzülen, çağının dışına düşen bir siyasal yapıdan ibarettir. Yalnızlaşmış, yıktığı geleneksel iktidar bloku yerine yeni bir iktidar bileşimi kuramamış ve giderek daralan bir klik partisi iktidarıdır. Paradoksal olarak, gücünün zirvesinde sanıldığı anda, aslında en güçsüz dönemini yaşayan bir iktidardır bu. Silkelense yıkılacak durumdadır. Eksik olan şey ise bu iktidarı devirecek güç ve iradeyi ortaya çıkaracak bir muhalefettir.

Toplumun her kesimiyle çatışan, dolayısıyla dinci, muhafazakâr ve bir bölüm merkez sağ seçmenin desteği dışında dayanacağı güç kalmayan AKP’nin, iktidarını sürdürebilmesinin tek bir yolu bulunuyor; baskı ve devlet terörü.

Dolayısıyla önümüzdeki günler siyasetin sokakta yapılacağı ve ülkenin kaderinin sokakta belirleneceği bir dönem olacak. Yüz elli yıllık tarihsel hesaplaşmanın belki de son muharebesinin yaşanacağı günlerden geçilecek.

Ülkenin böyle bir tarihsel kavşağa gelmesi kaçınılmazdı.Çünkü bir tarih dersidir, bilinir; kendi devrimini yarım bırakanlar ancak kendi mezar kazıcılarını hazırlar. Cumhuriyeti kuranlar bunu yaptı. Cumhuriyetin taşıyıcı unsurları, yıktıkları Ortaçağ düzeninin güçleriyle uzlaşmanın ve sol korkusu nedeniyle –özellikle NATO’ya girişle birlikte- kendi devrimlerine ihanet etmenin bedelini ağır şekilde ödediler. Ödemeye de devam ediyorlar…

Cumhuriyetin solunu tasfiye edenler, ülkenin bütün dengelerini yitirerek gericiliğe teslim olmasına yol açtılar. İleriye gidemeyen cumhuriyet kaçınılmaz olarak geriye savruldu. Dramatik özet budur.

BİR ANDA ÇÖKEBİLİR

Tablo böyle olunca, önümüzdeki günlerde hükümetin gerektiğinde ölçüsüz bir şiddet dalgası yaratarak muhalefet güçlerini ezmeye çalışacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Ancak, başarılı olamayacaklar. Çünkü Erdoğan-AKP iktidarı Yukarıda da işaret ettiğim gibi, hem tarihinin en güçsüz döneminden geçiyor hem de siyasal İslam bütün dünyada büyük bir iflas yaşıyor.

Eğer dönemin ruhuna ve ihtiyaçlarına uygun, devrimci bir muhalefet hareketi ve program geliştirilirse AKP iktidarı bir yıl bile ayakta kalamaz.

Öyle ki, AKP iktidarı bugünden kestiremeyeceğimiz bir nedenle bile vehiç beklenmedik anda, birden bire çökebilir.

Sonuç olarak Türkiye,dinci gericilikle yüz elli yıllık hesaplaşmasını tamamlamak zorundadır. Ülke ya bu hesaplaşmayı kazanarak gericiliği aşıp yoluna devam edecek ya da kaybederek karanlıklar içine sürüklenip çökecektir. Bunun arası yoktur. üürkeye bu hesaplaşmaya hazır olmalıdır.

KAYNAK: ABC GAZETESİ