Orta büyüklükteki kentlerimizde insanlarla yüz yüze gelecekler. Toplumun neyi nasıl istediğini görecekler. Halkımız akil insanları ikna edecek. Onlar da bu gözlemlerini hükümetle ve kamuoyu ile paylaşacaklar...

Tam olarak bu şekilde geçmese bile, gerçeklerin böyle seyrettiğini görmemek için hükümet üyesi olmak gerekir.

Akil insanların saha çalışması sonucunda yaptıkları saptamalardan satır başları aktaralım:

- Bu sürecin bir AKP çalışması olduğu algısı yerleşmiş. Muhalefet neden katılmıyor sorusuna tatmin edici bir yanıt veremiyoruz. Zaten bu bizim işimiz değil.

- Tam bir beklenti uçurumu oluşmuş durumda. Kentlerin Kürt mahallelerinde, Öcalan çıkmayacaksa bunun adı barış olmazdiyorlar. Öteki mahallelerde ise İşin içinde Kandil varsa, İmralı varsa, barıştan söz edilmezdiyorlar. Beklenti farklılığı tehlikeli.

- Bunun adı barış süreci mi, başkanlık süreci mi diye soranlar var. İkisinin aynı anda tartışılıyor olması talihsizlik. Halkta pazarlıklar yapıldığı duygusu hâkim.

***

Yukarıda aktardığımız cümleler akil insanların kendi sözleri. Bunların birkaç ton ağırının ne tür sözcükler içerdiğini tahmin etmek zor değil.

Kandilden gelen haberler ve Ankaradaki siyasi gerilim toplum içindeki derin kuşkularla örtüşüyor.

Hükümetin bütün ikna güçlerinikullanıp, medyadan iş dünyasına kadar her kesimin bu sürecin ardında olduğu iklimini yerleştirmeye çalışması güven bunalımını aşmaya yetmiyor.

Türkiyedeki eskimeyen sözlerden biri şudur:

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Bu sözün yeniden parlatıldığı günlerdeyiz. Farklı ağızlardaki ortak cümlelerden biri buysa öteki de şu:

Hiçbir pazarlık yapılmamaktadır.

Kandilden gün aşırı yeni koşulların duyurulduğu bir ortamda bu söz, el sıkışan iki kişinin, sürekli ellerini sallarken, pazarlık yapmıyoruzdiye haykırmasına benziyor.

Karayılanın basın toplantısıyla duyurduğu yeni dönemin yol haritası perde gerisinde hükümetle pazarlık yapıldığı izlenimi doğurunca bakanlardan art arda açıklamalar geldi.

En güzeli Orman ve Su İşleri Bakanının yorumuydu. Şöyle dedi:

Karayılan kendi kendine konuşuyor.

Belki doğrudur, kendi kendine konuşuyordur ama önünde onlarca mikrofon vardı!

Tabloyu netleştirmek için birkaç basit soru soralım.

Çekilme nasıl olacak?

Silahlı.

Nereye olacak?

Kuzey Iraka.

Orası kimin kontrolünde?

Terör örgütünün.

İstediği an geri dönebilir mi?

Evet.

Böyle bir durumda, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak denemez.

***

Başbakan sürecin olumsuz yanlarını dile getiren, eksiklikleri vurgulayan herkese şu damgayı vuruyor:

Sen kan dökülmesinden yanasın.

Hangi sağduyu sahibi insan kanın akmaya devam etmesinden yana olabilir ki?..

Başbakanın önce Meclisle barışık olması gerekiyor. Oysa yaptığı bunun tam tersi. Siyasette karşıtlık üreterek çekim merkezi yaratabilirsiniz. Ancak barış süreci gibi önceden hesaplanması zor dönemeçleri olan bir yolu tek şeritli hale getirip kimini arkanıza, kimini karşınıza alamazsınız.

Siyasette şu ikilem çok sık yaşanır:

Önümüzdeki seçimler mi, önümüzdeki nesiller mi?

Başbakanın buna yanıtı şu:

İkisi birden.

Mümkün mü? Hayır.

Net olarak hayır dememizin nedeni; dünyada benzer durumlarda ortaya çıkan sonuçlar.

Toplumu ikna edecek bir güvenle birini öne çıkarmanız gerekir. Aksi, ben denizin dibine uçarak inerim, demek gibi bir şey olur.

Öncekilerden daha ileri açılım hesaplarıyla karşı karşıya olduğumuz kesin. Ancak her şeyin önünde seçim hesabı var.

Dayatılmak istenen bu gidiş dışında başka bir süreç mümkün mü?

Evet. Toplumun dirilen sağduyusu ve onunla bütünleşecek siyasi güç bu dayatmayı dağıtabilir.

Mustafa Balbay/Cumhuriyet