Prof. Dr. İdris Küçükömer'in ilk dersi, İktisat Başlangıcı... Hoca sınıfa girdi, selam verdi ve döndü koca siyah tahtaya "DEVLET KİMİN? yazdı ve ders anlatmaya başladı. Hoca soruyu sormuştu ama bana göre cevabını vermemişti. Bu soru kafama takıldı,  sonra sınava hazırlanıyorum, hocanın ders kitabını okumaya başladım.. Epey ilerledikten sonra, sanırım 200 üncü sayfaya geldiğimde sorunun cevabını anlamıştım..  Devlet patronların devleti imiş..
Yıllar geçti.. Bugün Cumhguriyet Gazetesi'nde Güray Öz bu konuya değinmiş, nefis bir yazı..

İşte o yazı:

Hak, Hukuk... Vesaire

Gazeteciler sık sık “suçlu”, sanık, davalı olarak ya da yargılamaları izlemek için adliyelere giderler. Duruşmalar mübaşirin, yargıçların, savcının yerlerini almalarından sonra davalıları, davacıları yüksek sesle salona ya da salonumsu yere çağırmasıyla başlar. Yargıç, yargıçlar, savcı yüksekçe bir kürsüde yan yana otururlar. Avukatlar, davalılarla, davacılarla birlikte yargıçların, savcının tam karşısında ama aşağıda yer alırlar. Yargıçların arkasındaki duvarda “Adalet Devletin Temelidir” yazar. Eskiden “Adalet Mülkün Temelidir” diye yazardı. Ben hep “Mülk”ün ne olduğunu düşünürdüm, devletmiş meğer.

***

Adalet hanım da biliyorsunuz adliyelerin, şimdi onlara da saray mı diyorlar, önünde gözleri bağlı, bir elinde terazi, ötekinde kılıç tutan güzelce bir hanımefendidir. Gözleri bağlı ki, görmesin, ola ki bir tanıdık çıkar; terazi var ki, adaletsiz davranmasın; kılıç var ki, korkmadan hüküm versin, kesip atsın. Duruşma salonlarında devletin, sistemin gücü kendini dediğim gibi, altlı üstlü dizilişle belli eder. Varsayın ki sınıflar mücadelesinin salona sığdırılmış özetidir. Davalıyı da davacıyı da savunan adalet dağıtacak mülkün, devletin sahibine karşı kalın hukuk kitaplarından medet umarak iş gören “parya”ya ise bildiğin avukat deniyor.

***

İşte o “parya”nın durumu şu günlerde sıkıntılı. Kâğıt üzerinde savcıyla, yargıçla eşit statüde olduklarını düşünen avukatlar gerçekte öyle olmadıklarını öğrenme süreci içindeler. Aranmadan, taranmadan elini kolunu sallayarak adliyeye girmek de ne oluyor. Devletle eşit olduğunu sanmak, bir gaflet değilse nedir? Kitaba baktığınızda da, bakıyor musunuz arada bir, efendilerin sık sık baş gösteren ihtiyaca göre değiştirebildiği “pozitif hukuk”un ne olduğunu öğrenmişsinizdir. Ey avukatlar işte o“pozitif hukuk”a sığınmak, boşluk aramak, mümkünse halkı savunmak gibi bir tuhaf işle meşgul kişilersiniz. Karşınızdaki hanımefendinin pek güzel temsil ettiği devlet adalet dağıtırken “pozitif”tir daima. Siz “sübjektif bir hukukun”, hakkın peşindeyseniz eğer, aramalardan taramalardan sonra duruşmaya girecek, yerinizi de bileceksiniz. Halk nerede siz orada.

***

Size daha iyi bir konum bulunamayacaktır. Direnmeye devam edin ama gerçeği de unutmayın. Sarayların şatafatına aldırmayın; kim bilir neden davalı-davacı haline gelmiş halkınızı savunurken gözünüzü o duvardaki vecizeden ayırmayın; vecizdir, öğreticidir, özlü sözdür, sizi size hatırlatır. Hukukun yüceliğini sınıflardan, sistemlerden bağımsız olduğunu güzel bir masal gibi anlatan profesörleri çok dinlemişsinizdir ama içlerinden hukukla siyaset biliminin derin ilişkisini hiç değilse şöyle bir anlatan hiç mi çıkmadı? Çıkmıştır.

***

Çıktıysa eğer, eminim o da, derslerinde şok tedavisi uygulayan, sevgili hocamKüçükömer gibi İstanbul Hukuk’ta 1 numaralı amfinin yeşil tahtasına “devlet kimin?” diye yazmıştır. Sahi kimin devlet? Sizin mi? Babanızın malı mı? Babanızın evine mi giriyorsunuz ki aranmadan taranmadan x-ray cihazlarından geçmeden duruşma salonunda boy göstereceksiniz? Kendinize gelin ve cüppelerinizin benzerliğini değil, yakalarındaki renk farkının gerçek anlamını düşünün. Unutmayın siz çoksunuz; savunduklarınız da davalı olsun davacı olsun halktır. Ne yapsınlar yani; halkı da o kürsünün üstüne mi çıkarsınlar, aramadan taramadan saraya mı soksunlar? 
Fazla gürültü çıkarmayın. İşinizi yapın. Haklı olması imkânsız halkın hakkını savunmayı sürdürün. 
O sarayların bir çeşit sınıflar meydanı olduğunu da bir vakit unutmayın.

Rahmi Ofluoğlu

NOT:Güray Öz ile dersi birlikte dinlemişiz