İki haftadan beri kendime uyguladığım zihin detoksu nedeniyle gazeteleri okumuyordum. Yazı günüm yaklaşınca tekrar gazete sayfalarını karıştırmaya başladım. Gazeteleri açtığım anda, zaptedilmesi zor bir ateşin duvarlarını yılan gibi yaladığı kızgın bir fırının kapağını açmış gibi oldum. Erdoğan’ın aradan geçen aylara rağmen bir türlü azalmayan öfkesinin yalazları yüzümü yalayıp geçti. İnsanları, tencere tava çalan komşularını mahkemeye vermeye çağırıyor Başbakanımız. Bu çağrı muhakkak ki, karşılığını bulacak, mahkemeye gitmenin çok uzun bir yol olduğunu düşünen bazı kişiler, tencere tava çalan bazı komşularını kısa yoldan cezalandırmayı tercih edecektir. Dua edelim de bu çağrı, birileri ciddi saldırılara uğramadan unutulup gitsin.

Erdoğan’ın bu sözlerinden, aradan geçen aylara rağmen her dakika Gezi hadisesini düşünmeye devam ettiğini anlıyorum. Başbakanımız meseleyi kendi kafasında çözmeye çalışıyor ama öfkesi bir dirhem bile zayıflamadığı için çözüm hep ‘karşı tarafa’ gözdağı verecek düşünceler üzerinde odaklanıyor.

Büyük meselelerin nasıl çözüldüğüne dair tarihte çok eğlenceli örnekler var halbuki. Bunlardan bir tanesi de içinden çıkılması pek mümkün görünmeyen mesele üzerine düşünürken, bir ara verip, hamama gitmektir. Arşimet’in açtığı bu yoldan, örneğin Einstein’ın da geçtiği biliniyor. Einstein, ciddi bir problem üzerine düşünürken banyoya girer, saatlerce küvetteki köpüklerle oynarmış. Einstein’ın bu konuda kendisine örnek aldığı Arşimet’in hikâyesi ise herkesin malumu. Kral, Arşimet’e çözülmesi zor bir problem soruyor; Arşimet günlerce kafa yoruyor bu meseleye ama bir türlü işin içinden çıkamıyor. Düşündükçe geriliyor, gerildikçe de hep aynı kısır düşünceleri tekrar ederken buluyor kendisini. Sonu gelmez verimsiz düşüncelerden yorgun düştüğü bir anda, hamama giriyor, sıcaklık ve su sesinin verdiği huzurla gevşediği bir anda, günlerdir kafa yorduğu meselenin cevabı kendiliğinden geliveriyor aklına. Sonra anadan doğma bir şekilde hamamdan çıkıp Eureka (buldum) diye bağırarak koşturduğu söylenir.

Arşimet ve Einsten’ın kıssalarının hissesi, insanın karşılaştığı çok ciddi bir problemin çözümünü, zihnini belli bir dinginlik düzeyine getiremediği sürece bulamayacağıdır. Başbakan Arşimet’in ‘hamamına’ girip zihnini rahatlatabilse, bambaşka bakış açıları ve çözüm yollarıyla karşılaşırdı diye düşünüyorum. Hamamda aksedecek olan iç sesi şunları söylerdi herhalde: Bütün başarılarına, bütün yapıp ettiklerine rağmen, içinde kendine tam olarak güvenmeyen, kendini değerli hissetmeyen, yaralı ve ihmal edilmiş bir çocuk varmış. Sokaklara dökülen bu insanlar, yıllardır karanlık bir odada saklamaya çalıştığın, bu kendine güvensiz ve yaralı çocuğa dokundular. Aslında bu kriz, hem bir lider olarak yapıp ettiklerini ve hem de kendinle kurduğun ilişkiyi gözden geçirmek için muazzam bir imkân sunuyor sana. Karanlık odaya hapsettiğin yaralı çocukla barışacak, kendi içindeki farklı yanların arasında köprüler mi kuracak, yoksa bütün köprüleri atacak mısın? Kendine çok güvenen, büyük başarılara imza atmış tarafınla, sürgün hayatı yaşayan bu çocuğu birbirleriyle tanıştırıp, yeni bir sentez mi kuracak, yoksa bu karşılaşmanın acısından kaçınmak için giderek artan şekilde gerçeklikle bağlarını mı koparacaksın?
Bütün bu sorular ve onların cevapları Arşimetin ‘hamamında’ saklı.

ORHAN KEMAL
CENGİZ