İngilterede yayın yapan saygın haber gazetesi Jewish Chronicle, İsrailin Türkiye ile özür krizini aşabilmek için dünyanın en ünlü dilbilim uzmanlarını işe aldığını yazdı. Gazeteye konuşan üst düzey bir diplomatik kaynak, dilbilim uzmanları ve uluslararası anlaşmaların metin yazımında uzman olan kişilerin uzun süre İsrail hükümetini kendi kamuoyuna karşı zora düşürmeyecek fakat Türkiyenin tatmin olacağı bir özür kelimesi aradığını yazdı.

Fakat iki ülke heyetleri arasında Cenevrede yapılan toplantılarda ortak bir metin üzerinde anlaşmaya varıldığı halde iki hükümetin anlaşmayı imzalamak için ortak nokta bulamadığı hatırlatıldı. Dilbilimcilerin isimleri açıklanmadı.”

Haber beni bir anıma götürdü. Yıllar önce, Kıbrısta Türkiye ile Yunanistanın karşı karşıya geldiği, İngilterenin arabulucu olduğu günlerdi... İngilizler bir metin hazırladı, iki taraf da kabul etti. Diplomasi muhabirimize bunun nasıl olduğunu sordum.

Şöyle dedi:

Abi, İngilizce metni Türkçeye çevirince bizim istediğimiz sonuç çıkıyor, Yunancaya çevirince Yunanlıların istediği...

Takıldım:

Demek ki İngilizce metin de İngilizlerin istediği gibi...

***

Baştaki haberi 26 Eylül Dil Bayramı için kullanabilirim diye ayırmıştım.

Dil, insanı doğadaki bütün canlılardan ayıran başlıca özellik. İnsan dili kullanabildiği, onu geliştirebildiği ölçüde ilerlemiş. Binlerce yıllık değişimin, gelişimin ardından iletişim çağına ulaşmamız dilin insanlık tarihindeki yerinin son göstergelerinden biri.

Dil öyle bir güç ki; ülkeleri savaşın eşiğinden döndürebiliyor, bir aşkı asırlar boyu diri tutabiliyor, insanlığı ayakta tutan tükenmez bir enerji olarak kendini çoğaltabiliyor...

Yeryüzünde 6 bin kadar dil var. Bunların 2 bin kadarı uluslar, çeşitli topluluklar içinde canlılığını koruyor. Çoğunluğu Afrikada olmak üzere her yıl 20 dolayında dil yeryüzünden siliniyor.

Türkçe bugün 11 milyon kilometrekarelik alanda 250 milyon kişi tarafından, belli bölümlemelerle Özbekçeden Türkiye Türkçesine kadar 25 ayrı biçimde konuşuluyor.

Türkçemizin gelişiminin ana halkasını Atatürkün gerçekleştirdiği devrimler oluşturuyor.

Atatürk önemli devrimler öncesinde uzun Anadolu gezilerine çıkıyor, toplumu yeniliğe olabildiğince hazırlıyodu.

Örneğin 1 Kasım 1928de çıkarılan Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkındaki Kanun öncesinde neredeyse yıl boyu altyapı çalışması yaptı.

9 Ağustos 1928de İstanbul Sarayburnu Parkında o ünlü karatahta önünde Latin harflerini yazdı. Halkın yüzde 80inin okuma-yazma bilmezliğinin kabul edilemeyeceğini, bunu aşacaklarını söyledi.

Sonrasındaki Bursa, Çanakkale, Gelibolu, Sinop, Samsun, Amasya, Tokat, Sivas, Sarkışla, Kayseri gezilerinde bunu işledi.

26 Eylül 1932deki Dil Kurultayı ile bu alandaki devrimsel dönüşüm bayraklaştırıldı. 26 Eylül Dil Bayramı ilan edildi.

Kutlu olsun.

Her şeye karşın Türkçemiz bugün dünya dilleri arasında yerini almış güçlü bir dil. Dil devriminin ilkyarılarında bunun başarılamayacağı iddia edilmişti. Çok da saldırı olmuştu. Ama başarıldı. 1930’larda gazete haber ve yorumlarındaki Türkçe sözcük oranı yüzde 35ti. Yarım asır sonra bu oran yüzde 70-75e ulaştı. Kamile İmerin araştırmasına göre yazarlar arasında Türkçe sözcük kullanma rekoru yüzde 92 ile Oktay Akbalın.

Türkçemizi hep genç tutan Oktay Akbala selam olsun.

***

Yazı aramızda benim de iyi bir hücre arkadaşımdır Türkçe.

Bazen aynı şeyi farklı sözcüklerle anlatma oyunu oynarım. Arada bir canım sözcüklerle dans etmek ister, Türkçemizin zenginliğine, anlatım gücüne şaşar kalırım.

Sözcüklerin içindeki gizli sözcükler, beynimle saklambaç oynar gibi görünür kaybolur.

Vatan toprağı kadar değerli arkadaşım, öğretmenim, ses bayrağım Türkçe; bayramın kutlu olsun...