Kaza Değil Cinayet | Nazlı ılıcak | Bugün

Ali Sami Yen Stadı arazisindeki rezidans inşaatında 10 işçi öldü. Mal sahibi, kazanın sektörel bir vaka olduğunu ileri sürüyor. Halbuki işçiler iskeleden düşmüş değil. Asansör bozuk olduğu için 32’nci kattan zemine çakılıyor ve 10 işçi hayatını kaybediyor. Burada işçilerin dikkatsizliği ya da özensizliğine sığınamazsınız. Belli ki yeterli teknik kontroller yapılmamış; büyük bir ihmal söz konusu. Eğer, bu gibi durumlarda bir bakan istifa etse, mal sahibinin mukavelesi feshedilse, çok farklı bir durum ortaya çıkar. Herkes daha dikkatli davranır ama Soma faciasında gördüğümüz gibi, yapanın yanına kâr kalıyor. Soma’da aynı şirket faaliyetini sürdürüyor. Ölen işçilerin ailelerini bir nebze rahatlatacak ve ileride böyle kazaların yaşanmasını önleyecek yasa, ilgisiz başka maddeler tasarıya dahil edildiği için torbalaştı hâlâ Meclis’ten çıkamadı.

Gencecik insanlar hayatını kaybetti. Anaların babaların, eşlerin, çocukların gözleri yaşlı. Daha önce, rezidans inşaatıyla ilgili teknik uyarıların yapıldığı medyaya yansıdı. Nitekim 15 gün evvel, aynı asansör, zemin kattan B-4 katına düşmüş, facia kıl payı atlatılmış.

Ben kadere inanan bir insanım ama işveren, asansörün kontrolünü gereği gibi yapmıyorsa, devlet, işçiden ziyade işverenin haklarını gözetiyorsa, o zaman bunun adı “kaza” ya da “kader” değil, resmen “cinayet” oluyor.

Haberin Tamamı İçin: http://www.bugun.com.tr/kaza-degil-cinayet-yazisi-...

Öfke, Acı Ve Utanç | Güngör Mengi | Vatan

Ulusal yas etkisi uyandıran facialar yaşamak bizim kaderimiz olmamalı, artık yeter.

Neden bu yazıyı değiştiremiyoruz?

Yine öfke, acı ve utanç duygusunun dayanılmaz ağırlığı altında eziliyoruz..

Uludere ve Soma facialarının yarasını depreştiren katliam boyutunda yeni bir kaza -ki buna cinayet demek daha yerinde olur- İstanbul Şişli’de başımıza geldi.

Eski Ali Sami Yen Stadı arazisi üstünde yapılmakta olan rezidans inşaatında işçilerinden onu, bindikleri asansörün 32’nci kattan yere çakılması sonucu öldüler.

Bu tür yenilgiler ardından hep olduğu gibi yine ortada suçluları arayan, hayalet kovalayan tipler var. Herkes hesap soruyor. Sorumlular ortada yok.

Haberin Tamamı İçin: http://www.gazetevatan.com/gungor-mengi-676122-yaz...

Ak Saray Yerine Ak Buğday Olmalı | Süleyman Yaşar | Taraf

Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisine Başbakanlık için binalar yapıldı. Sonra bu binaların Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edileceği açıklandı. Binaların maliyeti 600 milyon lira tutmuş. Şimdi ilave yapılar için 400 milyon lira ödenek çıkartılmış. Böylece toplam maliyet 1 milyar liraya ulaşıyor. Yani yarım milyar doları buluyor bina maliyeti. Cumhurbaşkanlığı uçağı da yarım milyar dolar tutuyor. Böylece ödenen vergilerin bir milyar doları rezidans ve uçağa harcanmış oldu.

Bildiğiniz gibi, bütçe yapmak, ihtiyaçları önceliklerine göre sıralamak anlama geliyor.

Peki, Türkiye’nin önceliği devlet binası yapmak mı?

Hayır. Türkiye’nin birinci önceliği büyüme hızını uzun vadede sürdürebilir ve yüksek oranlı hâle getirmek...

Bunun için önce, devlet binası yerine dış ticarete konu mal üretmek şart. Sonra yeterli üretimi elde edip lüks olmayan devlet binası yapabilirsiniz. Çünkü devlet binaları dış ticarete konu olmazlar. Bürokratların ve politikacıların oturdukları mekânlar olarak kullanılırlar.

Haberin Tamamı İçin: http://www.taraf.com.tr/yazilar/suleyman-yasar/ak-...

Betonlar İşçileri Yedi | Aziz Çelik | T 24

Thomas More 500 yıl önce yazdığı Ütopya’da (1516) yoksul köylülerin işledikleri kamu arazilerine koyun yetiştirmek amacıyla zengin çiftçiler ve aristokratlar tarafından el konulmasını ve köylülerin açlığa mahkum edilmelerini “koyunlar insanları yedi” diye anlatır:

“Bütün İngiltere’yi saran koyun sürüleri. Başka yerlerde o kadar tatlı, o kadar tok gözlü olan bu hayvanlar sizin memleketinizde öyle aç gözlü, öyle doymak bilmez olmuşlar ki insanları bile yiyorlar, kırları köyleri, evleri silip süpürüyorlar. Gerçekten, en ince, en değerli yünü çıkaran krallığınızın her yanında soylular, zenginler hatta pek sayın rahipler bile toprak için birbirine giriyorlar. (...) Böyle doymak bilmez cimrinin biri binlerce dönümlük yeri kuşatıveriyor. İçindeki namuslu çiftçileri evinden çıkarıyor.”

16 ve 17. yüzyıllarda İngiltere’de başlayan toprak çitleme hareketi, yoksul köylülerin kullandıkları kamu arazilerinin parlamento tarafından çıkarılan yasalarla büyük çiftçilere peşkeş çekilmesiydi. Kamu arazilerinin özel mülkiyete geçirilmesi ve etrafının çitle çevrilmesi sonucu bu toprakları kullanamayan veya kirasını ödeyemeyen yoksul köylüler kentlere göçmüş ve vahşi kapitalizmin ucuz işgücü deposu olmuştu.

Haberin Tamamı İçin: http://t24.com.tr/yazarlar/aziz-celik/betonlar-isc...

Asansör Yine Düşecek | Orhan Kemal Cengiz | Radikal

Neden düşecek biliyor musunuz?

Soma maden katliamından sonra hiç bir bakanın aklına istifa etmek gelmediği, yine aynı bakanlar asansör katliamının ardından da konuşabildikleri için...

Bu ülkede artık milletvekilinden, iş yeri sahibine, bütün muktedirler “lideri” taklit edip, aynen onun gibi, hiç bir konuda kusur kabul etmedikleri, hiç bir trajedide kendilerini sorumlu hissetmedikleri için...

Her türlü uyarıyı, ikazı, haykırışı kendi iktidarına yapılan bir saldırı olarak algılayan zihniyet ülkenin taşına toprağına sindiği; aynen Soma’dan önce mühendislerin ikazlarını, meclisteki görüşme taleplerini ellerinin tersiyle bir kenara ittikleri gibi, plazacıların da Tabip Odası'nın “burada insanlar ölecek” haykırışlarına kulakları tıkalı olduğu için... Bırakın bir kenara, asansörün daha önce de arızalı olduğu, önceden de kaza yaptığı iddialarını; o plaza sahibinin, dünyanın en zenginleri için yaptığı bu plazada, sadece işçilerini yerin altında dünyanın en fakir insanları gibi yaşattığı için bile olsa yüzünün kızarması gerektiği aklının ucuna gelmediği için...

Haberin Tamamı İçin: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/orhan_kemal_cen...

Kâr Damarı Kan Damarı | Şükran Soner | Cumhuriyet

Aslında üretimde işçinin canının, sağlığının korunması önlemlerinin kuşkusuz parasal karşılığı olsa da işçinin haklarının verilmesinin, sağlık, can güvenliğinin kollanmasının işletmelerin verimliliğini, kârlılığını düşürdüğü doğru değildir. İşçinin örgütlü, insanca yaşam, çalışma koşullarında çalıştırılmasının verimliliği de artırdığını kanıtlayan ulusal ve uluslararası bilimsel çalışma sonuçları söz konusudur. Sorun üretimin, sanayileşmenin, kârlılığın insanca yaşam, çalışma koşullarının geçerli olduğu hukuk devleti, demokrasi, insan hakları evrensel değerlerinin sınırları içinde kabul edilip edilmemesindedir.

Türkiye’nin iş kazalarında dünyada birinci, meslek hastalıklarında çok görülmesinin tek açıklaması, işçinin canının ve sağlığının yok sayılmasıdır... İşletme kârlarının, rant, yağma, vurgun, yolsuzluk, rüşvet, çevre katliamı.. aklınıza gelebilecek ne kadar kirlilik, haksızlık, ağır emek sömürüsü varsa; “serbest piyasa, rekabet” olarak kutsanan kavramların işte bu kirli değerler, hukuksuzluklar üzerine oturtulmasıdır... Soma’da 301 madenci, İstanbul’un en iddialı inşaatlarından birinde 10 işçi birden asansörün düşmesiyle ölünce.. ağzı olan, isyanını dile getiren bir şeyler söylüyor..

Haberin Tamamı İçin: http://213.143.255.186:80/koseyazisi/116514/K_r_Da...

Çarşı | Melih Aşık | Milliyet

Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı’ya Gezi eylemlerinde “darbeye teşebbüs”ten dava açıldığı haberini ilgiyle okumuşsunuzdur. Ağırlaştırılmış müebbet istenen 35 kişilik Çarşı grubu “Silahlı örgüt kurarak ve Türkiye’de Arap Baharı imajı oluşturarak hükümeti devirmeye çalışmak”la suçlanıyor.

Savcıları bağlayan hukuk, mantık, insaf, izan kuralları yok mudur? İnsanları akıllarına gelen

her şeyle suçlayabilirler, aklın mantığın almayacağı cezalar isteyebilirler mi?

Peki, bir iktidarın futbol taraftarını bile çileden çıkarıp sokağa dökmesi nedir? Eğer o iktidar yasaları ve insan haklarını çiğnemese kitleler sokağa dökülür müydü?

İktidarın halka yönelik “ağır tahrik”ini görecek bir savcı yok mu Kılıçdar’ın gücü... İsviçreli yazar De Lolme’ün parlamentonun gücünü anlatmak için söylediği sözdür; “Parlamentonun kadını erkek, erkeği kadın yapmak dışında yapamayacağı şey yoktur.”

Haberin Tamamı İçin: http://www.milliyet.com.tr/carsi/gundem/ydetay/193...

'Vicdan' Yalanı | Emre Aköz | Sabah

Seksenli yıllara kadar İstanbul 'da doğru dürüst trafik ışığı yoktu. Araç sayısı nispeten az olduğundan, düzeni trafik polisleri sağlardı.

Hafızam beni yanıltmıyorsa... Kenan Evren Cuntasının yaptığı en olumlu işlerden biri, trafik ışıklarını yaygınlaştırmak oldu.

Direkler dikildi, yaya geçitleri boyandı, uyarı levhaları asıldı... Peki, sonra ne oldu?

Yavaş yavaş artan araç sayısıyla birlikte giderek karmaşıklaşan trafik, doğru dürüst akmaya mı başladı?

Ne gezer! Türkler eski alışkanlıklarını sürdürdüler, hem yeşilde geçtiler, hem de kırmızıda! Böylece karmaşa daha da artmış oldu.

İşte " dikta yönetiminin faydalı yanı " o zaman devreye girdi. Trafik ışıklarının yakınına polisleri diktiler. Kırmızıda geçtin. Düüüt! Ceza... Yeşilde durdun. Düüüt! Ceza..

Haberin Tamamı İçin: http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/akoz/2014/09/09/v...

Can Pazarı | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak

İş kazaları ülkenin üzerinde karabasan gibi dolaşıyor. Soma'da yaşanan korkunç maden kazasının üzerinden daha bir yıl geçmedi. Bir kaç gün önce İstanbul'da lüks bir inşaatta meydana gelen, kaza kelimesiyle tarif edilemeyecek olayda 10 işçi hayatını kaybetti.

Değişim, çağ atlama, ekonomik devrim, yeni Türkiye pek çok tabir ve iddia siyasi hayatta boy gösteriyor.

Ne bu iddialar insan hayatının 'ucuzluğu'na dair ürpertici tabloyu ortadan kaldırıyor, ne de bu tablo söz konusu iddiaları doğruluyor.

Haber Anadolu Ajansı'nın:

'İstihdamın iki milyona yaklaştığı inşaat sektöründe, 5 yılda meydana gelen iş kazası 35 bin 846. Bu kazalarda 1754 işçi öldü, 1940 işçi sakat kaldı. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, iş kazalarının yaklaşık yüzde 10'u yapı iş kolunda gerçekleşiyor. Yapı iş kolunda meydana gelen kazaların yaklaşık yüzde 5'i ölümle sonuçlanıyor. İş kazalarında ölümlerin yaklaşık yüzde 30'u yapı iş kolunda meydana geliyor...'İş kazalarında Avrupa birincisiyiz, dünyada ise ilk 10'dayız...

Haberin Tamamı İçin: http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/AliBayramoglu...

Hükümet Dediğiniz Kumdan Bir Kale Midir? | Mümtaz'er Türköne | Zaman

“Cebir ve şiddet kullanarak hükümeti yıkmaya teşebbüs etmek” ağır, çok ağır bir suç. Bu yüzden bu suça ceza sistemimizdeki en ağır müeyyide uygulanıyor; hükümeti yıkmaya teşebbüs suçu işleyenlere “ağırlaştırılmış müebbed” (eski zamanların idam cezası) veriliyor.

Bu suçun müeyyidesini tanzim eden Ceza Kanunu’nun 312. maddesini dikkatle okursanız bu suçun sadece bir “teşebbüs” suçu olarak düzenlendiğini görürsünüz. “Hükümet’i yıkmak” diye bir suç söz konusu değil. Suçun mahiyetini anlamak için bu ayrıntı çok önemli. “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diye gözünüzü karartıp, işbaşındaki hükümeti yıkmayı başarırsanız, ortada ne suç kalıyor ne de suç delili. Başka herhangi bir suçta suçun kendisinin müeyyidesinin olmadığı, teşebbüsün ise çok ağır bir suç oluşturduğu durumla karşılaşamazsınız.

“Hükümeti yıkmaya teşebbüs” suçu, “siyasî suç” kategorisine giriyor. Siyasî suçların sınırlarını ise hukuktan ziyade iktidarlar belirliyor. İktidarlar meşruiyet sorunu yaşıyorsa siyasî suçun alanı genişliyor.

Haberin Tamamı İçin: http://www.zaman.com.tr/mumtazer-turkone/hukumet-d...