Av. Kamuran Evren’in hukukihaber.net hukuk sitesinde ev hacizlerine ilişkin bir köşe yazısı yayınlandı. Yazı değişen hukuk düzeninin avukatların bir bölümünde, belki de ekseriyetinde yarattığı kaygıyı yansıtıyor. Kaygının özü değişim nedeniyle avukatların gelir kaybına uğrayacağı varsayımıdır.

 Bu kaygının doğruluğu veya yanlışlığı bir başka yazının inceleme konusu olabilir. Biz bu yazıda avukatın ev hacizlerine ilişkin görüşlerini irdelemek istiyoruz.

Yazar borçluların ev haczi korkusu ile borçlarını ödediğini  iddia ediyor.. Yazara göre son zamanlarda yasalarda yapılan değişikliklerle cebri icra etkisizleştirildi. Yazar şöyle diyor:

“Gün geçtikçe cebri icranın etkinliğini zayıflatan düzenlemeler yapılmaktadır. Emeklilerin maaşlarının haczedilmemesi, mal beyanı, taahhüdü ihlal gibi cebri icranın etkinliğini artıran ek yaptırımlar ve çek yasasındaki  menfi düzenlemeler cebri icranın etkinliğini zayıflatmıştır. Borçlu lehine düzenlemeler adeta hukukun kuralı haline getirilmiştir. “

                       

“Yazının bir başka yerinde şu görüşlere yer verilmiş:

Borçlu kişi eşyasının haczedileceği korkusu ile borcunu ödemektedir.  Deniliyor ki;  haciz,  bir tehdit aracı olarak ve gerçek amacı dışında bir tazyik olarak uygulanmaktadır.  Bu mantıklı bir argüman olarak görülse de gerçekte böyle değildir. İcra dediğimiz şey zaten budur. Adından da anlaşılacağı üzere cebri icra. Borçlunun ev eşyası haczedilip götürüp satıldığında mı o zaman haciz, gerçek amacına ulaşmış olacaktır.”

 

 Burada savunulan görüş “borçluyu ev eşyalarının haczedileceği tehdidi altında tutmak, borçluyu ev haczi ile korkutmak cebri icranın başarısı için gerekli bir yöntem” dir.  Yazıya göre “ zaten mal beyanı ve çek cezalarının kalkması, emekli maaşlarının haczinin yasaklanması çok yanlıştı, şimdi bir de ev hacizleri kalkarsa sosyal barış altüst olacak, ticaret duracak….”

 Bir an için ev eşyalarının haczinin hukuka, adalete aykırı olduğunu bir tarafa bırakarak soralım:

 Ev hacizleri cebri icranın başarılı olması için geçerli bir yöntemdi de neden yedi eminler ağzına kadar ev eşyaları ile dolu, neden yüzbinlerce dosyada tahsilat yok? Neden bu insanlar yaşamsal ev eşyalarının haczine rağmen borçlarını ödemezler?

 

Çünkü bu insanlar iflas etmişler, bitmişler…

 

Yaşamsal ev eşyalarının haczine, mal beyanı cezalarına, çek cezalarına, emekli maaşı haczine verilecek en net, en kestirme cevap şudur:

-Efendiler! Uygar ülkelerde bu ilkel uygulamalar yoktur..

Zaten hükümetin bu çağdışı uygulamalara karşı yasal düzenlemelere gitmesinin baş nedeni AB mevzuatına uyum ve sosyal barışı sağlamaktır. Bu düzenlemeler keyfi düzenlemeler değildir. Bakanın açıklaması:

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 2011 yılı Haziran ayı sonu itibarı ile işlemdeki icra dosyası sayısının 14 milyon 401 bin 404 olduğunu bildirdi.

Bakınız bu sayı işlemdeki dosya sayısıdır.

Basından bir alıntı:

“CHP Bursa Milletvekili Turhan Tayan'ın soru önergesine cevap veren Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 2010 yılında 6 milyon 586 bin, 2011 yılında ise 5 milyon 510 bin adet icra takip dosyası açıldığını kaydetti.
Türkiye'de var olan 17 milyon haneden 12 milyon hanenin borçlu ve icralık olduğunu öne süren Turhan Tayan, "Son yıllarda uygulanan yanlış ekonomik politikalar, gelir dağılımında büyük adaletsizlik yaşatmış, vatandaş aşırı ölçüde borçlanmış ve borçlarını ödeyemez hale getirilmiştir. “

Bu rakamlar sosyal bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Hükümet bu sosyal felaketin sinyallerini almaktadır ve bu yüzden yasalarda yeni düzenlemelere gitmektedir.

Toplumsal bir drama karşı hukukçuların duyarsız kalması bir başka dramdır. Avukatlık mesleği işsizlik sorunu ile karşı karşıyadır. İcra dosyalarındaki artış ile avukatlık mesleğindeki işsizliğin nedenleri aynıdır.. Her ikisinin de ortak nedeni son 30 yıldır ülkemizde uygulanan neo-liberal politikalardır. Serbest mesleklerin dayandığı zemin esnaf ve KOBİ’lerdir. 30 yıldır bu zeminde ciddi kaymalar yaşanmaktadır. Ekonomi tekelleşmektedir.. Ekonomideki bu tekelleşmeye paralel olarak da avukatlık mesleği tekelleşmektedir. Bugün avukatlık mesleğinde geçimini zor sağlayan avukatların yanı sıra ayda milyon TL kazanan avukatlar vardır..

 

Bütün bunlar reel gerçekler. Gelelim yazının hukuk cephesine..

Yazıda hukuk adına cinayetler işlenmektedir. Yazar borçlu ile alacaklının eşit olmadığını savunmaktadır:

Kamu düzeni; alacaklı ile borçlu menfaati karşı karşıya geldiğinde, alacaklı borçlu dengesi alacaklı yararına üstünlük tanımakla ancak sağlanabilir. 

Nasıl bir anlayıştır bu? Yasalar hiç kimseye bir üstünlük sağlayamaz, her kes yasalar önünde eşittir.  Yasalar önünde eşitlik anayasanın 10. Maddesinde düzenlenmektedir. Yazar, avukat neyi savunuyor; alacaklının üstünlüğünü..

 

Kanun önünde eşitlik

Madde 10.– Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Bu anlayış bir ortaçağ anlayışıdır. Orta Çağ’da borçlular alacaklılar tarafından köleleştirmekteydi, alacak birden fazla ise borçlu parçalanarak pay edilmekteydi. Yazara Doç. Sesim Soyer’in kitabını salık veriyoruz..

Yazar avukat, anayasanın 167. ve 5. maddelerini kendi görüşlerine dayanak yapmaktadır. Anayasanın 5. Maddesi:

Devletin temel amaç ve görevleri

MADDE 5. – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

Son zamanlarda “kel alaka”  söylemini sevmeye başladım. Gördünüz gibi madde,  devletin görevlerini sıralamaktadır. Maddeye göre “ devlet ülkenin bütünlüğünü, cumhuriyet ve demokrasiyi korumakla görevlidir…”  Cebri icranın bunlarla bir ilgisi var mı? Madde devamla :

“…kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” Demektedir.

“Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak” için ev eşyalarının haczi yasaklanmasın.. Tabii yazara göre kişi kavramı borçluları içermez, kişi deyince kastedilen alacaklılardır, borçlular, ortaçağda olduğu gibi ya köleleştirilmeli,  ya da alacaklılarca parçalanıp pay edilmeli…

“…..kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktı..”

Avukat yazara göre borçlu kişi değildir.. Biliyorsunuz kölelik döneminde köleler yurttaş sayılmazlardı.. Köleler bir meta idiler ve alınıp satılırlardı.. Devlet “…kişilerin temel hak ve hürriyetlerini” koruyacak, borçlular hariç… Devlet, “..kişilerin önündeki ekonomik ve sosyal engelleri kaldıracak..” ama borçluların önüne engeller koyacak.. onları borçlu oldukları için buzdolapsız, televizyonsuz yaşamaya mahkûm edecek..
ZİHNİYET DEĞİŞİMİ ŞART
Zihinlerde devrim yapmadan devrim olmaz.. Şu zihniyet temelden yanlış bir zihniyettir:
Borçlu haksızdır, alacaklı haklıdır..
Borç, alacak bir haklılık, haksızlık sorunu değildir..Alacaklının alacağını borçlunun mal varlığından cebri icra ile almak yasal bir haktır.. Bu hakkı borçlunun haksızlığı ile karıştırmak bir kavram kargaşasıdır, çünkü bu zihniyetin devamı borçlular suçludur gibi bir sonuca varır.. Bugün işini kaybettiği için borcunu ödeyemeyen bir kişi neden haksız olsun, neden suçlu olsun? Ya da serbest rekabet düzeninin doğal bir sonucu olarak iflas eden firmaların sahipleri neden haksız olsunlar, neden suçlu olsunlar?  Rekabet düzeni içerisinde batan insanlar veya küresel krizlerde iflas eden firma sahipleri haksız ve suçlu olabilirler mi? Bu anlayış bilgi toplumu ile trampa dönemini ayırt edememektedir. Hukukun temel görevi suçlu ile suçsuzu ayırt etmektedir.. Böylesine toptancı bir yaklaşımla bütün borçlulara suçlu gözü ile bakmak hukuk ve adalet anlayışı ile bağdaşmaz..

Bu açıklamalardan sonra yazar avukatın anayasanın 167. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinden verdiği örneklere değinmeğe gerek yok sanıyorum, çünkü bunlar hepten kel alaka.. Bu zihniyetin Avrupa sözünü ağzına alması abestir, çünkü hiçbir Avrupa ülkesinde ev eşyaları, emekli maaşları haczedilemez, hiçbir Avrupa ülkesinde taahhüdü ihlal diye saçma sapan bir ceza yoktur..

Avukatlar değişimi görmeli ve kendilerini değişime hazırlamalı. Ya değişeceğiz, ya da değiştirileceğiz.. Tercih sizin.. Türkiye’nin istikameti ortaçağa dönük olamaz, buna küresel güçler izin vermeler.. 

Rahmi OFLUOĞLU/ Hukukçu