Bu aralar Türkiye'de güzel şeyler oluyor... Meclisteki muhalefeti işlevsiz kılan, toplumsal muhalefeti Silivri yargısı ve biber gazıyla tutsak alan Siyasal iktidar; bir yandan "Başkanlık sistemi", diğer yandan "Federasyon anayasası" dayatmaları; her daim halkın ve işçi sınıfının aleyhine yasal düzenlemeleri; cumhuriyet,  bağımsızlık, demokrasi ve laiklik karşıtı hamleleri ile yurtta ve dünyada savaşa yürürken;  çok uzun süredir her türlü tertiple örgütsüz bırakılan, psikolojik savaş yöntemleriyle bastırılan kitleler bu kez 29 Ekim'de, üzerlerindeki ölü toprağını atıp, barikatları yıkarak Ankara Ulus'da, yeniden ulus olup 1.Meclis'e, yeniden egemenliğe doğru aktılar. Daha Ulus'daki bu şahlanışının etkisi geçmeden, 10 Kasım'da, tüm Türkiye gözyaşları ve heyecanlı bir kalp çarpıntısı içinde Ata'sına yürüdü. Bu, o alıştığımız rutin, sıradan anma günlerinden biri değildi. Bu, bir milletin adeta yeniden uyanış günüydü.

Bu tablonun en ilginç tarafı ise; çığ gibi büyüyen yürüyüş kolunda; genç, yaşlı, çoluk-çocuk, hasta, engelli, kısacası halkın her kesminden insanların yanı sıra; sakallı takkeli adamlara, türbanlı kadınların da aynı heyecanla yürüyor olmasıydı. Böylece; Türkiye Cumhuriyeti'nde halkları ulus denilen tek paydada birleştiren çimentonun Atatürk olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu bugün. Türkiye'yi uçuruma doğru sürükleyen Emperyalizmin BOP projesinin karşına dikilecek tek güç olan halkın gücü "Bağımsızlık benim karakterimdir." diyen Atatürk'ün açtığı yolda yeniden örgütleniyor. İşte şimdi bir millet yeniden uyanıyor. Artık korku duvarı aşıldı. Bu süreç, yani halkın coşkun akan seli, akacak en doğru mecrayı bulup örgütlü bir güç oduğunda; bu ülkenin içeride ve dışarıda tutsak alınan tüm onurlu evlatları için de ışıklı ve güzel günlere gebe olacaktır.

 

Ne diyordu Nazım;

 

"Çocuklar inanın inanın çocuklar

Güzel günler göreceğiz güneşli günler

Motorları maviliklere süreceğiz

Güzel günler göreceğiz güneşli günler

Güzel günler göreceğiz çocuklar/güzel ve ışıklı günler/motorları maviliklere süreceğiz."