Küçük oğlan çocuğunun babası işsizmiş, bütün gününü kahvede geçirirmiş, annesi temizliğe gidermiş ve onun kazandığı para oğlan çocuğuyla birlikte yedi kardeşin ancak karnını doyurmaya yetermiş...

Bir gün küçük oğlan çocuğunu futbol oynayan arkadaşlarını mahzun mahzun izlerken gören annesi karar vermiş, kefenlik olarak tuttuğu tek altın dişini çektirip oğlan çocuğuna istediği ayakkabıyı almış.

Bu oğlan çocuğu Türk müymüş, Kürt müymüş önemli mi?.. O sadece diğer çocuklarla birlikte futbol oynamak istiyor, bir çift iyi ayakkabısı olsun istiyor.

Bu ülkede bir kız çocuğu yaşarmış, annesi doğum üstüne doğum yapınca kız çocuğuna Artık okul önlüğünü çıkar, çocuklara sen bakacaksındenmiş. Ardından gelen bütün çocuklara bakmış ve daha on yaşında yaşlanıvermiş. Kurabildiği tek hayal, iyi bir gençle evlenip kendi çocuklarına bakabilmekmiş.

Bu kız çocuğu Türk müymüş, Kürt müymüş önemli mi?..

Sabah sabah sizlere Kemalettin Tuğcu edebiyatı yapmışım gibi geliyor, haklısınız.. ancak bu oğlan çocuklarının, bu kız çocuklarının sayısı sanılandan daha fazla ve ne yazık ki, hepimizi kuşatan tuhaf ve bence fevkalade tehlikeli gündemin bu çocuklar hiç umurunda değil.

Ve ben müthiş bir hayal kırıklığı içinde, BDP ilk yola düştüğünde neler kurmuştum onları düşünüyorum. Yapabilirlerdi, spor ayakkabısı olmadığı için top oynayan arkadaşlarına mahzun mahzun bakan küçük oğlan çocuğu için, henüz on yaşındayken hayallerine kıyılan küçük kız çocuğu için sosyalist bir söylemi, bir zamanlar Türkiye İşçi Partisinin yaptığı gibi Meclise taşıyabilirlerdi.

Bu ülkede yaşayan tüm mazlumların partisi olabilirlerdi.

Kadınların partisi olabilirlerdi.

İşçilerin partisi olabilirlerdi.

Tarımı çökertilmeye çalışılan bu tarım ülkesinde topraksız köylünün partisi olabilirlerdi.

Madenleri yabancı şirketlere peşkeş çeken kanunların karşısında durup, en kahramanca savaşabilirlerdi.

Dipsiz bir kuyuya atılan işsizlerin partisi olabilirlerdi.

Binlerce üniversitelinin partisi olabilirlerdi.

Benim, sizin, hepimizin partisi olabilirlerdi...

Böyle bir partiye hepimizin ekmek ve su kadar ihtiyacı vardı. Bütün bunlar için hem Kürt milliyetçileriyle, hem Türk milliyetçileriyle savaşmak gerekirdi. Elbette bu, dağda savaşmaktan daha zor bir şey; yüzlerce yıllık önyargıları kırmak zor iştir.. ama onlar bu zor işi başarabilirlerdi. Ve hayal bile edilemeyecek bir desteği arkalarına alabilirlerdi...

Batının, doğunun, kuzeyin, güneyin partisi olabilirlerdi. Ne yazık ki olmadı. Meclise girdiği için çok sevindiğimiz kadınlar bile çok erkekçe bir söylemin peşine takıldılar. Ve işte geldiğimiz nokta...

Bu ülke bir müthiş fırsatı daha kaçırdı. Ama çıkmayan candan umut kesilmezmiş; galiba bizim Türk, Kürt, Laz, Çerkez hepimizin yıllardır süren ve dönüp kendimizi vuran, şu çok erkekçe söylemi ve davranış biçimlerini değiştirmemiz gerektiği.

Evet.. analar, bacılar, gelinler... Yola çıkmalısınız; siz küçük kızlarınızın mahzun yüzünü bilirsiniz, ayakkabısız oğlan çocuklarının çektiği utancı da...

Umut sizde!