İnsanlık kendi kaderini her zaman arayamıyor, maalesef birikimlerin,  insanlığı ilerleten devrimlerle taçlandığı dönemler geride kaldı, devrimler güncel değil.

Genel olan günlük hayata adanan yaşamlar, gelişen cehalet ve korku insanlığın genel durumu…

Yürütmenin baskısını arttırması ile sonuçlanan siyasi iklimler her ülkede soluk alabiliyor. Bugünün küresel kapitalizmi cahilliği bir yönetim tekniği olarak yaygınlaştırıyor, din aydınlanma devriminin gerilemesinden sonra yeniden dünyada dolaşıyor.

Siyaset güçsüzlükten gerekçe alarak, fikri dar ve sınırlı ittifak arayışları ile dönemsel nefes alışlara ve ajitatif alanlara sıkışmış durumda, siyaset artık dönüştürücü değil.

Dünyada etkin ve bıçkın liderler, farklı ülkelerdeki güncel siyasi görüntüyü oluşturuyor.  Kapitalizmin genel  görüntüsü  monist eğilimler….

Elbette adil ve eşitlikçi bir ekonomik işleyişin olmadığı hiçbir ülkede demokrasi olmaz, yürütme daima güçlü olmak durumundadır, ya zor yolu ile ya da bulanıklaşmış rıza ile yönetim sürer…

Bugünün küresel kapitalizmi güçlü ve hatta keyfiliğe göz yumulan bir yürütme ile yoluna devam ediyor.

Sorulmalı, aydınlanma devrimini yaşayan insanlık neden  modern karanlığı engelleyemedi? Nasıl aydınlanmadan gelen insan bir budalaya dönüştürüldü?

Elbette arka arkaya gelen yenilgilerin payı büyük. Bezginliklerin, bıkkınlıkların payı büyük.

Klasik İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimlerinden sonra yeni sınıfın, işçi sınıfının ve aydınların mücadelesi ile sosyalist devrimler çağı başladı, 19.yüzyıl ve özellikle 20.yüzyılın başında büyük yenilgiler ve zaferler geldi. Yenilgiler ve ölümler daha çoktu. Elde Sovyetler Birliği kalmıştı, çok geçmedi, hayal kırıklığı hızlıca yayıldı, vaad edilen yeni ve büyük  sosyalist demokrasi kurulamadı. Kendisine sosyalist dese de, yine yürütmenin başına geçen bir lider tüm yoldaşlarını hain ilan ederek, tek başına kalana kadar yok etti, vardı elbette söylenen gerekçeler, naziler, faşistler, emperyalistler, ikinci dünya savaşı, soğuk savaş.

Ama gerekçeler başarısızlığı perdeleyemez.

Sovyetler Birliği sosyalizm denemesinde başarısız olmuştu. Sınırlı kazanımlar ya da farklı girişimler sonucu değiştiremedi. BÜYÜK DENEMENİN NEREDE İSE 1920′ LERİN SONUNDA VE 1930’LU YILLARDA YENİLGİSİ GERÇEKLEŞMİŞTİ. ELBETTE BİR HALKIN NAZİLERE DİRENMESİ BİR DESTANDI. ANCAK İNSANLIĞIN DİĞER KESİMLERİ DE NAZİLERE KARŞI DİRENİYORDU…

Bugünkü batı demokrasisinin gerçek kuruluşu 1945 ve sonrasıdır. Oy hakkının şartsız yaygınlaşması Faşizm ile savaş sonrasıdır.

Ancak ortada kocaman bir dünya savaşının yıkımı vardı, umut ve umutsuzluk vardı, savaş sonrasında yetişen çocuklar 68 kuşağı oldular. Var olan ve kendilerine sosyalist diyen hiçbir ülkeyi kabul etmeyerek yeniden devrimler çağını başlattılar, 68 kuşağı, 78 kuşağı ve arta kalanları 80’lerde yenildi, sonuçları çok ağır olan bir yenilgi idi…

Bugünlerin umutsuzlukları, vazgeçişleri bu dönemlerde başladı ve bitmedi…

Neo liberalizm kavramı altında kapitalizm zaferini ilan etti, aynı dönemde Berlin duvarının yıkılışı ve reel sosyalizmin çözülüşü arka arkaya yaşandı…

Ne var şimdilerde ortada? Paranın hakim olduğu bir düzen var, din ve milliyetçilik yaygın ideoloji haline getirilmiş, günlük yaşam bireyci, çıkarcı. İnsanlar korkak ve cahil.

Düşünce adamları geleneği zaaf içinde, Frankfurt okulu, 68 teorisyenleri hepsi geçmişte kaldı, ya da ölüyorlar, yeni gelen yok…

Siyaset, düzen partileri elinde, oyun sahnesi aynı, sağ kapıdan girenler, sol kapıdan girenler var, oyuncuların mimikleri, söylemleri farklı, ama oyun aynı.

Elbette tüm bunlara rağmen insanlığa inanç tam olmalı, ancak barbarlıkta kapıdan içeri çoktan girmiş durumda, hem günlük düzeyde bir fikri-fiziki siyasi karşı koyuş hattı gerekmekte, hemde yeniden büyük fikirlerin rüzgarı gerekmekte.

Yoksa sadece barbarları bekleyeceğiz…

Belki de Barbarlarla İnsanlığın yeniden karşılaşması gerekiyor.

Belki de…