“İstanbul Barosu’nda değişim şart !”  Bu yazı Dr. ÜMİT KARDAŞ  imzası ile Star Gazetesi’nde yayınlandı.  Yazı demokrasi, çoğulculuk, ademi merkeziyetçilik gibi genel kabul görecek, genel kabul görmese bile belli bir çoğunluğun sempati ile bakacağı doğruları göstererek “İstanbul Barosu’nda değişim şart gibi kel alaka” bir sonuca varıyor.

Yazar baroların özerkliğini savunuyor, TBB  için şöyle diyor:

Barolar Birliği’nin mevcut yapısı ile avukatlık zeminindeki sosyal, siyasal ve finansal güç merkezileştirilmiştir. Başka bir anlatımla Barolar Birliği, barolar ve avukatlar üzerinde “kanunileştirilmiş devlet otoritesinin “ kurumsal idari temsilcisidir.”

 Peki, nerde kaldı Adalet Bakanlığı’nın vesayeti?  Amaç üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek olunca TBB gibi yöneticileri avukatların oyları ile seçilen kurumun hiyerarşik konumu vesayet sayılır, Adalet Bakanlığı’nın vesayeti ise göz ardı edilir.

Yazar, yazının sonunda bazı önerilerde bulunuyor, şöyle:

“Değişim için bazı öneriler

1- “Siyasal, sosyal ve finansal gücü merkezileştiren” her kurum, yöneticileri seçimle işbaşına gelse dahi, süreçlerde demokratik işleyişi egemen kılamaz. Bunun için Barolar Birliği yerine eşgüdümü sağlayacak bir örgütlenmeye gidilmelidir.



2- Hukuk kurallarının erişilemez bir düzeyde karmaşıklaştığı içinde yaşadığımız bu koşullarda; bireyin, yurttaşın, insanın ve toplulukların hak ve özgürlüğe dayalı demokratik davranışları ortaya koymaları giderek daha da zorlaşmaktadır. Anılan kişiliklerin gerçekten hukuku kullanan özneler olabilmeleri ve süreçlerin demokratik işleyişini sağlayabilmeleri için hukuk bilgisine ulaşmaları öncelikli koşuldur. Bunu sağlayacak araç ise şu aşmada zorunlu avukatlık kurumudur. CMK müdafilik servisi ve adli yardım kurumları bu hedefte gözetilerek yeniden yapılandırılıp birleştirilmeli, aralarındaki ücret farklılığı yüksek olanda eşitlenmeli, müdafinin ücret dışındaki tüm harcamaları karşılanmalıdır. Bu kapsamda genel sağlık sigortası benzeri bir genel hukuk sigortası oluşturulması yarar sağlayacaktır.



3-Barolara hukuki çekişmeler yargıya gitmeden önce müdahale yetkisi verilmeli ve bunun için Baroların hak arama özgürlüğü ve dava hakkı ile uyumlu yasal bir arabuluculuk görevi olmalıdır.



4- Hukuk kültürünün geliştirilmesi için Hukuk Fakültesi eğitimlerinin yeniden yapılandırılması tartışılmalıdır. Baroların Hukuk Fakültesi yönetim organlarında hukuk eğitimi politikasının ve müfredatının belirlenmesi bağlamında yer alması savunulmalıdır.



5-Baroların hem staj eğitimleri hem de mesleki eğitimleri akademi ve enstitü özellikleri gösterecek şekilde yeniden yapılandırılmalı ve bu nitelikteki eğitimleri yapacak kurumlar oluşturulmalıdır: Staj Eğitim Merkezinin yapısı staj eğitim akademisine dönüştürülmeli ve tüm staj süresini (adli-avukatlık) kapsayacak uygulama yetkisine kavuşturulmalıdır. Bu nedenle akademinin yönetsel yapısında hâkim ve savcı temsilcilerine de yer verilmelidir. Staj süresince ayrımsız tüm stajyerlere net asgari ücret tutarında primden ve vergiden muaf aylık (burs ya da kredi değil) ödenek verilmelidir. Stajyerler staj süresince avukat bürolarında sadece staja dönük çalışmalı, ücretli iş takipçiliği yapmamalıdır.



6- Meslek içi eğitim Baroların kuracağı işleyişi ve yönetimi çalışan avukatlar tarafından belirlenecek Mesleki Eğitim ve Uygulama Enstitüsü aracılığıyla yapılmalı baronun tüm merkez ve komisyonları bu yapı içinde yer almalıdır. Bu yapı bir yandan sertifikalı eğitim programları yürütürken diğer yandan merkez ve komisyonlar aracılığıyla yaygın uygulama çalışmaları yapmalıdır.



7- Baroların siyasal baskı grubu özelliklerini geliştirmek için Yasama ve Yürütme faaliyeti içerisinde kurumsal kimlikleri ile en azından danışılan kurumlar olarak yer alması savunulmalıdır: Bu bağlamda yasama faaliyetinde komisyonlar düzeyinde baroların temsilcilerine yer verilmeli, baroların görüşlerinin yasa tasarıları aşamasında alınması pozitif kurala bağlanmalıdır. En önemlisi bütçe yasalarının çıkarılması aşamasında yargıyı ilgilendiren bütçe kalemleri için ayrılan payların belirlenmesinde Baroların olumlu görüşünün zorunlu olarak alınması kuralı getirilmelidir. Barolara kurumsal kimlikleriyle Anayasa Mahkemesine iptal davası açma hakkı verilmelidir.



8- Savunma mesleğinin özellikle idari ve yargısal pratiklerde yaşadığı sorunlar ve baskılar, avukatlara yönelik soruşturma ve kovuşturma uygulamaları gözetildiğinde, savunmanın temsilcisi avukatların güvenceli bir çalışma ortamına kavuşturulması önem taşımaktadır. Bu bağlamda adli suçlara ilişkin suçüstü halleri hariç avukatlara ilişkin soruşturmanın her aşamasında kolluk yetkileri kaldırılmalı, suçüstü hallerinde ise kolluğun tutma ve suç ortamını muhafaza etme dışında bir yetkisi olmamalıdır. Delillerin tespiti de dâhil tüm süreçlerde doğrudan savcılık makamı devrede olmalıdır. Mesleki suç isnatlarında soruşturma izni Adalet Bakanlığı tarafından değil, Bakanlık temsilcileriyle avukatların birlikte temsil edildiği özerk bir kurul tarafından verilmeli bu izin zorunlu yargı denetiminden sonra etkili olmalıdır.



9-Baroların, avukatlık mesleğinin ortak ihtiyaçlarını karşılamak ve mesleği geliştirmek görevlerini layıkıyla yerine getirebilmesi için yeni kurallar ve kurumlar talep etmesi gerekir. En önemli sorunlardan birisi de avukatlık mesleğini yürütenlerin sosyal sorunlarıdır. Yetersiz sosyal güvenlik, olumsuz çalışma koşulları, ücret sorunları, avukatlık faaliyetini giderek niteliksiz bir hale getirmektedir.”



10- Bağımlı avukatlığın her biçimi ve türü tümüyle ortadan kaldırılmalıdır. Avukatlık faaliyeti, kimin için yapılırsa yapılsın, serbest avukatlık ilişkisi içinde yerine getirilmelidir. Kamu sektörü ve kamu idareleri avukat ihtiyacını serbest çalışan avukatlarla ve ortak bürolarla sözleşme yaparak karşılamalıdır. Özel sektör de aynı şekilde serbest avukatlarla ve bürolarla çalışmalıdır. Mesleğin onuruyla bağdaşmayan, istismara yol açan işçi statüsünde avukat çalıştırma yöntemi kaldırılmalı, avukat bürolarında sadece ortaklık esasına dayalı bir çalışma düzeni olmalı, ortak büroları özendirecek düzenlemeler yapılmalıdır.”

Yazarın bütün bu önerileri ciddiye alınıp tartışılabilir, ama yazar giriş bölümünde ve sonuçta  “İstanbul Barosu yönetimi değişmeli” önerisi ile bütün bu önerilerini değersizleştiriyor. İstanbul Barosu’nda yönetim değişince Türkiye baroları özgür, çoğulcu ve demokratik mi olacak?

Sonuç olarak yazarın amacının demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir baro özlemi olmadığı, esas niyetin baro seçimlerine yönelik olduğu çok açıktır.

 

 Rahmi OFLUOĞLU