Referandum öncesinde, yapılan anayasa değişikliklerinin siyasal iktidarın yargıyı ele geçirme, en azında denetleme amacı taşıdığı, değişikliklerin hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına yapılmadığı, değişiklikler gerçekleşirse, yürütme organına (siyasal iktidara) bağımlı bir yargı yaratılacağı ileri sürülmüştü.

Nitekim Anayasa değişikliklerinin halkoylamasıyla kabulünden sonra oluşturulan HSYK için yapılan seçimler sonucunda Adalet Bakanlığı tarafından önerildiği belirtilen isimlerin tümü firesiz bir şekilde HSYK üyeliğine seçildiler. Cumhurbaşkanı tarafından atanan 4 üye de dikkate alındığında, 22 üyeli yeni HSYK nun en az 17 üyesinin siyasal iktidarın etkisinde olduğu veya iktidarın taleplerine uygun hareket ettiği şeklindeki bir izlenim, Kurulun oluşumundan sonra yaptığı atamalar ve aldığı kararlardan sonra kamuoyunda oluştu.

Bu arada, HSYK Genel Kurulu'nun 24.02.2011 gün ve 92 sayılı Kararı ile Yargıtay üyeliğine 160, 93 sayılı kararıyla da Danıştay üyeliğine ise 51 yeni üye seçilmesinden sonra yapılan seçimlerde yeni üyelerin topluca hareket ettiği, kulislerde iktidarın hangi adayı başkan olarak istediği biliniyor ise ona topluca, blok oy vererek seçilmesini sağladığı haberleri medyada yer aldı.

Öyle ki, siyasal iktidar yanlıları, yapılan seçimleri değerlendirirken, sevinçle, “ ey güzel Allah’ım verdikçe veriyor” demekten geri durmayacak bir noktaya geldiler.

Şimdi de yayınlanan son kararname ile yargıç ve savcıların yaklaşık 1/3 nü kapsayan ve ilgililerince yargıda kıyım ve tasfiye operasyonu olarak nitelenen bir atama furyası ile yargı örgütü alt üst edildi.

Yeni HSYK tarafından yaratılan ortam, ne yazık ki, yargıç bağımsızlığını ve tarafsızlığını ve yargıcın vicdan özgürlüğünü ortadan kaldıran, yargı içerisinde gruplaşmaları özendiren, buna bağlı olarak yargıya güveni yok eden bir sonuç doğurmuştur.

Ortak hareket ederek belli zihinsel bağlılıkları olduğu izlenimi uyandıran, telkinlere göre davranan, bunun sonucu olarak her seçimde blok oy kullanan yeni yüksek yargıçlardan sonra her an yer değiştirme korkusu içindeki yargıçların anayasal olarak sahip olmaları gereken vicdani özgürlüklerinin tartışmalı olacağı kuşkusuzdur. Dolayısıyla hakimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına yapılan Anayasa değişikliklerinin yarattığı sonucun hiç de öngörülen gibi olmadığı, olmayacağı şimdiden anlaşılmaktadır. Elbette kamuoyunda böyle bir kanının yerleşmiş olması nedeniyle kanıt aramak gerekmiyor. Yargıçlar hakkında böyle bir izlenimin doğmuş olmasına neden olmak bile HSYK için bağışlanmaz bir kusur olarak görülmelidir.

Bu arada sıkıyönetim dönemlerini anımsatırcasına Adalet Bakanlığının, Demokrat Yargı Derneği, YARSAV ve Yargı-Sen’in resmi internet sitelerine yasak getirerek filtre uygulaması başlatması yargı bağımsızlığının hangi noktaya geldiğini göstermesi bakımından not edilmelidir.

İSTANBUL BAROSU, özel yetkili mahkemeler yoluyla toplum üzerinde oluşturulan baskının, bütün mahkemelere yaygınlaştırılarak yargının siyasetin baskı aracı haline getirilmesine tereddütsüz karşı duracaktır.

İSTANBUL BAROSU, HSYK nun tasarruflarını mercek altına almıştır. Yapılan yanlışlar kamuoyu ile paylaşılmaya devam edilecektir.

                            İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI