-BİRİLERİ HALKIMIZI ATATÜRKLE ALDATTI  ALDATMAYA DEVAM EDİYOR !

-BEN ÖZELLİKLE HSYK BAŞKAN VEKİLİNİN, SN. METİN YANDIRMAZ VE BİRKAÇ HÂKİMİN SEÇİMDEN HEMEN SONRA GAZETELERE VERDİĞİ DEMEÇLERDEN BÜYÜK BİR UMUT İÇİNE GİRDİM.

-HER BAŞI AÇIK OLAN CUMHURİYETÇİ OLMADIĞI GİBİ HER BAŞI KAPALI OLAN DA ATATÜRK DÜŞMANI VEYA CUMHURİYET DÜŞMANI DEMEK DEĞİLDİR. HATTA BEN BAŞI AÇIK FAKAT EMPERYALİZMİN UŞAĞI OLMUŞ BİR İNSANDANSA BAŞI KAPALI FAKAT ANTİEMPERYALİST BİR İNSANI TERCİH EDERİM.  

                                                                                                                                          Doç.Dr.Av.Ümit Kocasakal

 


 Hukuk dünyasında hertürlü görüş ve renge açık olma iddiasında olan  adaletgundemi.net portalı adına  muhabirlerimiz Hakimler  Okan Albayrak, Nazan Güçkan, Selma Betin   Avukatlar Mahmut Asrağ , Ali Musa Sarıçimen ve  diğer meslektaşlarımızla birlikte  İstanbul barosunun   Barobahçe-Kanlıca tesislerinde bir pazar kahvaltısında  İstanbul Barosun Başkanı  Doç.Dr. Avukat Ümit Kocasakal’ la  meslek sorunları, avukatlık, baro ve siyaset ilişkileri üzerine  bir röportaj yaptılar.Meslektaş-muhabirlerimizin sorduğu sorular ve Sayın Kocasakal’ın verdiği cevaplardan oluşan  işte o  röportajın ana başlıkları …

Okan Albayrak    :  Hocam  öncelikle teşekkür ederiz. Biz röportajı  sitemizde duyurunca Meslektaşlarımız sorular sormamızı istediler örneğin bir meslektaş sorar : İstanbul Barosu yönetimi hep belirli bir kesimden, kısımdan oluşuyor. Baroda çeşitli gruplar var. Ne zaman bu baro düz, sıradan, siyasi görüşleri temel almadan,mesleki sorunlara öncelik veren arkadaşları yönetime alacak ve dertlerini anlatabilecek?"

Ümit Kocasakal  :  Aslında cevap basit: Ne zaman siyasetçiler, özellikle iktidarlar hukuktan, yargıdan, barolardan elini çekerse, hukuku siyasallaştırmaktan, hukukla oyuncak gibi oynamaktan vazgeçerse…   Bu kapsamda aslında baro-siyaset ilişkisini irdelemek gerekir. Baro alelade,  bir meslek teşekkülü değil, yani bir Fırıncılar Federasyonu değil, küçümsemek için söylemiyorum yani sadece örneğin ekmeğin gramajıyla uğraşsın. Bir hukuk kurumu olarak baronun (kanunda böyle bir hüküm olmasaydı dahi) bir hukuk olarak hukukla ilgili gelişmelere seyirci kalması mümkün mü? Dolayısıyla " baro sadece meslek sorunlarıyla uğraşsın"  ifadesi bu anlamda gerçeği yansıtmıyor. Bugün gelinen noktada ne yazık ki meslek sorunlarının varlığı da, çözümü de aynı zamanda belirli bir siyasi bir mücadeleyi gerektiriyor. Türkiye'nin yaşadığı bugünlere bakarsak kendinizi isteseniz de siyasetten soyutlayamıyorsunuz. Örneğin kuvvetler ayrılığının, yargı bağımsızlığının olmadığı, hukukun üstünlüğünün kabullenilmediği bir ülkede avukatlar nasıl görev yapacak ? Bundan daha temel bir sorun olabilir mi ?

Mahmut Asrağ:  Ortak mesleki sorunları aşmak konusunda baroda nasıl bir ön açıcı işlemler yapabiliriz?   OKAN Albayrak  :  Buna ek olarak diğer bir meslektaşımızın sorusu. Baro seçimlerinde Yönetim Kurulu Listesi neden en son anda önümüze konuluyor, niye bu listeyi tartışamıyoruz? Bu listeyi Oy verirken görüyoruz. Bunun sebebi nedir? Neden biz adayların belirlenmesinde aktif rol alamıyoruz?

ÜMİT KOCASAKAL  :  Evet (gülerek )  Bundan önceki yıllarda bir takım seçimlerde ben bu tür sorunlar veya serzenişlerin  ortaya konulduğunu görmedim. Herhalde biz kazandıkça ve farklı kazandıkça gündeme geliyor. Cumartesi günü bana şunu söyledi "Hocam ben hukukun üstünlüğü grubundanım ama size oy vereceğim. " "Niye?" dedim. "Çünkü siyasi görüşlerinize katılmamakla birlikte baroyu çok iyi temsil ediyorsunuz. Hakkını da veriyorsunuz. O yüzden ben size oy vereceğim" dedi.   Ali Musa Sarıçimen:    Yani - Yönetimde demokrasi olmaz diyorsunuz   değimli ? 

Ümit Kocasakal :  Hayır öyle demiyorum. Yönetimde tüm gurupların temsilinin demokrasiyle ilgisi olmadığını söylüyorum.

Okan Albayrak  :  Baro meclisinde temsili mümkün diyorsunuz, ama baro meclisinin,  baro yönetimine  bir tesirde bulunması   mümkün mü ? 

Ümit Kocasakal   : Evet bir bağlayıcılığı yok. Ama biz baro meclisinin öneri ve eleştirilerini her zaman önemsedik ve dikkate aldık.  Ancak eşyanın tabiatı gereği böyledir. Sayısal çoğunluğa bakarsak parlamentonun hükümete tesirde bulunması mümkün mü? Sonuçta eğer bir sandık koyuyorsanız insanların önüne, bu gruplar arasında seçme şansı veriyorsanız artık bundan sonrasının o anlamda sırf bazı guruplar yönetimde temsil edilmiyor diye demokratik olmadığını söylemek çok gerçekçi değil.

Ali Musa Sarıçimen :  Hocam , Erdoğan’la ortak noktalarınız olduğunu düşünüyorum ben. 2002'de geldi Erdoğan. Siz ÖNCE İLKE  de 2002'de geldi ve sürekli ikinizin paralel tarafı şu oylarınızı sürekli arttırdınız. Bu paralelliği nasıl düşünüyorsunuz. Yani 2002’de kader birliği var gibi ikinizde artırıyorsunuz.

Erdoğan’la aramızda hiçbir benzerlik yoktur. Bana göre Tayyip Bey halka doğruları söylemiyor, din duygularını siyasete alet ediyor.Ben ise tam tersi bunlardan hiç birini kullanmayarak, hiç kimseye yalan söylemeyerek,  seçim uğruna olmadığım gibi görünmeyerek ilerliyorum. Kimsenin de projesi değilim. Benim Kürtçülükle sorunum var. Biz oy uğruna herkese mavi boncuk dağıtmıyoruz. Biz buyuz. Oy verirseniz böyle oy verin, vermezseniz böyle vermeyin." diyemez kolay kolay. O yüzden aramızda öyle herhangi bir benzerlik yok. Hele paralel hiç değiliz. Ben kendi doğrumun peşindeyim. Oy açısından da bir benzerlik yok. Aldığı en yüksek oy %49, %52’dir (Seçim sonuçları ne denli güvenilir o da ayrı). Bizimki  %66 !

Mahmut Asrağ  :   Hocam benim Kürtçülükle sorunum var dediniz  peki   “Türkçülükle”  bir sorununuz var mı?

Ümit Kocasakal :  Şimdi Türkçülük diye bir şey olmadığı için sorunum olamaz. Dünyanın her yerinde milliyetçilik vardır. Her üniter-ulus devlet milliyetçidir. Benim kastettiğim anlamda (küresel destekli, ayrılıkçı ve bölücü) bir Türkçülük yok, ama Kürtçülük var.   Okan Albayrak : Hocam siyasi iktidar doğruları söylemeyerek, halkı kandırarak siyasette yol alıyor dediniz. Halk, bunu kaç seçimdir bunu göremiyor mu, niye bu böyle? O zaman halkta mı bir sorun var? Ne yapmak lazım?

Ümit Kocasakal  :  Hayır, açın bakın her yere internette de var ben yıllardır bir şeyi savunuyorum: Geldiğimiz bu sürecin basit bir süreç olmadığını düşünüyorum. Aslında 100 yıllık bir mücadele, 100 yıllık bir kavga bu, Cumhuriyetle, Atatürk ile  ve aydınlanma ile bir kavga. Ben aydınları ikiye ayırıyorum. Organik aydın, hormonlu aydın. Bu hormonlu olanlara GDA'lar diyorum, yani Genetiği Değiştirilmiş Aydınlar. Yani ülkede bir GDO sorunu olduğu kadar bir de GDA sorunu var. Bunlar kendi ülkesinin değerlerine yabancılaşmış, bu ülkenin kimyasını dikkate almayan, batılı olmak yerine batıcılığı tercih eden, bu ülke insanını kıstırılmışlık kuşatılmışlık duygusuna sürükleyen hormonlu aydınlar! İkinci müsebbip GDS'ler bunlar da Genetiği Değiştirilmiş Solcular. Hormonlu sol.

HER BAŞI AÇIK OLAN CUMHURİYETÇİ OLMADIĞI GİBİ HER BAŞI KAPALI OLAN DA ATATÜRK DÜŞMANI VEYA CUMHURİYET DÜŞMANI DEMEK DEĞİLDİR. HATTA BEN BAŞI AÇIK FAKAT EMPERYALİZMİN UŞAĞI OLMUŞ BİR İNSANDANSA BAŞI KAPALI FAKAT ANTİEMPERYALİST BİR İNSANI TERCİH EDERİM. Çok net söylüyorum. Nitekim ben Cumhuriyetin yıkılamayacağını biliyordum da son 10 Kasım'da bir kere daha emin oldum. Ulu önderin ölümünün üzerinden 77 sene geçmiş. Ülkenin kurucusu hakkında bu kadar iftiraya, bu kadar alçakça yalana, bu kadar laboratuvarda üretilen sahte bir tarihe rağmen 9'u 5 geçe o fotoğraflara lütfen bakın. Hiçbir mecburiyet ve zorlama olmadığı halde O temizlik işçisinin bir anda 9'u 5 geçe elinde süpürgesiyle nasıl saygı duruşuna geçtiğine, baretiyle o işçinin duruşuna, başı örtülü genç kızın duruşuna, Ata'ya saygısına bakın. O yüzden önemli olan ucube ve kaçak saraylarda oturmak değil, halkın gönül bahçelerinde, gönül saraylarında oturmaktır.

Mahmut Asrağ    : Etnik ve dinsel vurgulamalardan mevzuatın arındırılması ve etnik vurgulama olmayan bir  vatandaşlık tanımına ne diyorsunuz ?

Ümit Kocasakal :  Türkiye'de bunun çözümü herkesin kimliğinin,  kültürel haklarının tanınması, ancak tek bir resmi dil ve eğitim dili. Kimse kimsenin etnik kökenini inkar etmiyor ki…  Ancak uyrukluk anlamında, eğitim anlamında, resmi dil anlamında ulus devlette tek bir resmi dil olur ve bir uyrukluk olur. Orada ulu önderin dehası yine devreye giriyor. Taa 1920'lerdeki tanımı o kadar güzel bir tanım ki başka bir şeye gerek yok: Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Yani oradaki Türk milleti tanımı, içinde her türlü etnisiteyi barındırıyor zaten.  Yani Kürt etnisitesine sahip uyrukluk olarak Türk.  Bu kadar basit. O Türk etnik Türk değil, yurttaş Türk. Mesela 1924 Anayasasının 88.maddesinde şöyle bir tanım var: “Türkiye’de ırk ve din ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir” . 

Mahmut Asrağ : Hocam sonraki devlet politikaları bu basit tanımlama doğrultusunda olmamış örneğin Mahmut Esat Bozkurt’un meşhur ödemiş konuşması var. Türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost, düşman ve bu dağlar bu hakikatı böle bilsin. Diyor.

Ümit Kocasakal : Sözlerini cımbızla alırsanız  anlamı çarpıtılmış olur. Öyle demek istemiyor o konuşmada. 

Mahmut Asrağ  : Hocam konuşmanın bütününü okudum başka bir anlamı yok.

Ümit Kocasakal: Mahmut Esat Bozkurt’u hiç tanımadığınız ve anlamadığınız anlaşılıyor.

Ali Musa Sarıçimen : Türkiye'de bir alevinin alevi sorununu dile getirmesi mezhepçilik midir bu bağlamda hem dil hem de mezhep konusu...

Ümit Kocasakal :  Elmalarla leblebileri karıştırmamak lazım. Dil meselesi şudur: Dediğim gibi herkes kendi dilini gündelik hayatta konuşabilir. Bunu engelleyemezsiniz. Mezhepçilikte mesele şu: Alevi yurttaşlarımızın pek çok sorunu olduğu doğru. Bunlar elbette dile getirilebilir. Ama dile getirme biçimi, tonlaması önemli. Sünni yurttaşların hiç mi sorunu yok ? Elbette baskın olan Sünnilik olduğundan dolayı Alevi yurttaşlar boyutunda değil, ama onların da bir çok sorunu var. İşte burada tuzağa düşmemek, az önce söylediğim gibi belli etnik ve mezhepsel kimlikler için, bu şekilde ayrışarak değil, tüm yurttaşlar için daha çok hak ve özgürlük talep etmek gerekir.    Nuray Albayrak  : Hocam Filistin'i niye tanımaya karar verdiler? Fransa Parlementosu’nda bu yönde kararlar alınmış.    Dün itibari ile Amerika Birleşik Devletleri Talabani ve Barzani'nin ismini terör listesinden çıkardı. 22 sene önce dönemin ABD dışişleri bakanı Condelezza  Rice  ortadoğu’da şu kadar ülkenin sınırları değişecek demedi mi ?  Artık bazı şeyleri anlamamız, Türkiye’ye kurulan emperyalist tuzağı görmek için daha ne gerekiyor  Zühal Sarıçimen  : Kürtçenin yasaklanması bu virüslerin başlangıçı değil mi?    

Ümit Kocasakal: 
Değil. Virüsler çok daha önceleri atıldı. Daha hızlı yayılması 12 Eylül ile oldu. 12 Eylül yönetimi ne yaptıysa hepsini terse çevirmeliyiz. Ne kadar görünüşte Atatürkçülük yaptıysa aslında Atatürk'e o kadar büyük zarar verme adına yapıldı. Birileri bu ülkede halkı Allah'la, kutsal din duygularıyla (bunları istismar ederek) aldattı aldatmaya devam ediyor. Ama en az bunu kadar tehlikeli olmak üzere BİRİLERİ DE YILLARDIR BU İNSANLARIMIZI ATATÜRK’LE ALDATTI VE ALDATMAYA DEVAM EDİYOR. Atatürk'ü bir takım yanlışlara bir kalkan, bir paratoner olarak kullananlar var. Benim en önemli  mücadelem bu sahte Atatürkçülerle. Çünkü bize Atatürk'ü hiç anlatmamışlar. Cumhuriyetin mucizesini hiç anlatmamışlar. Hepimizin ortak değeridir Atatürk. Bu ülkenin kurucusudur, kurucu babadır. Kimsenin tekelinde de değildir. Deniyor ki Atatürkçülük sol bir ideolojidir. Sonuna kadar karşı çıkıyorum. Atatürkçülük sol veya sağ olarak hapsedilemez. Atatürkçülük (aslında Kemalizm diyorum ben ona) antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı, birleştirici ve milli bir ideolojidir. Yerli malıdır. Bu tür kavramlara hapsedilemez.

Ali Musa Sarıçimen :   HSYK seçimleri yapıldı. İstanbul barosu HSYK seçimlerinde nasıl bir tutum takındı?    Mevcut HSYK'yı nasıl görüyorsunuz?

Ümit Kocasakal: Bir kere biz yedi sene önce hangi noktadaysak şimdi de aynı noktadayız. Zerre kadar, milim sapmamız yok bizim. Ama bu süreçte bir sürü insan savrulma yaşadı. Biz inandığımız değerler uğruna (doğrudur, yanlıştır) pek çok bedel ödedik. sanık olduk, yargılandık, soruşturmalara muhatap kaldık. Halen de devam ediyor bunlar. r. Bunların şarkısı bu işte. "Beraber yürüdük biz bu yollarda." Hangi yollarda ? Hukuksuzluk yollarında, kumpaslarda. İtirafları hatırlayın "Ne istediler de vermedik?" diyen ben miyim? Bu yapının başındakine övgüler düzen, seferler düzenleyen ben miyim?   


Okan Albayrak : Peki böyle bir paralel yapı var mı?

Ümit Kocasakal: Tabi ki var. Her şey o kadar net ki. Ama şu HSYK'ya gelelim. Bir önceki HSYK’yı oluşum ve davranış biçimi sebebiyle biz baro olarak meşru görmedik ve bundan taviz vermedik. Bu nedenle hiç bir temasımız olmadı HSYK'yla. Kimse kusura bakmasın. Anayasa değişikliğinden önce basına yansıyan liste aynen, birebir seçilmişse kimse bana hikâye anlatmasın. Paralel yapı yok diyenlere de oraya bir gecede atanan 160 kişinin blok halinde nasıl hareket ettiklerini ben sorarım. Böyle bir yapı var ve bürokrasiyi bir örümcek ağı gibi sarmış, kılcal damarlara nüfuz etmiş, kimin desteğiyle ? İktidarın.  Bu yapı temizlenmeli mi? Evet. Ama ne ile,  yine hukukla. Rövanş, kin, intikam, öc alma, ödetme gibi duygular hukuka ve adalete yabancıdır..

Ali Musa Sarıçimen : Hocam orada şöyle bir açmaz var  hangi hakimle yapılacak ? Yargının yarısını cemaatçiler oluşturuyor. Bunu hukuk ve yargı halletsin demek topu biraz taca atmak olmuyor mu ?   Okan Albayrak  :  5000’e yakın  o kesimden  yargıç ve savcı var.

Ümit Kocasakal :   Hukuk ve yargı halletmeyecek de kim halledecek ? Bakın ben hukuk, yargı halletsin demiyorum. Elbette ki hükümetin, meclisin görevi. Ancak ne yapılacaksa hukuk ile, temel hukuk ilkelerini zedelemeden, usul kurallarını çiğnemeden yapılsın diyorum.  Daha önce de söyledim. Kirli suyla duş alınmaz ve temizlenilmez. Yeni HSYK'da durum farklı. Bakın yine 6 senede bizim dediğimiz noktaya geldiler. Biz demiştik ki bu sistem kötü bir sistem hâkim ve savcıları politize eder. Bak geldiğimiz noktada  bugüne kadar yaptığımız bütün açıklamalarda şunu söyledim "Bu HSYK'ya bir şans vermek gerekiyor."BEN ÖZELLİKLE HSYK BAŞKAN VEKİLİNİN, SN. METİN YANDIRMAZ VE BİRKAÇ HÂKİMİN SEÇİMDEN HEMEN SONRA GAZETELERE VERDİĞİ DEMEÇLERDEN BÜYÜK BİR UMUT İÇİNE GİRDİM. Ama temkinliyim de. Yani uygulamalarına bakacağız ama söylüyorum bu HSYK eğer hukukun gereği olarak davranırsa, liyakat esasına göre davranırsa, hukukla hareket ederse bilsinler ki en büyük destekçileri İstanbul Barosu olur. Ama gene aynı şekilde hukuka aykırı davranırlarsa, siyasi otoritenin veya bir başka gücün etkisi altında davranırsa en büyük mücadeleyi gene İstanbul Barosu verir. Ne yaparlarsa yapsınlar biz gene o mücadeleyi veririz. Hiç kimseden, hiçbir şeyden çekincemiz yok. O yüzden izliyoruz, izleyeceğiz.  Önyargımız yok hatta temkinli bir iyimserlik, bir umut içerisindeyiz o açıklamalar karşısında. Yakın bir zamanda da bir temasta bulunma düşüncesindeyiz. Unutulmasın ki hepimiz aynı gemideyiz.

Ali Musa Sarıçimen : Seçimlerde  cemaatle Yarsav arasında bir işbirliği , Yarsav üzerinden  cemaat maniplasyonu yaşandı mı sizce ?

Ümit Kocasakal: Biz manipülatif savlarla, dedikodularla hareket etmeyiz. Müthiş bir bilgi kirliliği var. Altlarda ne oluyor bilemeyiz. Belirttiğim gibi  bizim duruşumuz net:  iktidarın yanında değiliz paralelin yanında hiç değiliz ikisi birlikte kol kola bu ülkeyi bu hale getirdiler. Biz sadece hukukun yanındayız. Eskiden şarkılar “beraber yürüdük biz bu yollarda” idi. Şimdi tabi şarkıları değişti.  Yeni şarkıları “unutulmuş birer birer eski dostlar eski dostlar, ne bir selam, ne bir haber, eski dostlar, eski dostlar…

Özlem Aksungar : HSYK'yla İlgili Fehmi Özdemir sormuş bir yargıç ya da savcı arkadaşımız HSYK'da dört avukat var peki  barolarda niye hakim  ve savcı yok diyor. Öyle bir şey olabilir mi diyor.

Okan Albayrak : HSYK'daki avukatlar için ne diyorsunuz ?

Ümit Kocasakal: Ben açık söylüyorum kural olarak HSYK'da avukatın bulunmasını çok da gerekli görmüyorum. Sayısı da az değil yani dört tane. Olmasının bir zararı var mı ? Yok. Ama gerekli ve zorunlu mu? Bence değil. Hatta ben daha kooperatif düşünüyorum. Bana göre  HSYK  tamamen yargının kendi içinde belirlenmeli.

Okan Albayrak: Yargı derken hakim savcıyı kastediyosunuz…

Ümit Kocasakal: Elbette. Ancak bana göre HSYK’nın belirlenmesinde diğer iki kuvvetin,  yürütmenin ve yasamanın hiçbir etkisi olmaması gerekir. Olacaksa da nitelikli çoğunluk ile olmalı. Örneğin meclis komisyonları belirlenirken yargının bir dahli var mı?

Okan Albayrak :  HSYK üyelerinden ikisi  İstanbul barosuna kayıtlı avukat. İstanbul Barosu’nun, HSYK nın avukat kökenli üyeleriyle, yargı sorunlarının çözümü için ortak bir çalışma yürütmesi söz konusu olabilir mi?

 Ümit Kocasakal : Kural olarak baktığınız  zaman HSYK'nın avukatlık mesleğinin sorunları konusunda daha dolaylı bir konumu ve yetkisi olduğu kanaatindeyim. Bununla birlikte özellikle duruşmalarda yaşanan veya hâkim ve savcılarla avukatlar arasında zaman zaman ortaya çıkan bazı sorunların giderilmesinde bunun büyük faydası olabilir. Dolayısıyla biz böyle bir diyalogdan, temastan büyük bir memnuniyet duyarız. Yukarıda belirttiğim gibi biz dıştan gösterilmeye çalışıldığı gibi sadece kavga etmek üzerine hareket eden bir yapı falan değiliz. Biz sadece gerekli olduğunda ve bir inanç uğruna kavga ederiz. Ama kavga bizim önceliğimiz değildir. BİZ ÖNCELİKLE DİYALOGDAN YANAYIZ. AMACIMIZ BAĞCI DÖVMEK DEĞİL, ÜZÜM YEMEK.  Yukarıda da belirttim, daha önceki sayın Adalet bakanını üç kere davet etmemize rağmen gelmedi.

Mahmut Asrağ  : Hukuk reformu kapsamında arabuluculuk, CMK, adli yardım ve uzlaştırıcı kurumları, bunlar birbirlerine çok yakın kurumlar bu kurumların  birbirleriyle etkileşim içinde birbirini tamamlayan ve çalışabilir hale gelen kurumlar olması için İstanbul barosunun bir harekat   planı bir çalışması var mı?

Ümit Kocasakal   : Bu çok önemli bir soru. Öncelikle parçaya yoğunlaşmaktan ziyade büyük fotoğrafı görmek o büyük fotoğrafın içinde bu parça nerde duruyor onu tespit etmek lazım. Ben o anlamada daha yukarıdan baktığım zaman aslında bütün bu sorunların büyük bir bütünün bir parçası olduğunu düşünüyorum. Geçenlerde İtalya'da bir toplantıdayken bir İtalyan avukat güzel bi şey söyledi dedi ki "Hâkim veya savcının bağımsızlığı bir avukatı en az hâkim, savcı kadar hatta ondan fazla ilgilendiren bir şeydir."  Çok doğru. Demek ki avukatlık mesleğinin her yerde genetik bir yapısı var. Şunu da ekledi o İtalyan meslektaş: "Çünkü eğer hâkim ve savcı bağımsız olmazsa ben bu mesleği yapamam zaten" Hakim, savcı bağımsız değilse, mahkeme bağımsız değilse avukata gerek olmuyor ki. O zaman avukattan ziyade siyasi iktidarla ilişki kuracak birine ihitiyaç oluyor. İktidar partisinin İl başkanı daha etkili oluyor örneğin. O yüzden ben bunu bir bütün olarak görüyorum. Yani bu mesleğin sorunlarının çözümü bakımından hâkim, savcı, avukatın aynı gemide olduğunu düşünüyorum. 



Okan Albayrak : Yeni başlayan avukatlara CMK ve adli yardımdan iş verilirken öncelik verilse onlar mali açıdan desteklense nasıl olur?  

Mahmut Asrağ : Zorunlu müdafilik  ücretleri çok az  kabul ancak   yargı tarafında da şöyle ciddi bir eleştiri var toplum da aslında bu eleştiriye katılıyor.Çünkü zorunlu müdafiliğin bir avukatın yapması gereken asgari birçok şeyi yerine getirmiyor örneğin  duruşmaya dosyasız gidiyor

Ümit Kocasakal     : Ben her şeyden evvel zorunlu müdafiliğin gene de çok büyük bir kazanım olduğunu, soruşturma aşamasında özellikle bazı önemli  hususları, işkence gibi kötü muamele gibi birtakım şeyleri caydırdığını, adil yargılanma hakkının temininde önemli bir işlev gördüğü, halkın yararına olduğu düşüncesindeyim. Dolayısıyla ne kadar sorun olursa olsun gene de bu sistemin korunması gerektiğini düşünüyorum. Ama belirttiğiniz sorunlar da aslında çözülemeyecek şeyler değil. Bu meslektaşlarımızın daha iyi hizmeti verebilmesi için çok basit bazı çözümleri işletmek yeterli. Örneğin eğer gerek zorunlu müdafilik, gerekse adli yardım ücretleri, gerçekten komik ücretlerle karşılanmayıp, en azından avukatlık asgari ücret tarifesine bağlansa hizmet kalitesi yükselecek ve sistem daha iyi işleyecektir.

Okan Albayrak: Tüm bu sorunları  çözme adına hep birlikte neler yapılabilir?

Ben bu sorunların sadece avukatların kendi cephesinden yaklaşımıyla, hakim ve savcıların kendi cephesinden yaklaşımıyla çözülebileceğini düşünmüyorum.Ben diyorum ki hakim , avukat, savcı daha da küçük kayık bir  gemi olarak düşünelim gerçekten aynı gemide..Bilirkişilik bir meslek değildir.Bilirkişilik hakimin çözemeyeceği sorunları örneğin bir mimar, bir mühendis, bir hukukçu çözüyor.Dolayısıyla bir meslek değildir.Ama önemli olan bizlerin aramızda psikolojik bariyerler oluşturuldu.Özellikle savcılarla avukatlar arasında yani öyle bir hale geldi ki sanki savcılar emniyetle polisle kollukla iç içe karşılarında biz varız. Burada maalesef bizimde eksiklerimiz olmuştur.Ama bizim bu psikolojik bariyerleri kırmamız lazım. Bizim zaman zaman bir araya gelip insani ve medeni ilişkilerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Bu psikolojik bariyerleri yıkmamız gerekiyor.

Okan Albayrak  : Baro bugüne kadar niye bunu yapmadı bundan sonraki tavrı ne olur? Biz istiyoruz ki beraber sempozyumlar yapalım ilk sempozyumumuzu Marmara Üniversite'sinde yapıyoruz ama biz İstanbul barosuyla, birçok konuda ortak hareket etmek istiyoruz mesela ikinci sempozyumumuzu İstanbul Barosuyla birlikte yapmak istiyoruz. Bununla ilgili sizin önerileriniz var mı? Ya da  işbirliği noktasında beraber neler yapabiliriz.

Okan Albayrak : Stajyer  avukatlarımız diyor ki:"Biz mesleğe başlarken yoksul olarak başlıyoruz, öğrencilikte burs alıyorduk stajyer avukat olunca daha  da kötü hale geldik. Baro bize nasıl sahip çıkabilir, ne yapabilir, bizim için bir projesi var mı?"

Baronun stajyer avukatlara bu şekilde bir mali yardım yapabilmesinin hukuksal temelleri yok. Biz bir bina satın almak ve burayı bir modern staj eğitim merkezi yapmak istiyoruz. Bununla birlikte bazı baro odalarını bu genç arkadaşlarımız büro gibi kullanıyor şu anda. Bunun dışında maddi yardım olarak bir şey yapabilmemizin zaten hukuksal alt yapısı yok. Bu bütçe de buna müsait  değil. Üstelik İstanbul Barosunun stajyer sayısı da çok fazla. Bizim öncelikle ihtiyacın çok ötesindeki mezun verilmesine dur dememiz gerekiyor. Bir de Kanunda yapılacak bir değişiklikle, belirli bir kıdemin üzerindeki meslektaşlardan, aidatın dışında bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma bedeli almak, bu şekilde oluşacak fondan stajyerlere ve örneğin beş yılını doldurmamış genç avukatlara kredi vermek nispeten bir çözüm olabilir.

Mahmut Asrağ:  Hocam Mesleğin imajıyla ilgili çok sıkıntılar var. Örneğin Baronun bilgi havuzunda şöyle bir ilan vardı:"Fiziği ve diksiyonu düzgün stajyer aranıyor." Bu kapsamda vurgulamak istediğim birkaç şey  daha var. Adliyede bankların üzerine, kenara köşeye, merdiven korkuluklarına atılan cübbeler var. Bu çok rahatsız edici. Bilirkişilik yapan avukatın bilirkişi rapor taslaklarını yazacak stajyer avukat aranıyor gibi ilanlar verilebiliyor.

Evet bu cübbe meselesi rahatsızlık verici. Biz tek tek cüppelerin nerelere bırakıldığını takip edemeyiz. İnanın söylemeye dahi utanıyorum ama tuvaletlerden dahi cüppe toplandığı oluyor. Şimdi meslektaşın, o cübbenin ne anlama geldiğini bilmesi gerekir.  Biz de çok rahatsızlık duyuyoruz.  Bunun için bir anket yapacağız. Ya belli bir kimlikle o cübbeler alınıp verilecek ki Ankara'da böyle.  Ya da başka bir önlem alacağız.

Mahmut Asrağ   : Bu kapsamda staj eğitim merkezinde stajyerin el kitapçığında meslek ilkelerine özel bir vurgu yapılması gerektiğini düşünüyorum.   

Okan Albayrak:  Bangolar  Etik yargı kuralları çerçevesinde bir çalışmanız var mı?

Ümit Kocasakal  :   biz yönetim olarak mesleğin etik ve estetik yapısına, meslek kurallarına titizlikle uyulmasını sağlamaya  yönelik çok ciddi bir çalışma başlatılması gerektiğini  düşünüyoruz. Hazırlanacak bazı yönergelerle ve duyurularla, tabelalardan tutun giyim kuşam, davranış tarzı olarak bunların bir kez daha meslektaşa hatırlatılması ve bunların takibinin yapılması gerektiği kanaatindeyim.  Avukatlık bir itibar mesleği ve meslek kuralları, meslek etiği hayati derecede önemli.

Okan albayrak : Stajyer eğitiminde de öncelikle avukatlık meslek ilkelerinin verilmesi gerekiyor. Çünkü stajyerler hiçbir şey bilmiyor.   

Ümit Kocasakal  :  Stajyerlerin avukatlık meslek ilkelerini bilmemesi doğal. Zaten onun için staj eğitimi veriliyor. Bu açıdan meslek ilkeleri ve kurallarına ağırlık verilmeli. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Ancak bence hukuk fakültelerinde avukatlık hukuku ve meslek ilkeleri zorunlu ders olmalı, bu dersleri de avukatlar vermeli. Biz buna hazırız.  Yani öğrenci hukuk fakültesinden mezun olduğunda bu ilkeleri biliyor olmalı, staj eğitiminde de bunları pekiştirmeli. Staj eğitimi bir anda genç stajyere her şeyi de veremez. Öncesi de önemli. Bir de bence asıl eğitim, o gencin üstatlarında gördüğü davranış tarzı. Bu daha etkili oluyor. Stajın altı ayının avukat yanında olmasının bir amacı da bu.  Bunun da amacına uygun olarak işlemesi gerekir.

Mahmut Asrağ  :  Ben reklam yasağıyla ilgili görüşlerinizi sormak istiyorum.  Reklam yasağı sürekli olarak ihlal ediliyor. Kartal Adliyesi'nin karşısındaki ofislerde örneğin afişler var "Dilekçe Yazılır."  Avukat yönetmeliğine tamamen aykırı şekilde yönlendirme tabelası var. Peki bu reklam yasağına genel bakış açınız nedir.


 Okan albayrak  : Avukatları reklam yasağına   hapsetmek haksızlık değil mi ?   Sonuçta kendilerini  anlatmaları müvekkil portföyune tanıtmaları gerekli.

Ümit Kocasakal   : Ben reklam yasağının hem etik anlamda gerekli olduğunu düşünüyorum hem de haksız rekabeti engellemek adına gerekli  olduğunu düşünüyorum. O yüzden reklam yasağının sürmesinden yanayım. Avukat bir işadamı değildir, tüccar hiç değildir. Avukatlık mesleğinin farklı bir kimyası ve genetiği vardır. Bunun da temeli hak ve adalet duygusudur.  Bir avukatın birçok kişiden vekalet almasının önünde hiçbir engel yok. Ama biz bunları konuşurken daha Türkiye'de konuşulmayan  şeyler var. Buna biz öncülük etmeliyiz.


Mahmut Asrağ  : Hocam biz de diyoruz bunların hiç birini yarıştırmadan, ertelemeden çözebildiğimizi aşama aşama yapalım. Bu anlamda adalet gündemiyle İstanbul Barosu arasında nasıl bir etkileşim olabilir? Birlikte hangi projeleri yapabiliriz? İstanbul Barosu yargı mensuplarının çoğunlukla yer aldığı Adalet Gündemi iletişim portalında yer almayı düşünür mü?

Ümit Kocasakal: Ben baroyu temsil ederken başkanım ama bir karar alınacaksa yönetim kurulu üyesiyim. Başkan baroyu temsil eder,  ancak yönetme yetkisi yönetim kurulunundur. Bu nedenle burada ben size bir şey söylemeyi doğru bulmam. Çünkü bu konuda yönetimle konuşmam gerektiği için, onu bağlayacak bir şey söylemem hem onlara saygısızlık olur hem haksızlık olur. Ancak kişisel anlamda bu projenin beni heyecanlandırdığını söylemek isterim.

Okan Albayrak  : Adalet Gündemi  olarak öğrencilerine yönelik ‘Farazi Duruşma Yarışması’ projemiz var. Zannedersem İstanbul Barosu da böyle bir şey yapmış. Ödüllü farazi duruşma yarışmasında jürilerinin , Avukatlar hakimler ve Öğretim görevlilerinden oluşmasını düşünüyoruz bu konudaki düşünceleriniz nedir?  

Ümit Kocasakal: Bir yapıyı kurumsal hale getirebilecek en değerli şeylerden bir tanesi yayın. Ama gerçekçi olalım. Böyle aylık falan değil. 3 ayda bir çıkacak mevsimsel bir dergi çıkarın. Bu çok önemli. Aynı zamanda bir öğretim üyesi olarak bu alanda, içeriğinin, biçiminin belirlenmesinde size önemli katkılarım olabilir.  Bölümleri olmalı bunun. Mesela bir bölümü hukuk öğrencilerine ayrılabilir. Onlar orada yazı yazacaklar. Diğer bölümlerinde hakimi, savcısı, avukatı. Tematik de olabilir mesela bu. Her sayısında bir temayı ele alır. Mesela istinaf. O kadar çok tema var ki tükenmez. Dolayısıyla böyle bir dergi çıkarmak iyi olur. Dediğim gibi dönem yemekleri, ödüllü makale yarışması. Bu ne kadar yapılabilir bilmiyorum ama her sene hukuk mesleğine (avukatlığa hakimliğe savcılığa değil ) hukuk mesleğine hukukun gelişmesine çok büyük katkısı olan bir kişiye ödül verilebilir.

Okan Albayrak  :  14 Aralıkta yapılan operasyonla ilgili düşünceniz nedir? Sizce bu operasyonun hukuki temelleri nelerdir? Bir intikam operasyonu mudur? Sayın Kılıçdaroğlu’nun mazlum nitelendirmesini  doğru bulur musunuz?

Ümit Kocasakal  : Mazlum, zalim sözcükleri zaten belirli bir anlayışın dile getirdiği bir terminoloji ve Ceza Hukukuna yabancı ifadeler. Ceza  hukukunda zalim, mazlum gibi ifadelere yer yoktur. Bizim terminolojimiz fail, mağdur, şüpheli, sanık, hukuksuzluk gibi teknik terimlerdir. Dolayısıyla bu tür ifadeleri kullanmayı reddediyorum. Benim için soyut ve herkese göre değişebilen “zalim”, “mazlum” gibi ifadelerin bir önemi yok. kişi “zalim” olabilir fakat bir suçun faili olmayabilir. Ya da tersi de mümkündür. Türkiye'de son yıllarda yaşadığımız şeylere bakarsanız aslında kendilerini “mazlum” olarak niteleyenlerin genelde zamanı gelince nasıl “zalim” olabildiğini,  zamanında “zalim” olanların da gene zamanı gelince nasıl “zalim” olabildiklerini görebilirsiniz.  Mesela şimdi ben bakıyorum. Bu siyasi iktidar sürekli olarak birlerine mecazen “dayak atıyor” sonra halka dönüp  "Ah! Görüyor musunuz beni nasıl dövüyorlar" diye yalandan ağlıyor.  Dolayısıyla kim ne kadar mazlum, ne kadar zalim bu konuda müteredditim.

Okan Albayrak :Hocam Siyasi Parti kurmayı hiç düşündünüz mü?

Ümit Kocasakal: Gayet samimice söyleyeyim: Benim adıma bunu talep eden, isteyen çok kişi var. Herkes bir çıkış arıyor. Ben de kendimce ülkenin ve hukukun içine düşürüldüğü bu bunalımdan, fetret devrinden çıkmanın yollarını elbette düşünüyorum ve kafamdan çok şey geçiyor. İstemesem de, bir yerlere, yani siyasete sürüklendiğimi de görüyorum.   


Okan Albayrak : Hocam klasik bir soru olacak ama, Baro başkanlığı döneminde yaşadığınız unutamadığınız, gelecekte sizin buna ilişkin yazıp çizeceğiniz sizce en önemli  olay hangisidir?

Ümit Kocasakal :  Bence en önemli olay bizim yargılanmamızdır.Biz orada çok ciddi bir şeyi göze aldık, kolay değil bu. Biz mesleğimizi riske ettik.  Eğer biz iki yıldan fazla mahkûm olsaydık ömür boyu avukatlık yapma hakkımız da elimizden gidiyordu. Ancak kişi doğru bildiği şey için her şeyi göze almalı, hele belirli makamlarda ise. Biz yönetime keyif çatmak için gelmedik. Meslek adına mücadele vermek için geldik. Bu mevkiler gelip geçicidir, asıl olan kalıcı olan tarihe ne bıraktığınızıdır. Ben hukukun üstünlüğünü, cumhuriyetin temel ilkelerini korumak adına üzerime düşen ve elimden gelen her şeyi bedeli ne olursa olsun yapmaya, düşündüklerimi, doğru gördüklerimi söylemeye devam edeceğim. Her türlü siyasi görüşe sahip yurttaşlarla aramızda bir gönül bağı olduğunu görüyorum ve bu bana yetiyor.   Teşekkür ederim.

Adalet Gündemi : Hocam biz de çok teşekkür ederiz.


kAYNAK : http://adaletgundemi.net/haber/981/birileri-halkimizi-ataturkle-aldatti-aldatmaya-dev/