Adaletbiz/ Yeşim TURAN:İstanbul Barosu başkanlığına neden adaysınız? Her ne kadar aynı kökten geliyor olsanız da, bugün itibariyle adeta ÇAG, KAV ve ÖHP den oluşan bir koalisyonun başkan adayı olarak seçime giriyorsunuz. Üç grubun ortak adayla seçime katılma kararı ve sürecin gelişimi hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?

 

Av.FilizKerestecioğlu :Ben 27 yıldır avukatlık yapıyorum.Bu süre içerisinde hep Çağdaş Avukatlar Grubu içerisinde ve aktif olarak yer aldım. Özellikle kadın hakları alanında mücadele ettim. ÇAG içerisinde de özellikle kadınlara yönelik ayrımcılığa karşı bir anlayışın yerleşmesi için gayret gösterdim. Giderek çoğaldık ve bu konuya önem veren, çalışan meslektaşlarımız oldu.

Avukatlık mesleği ve hukuk alanı başka meslek ve alanlardan ayrı düşünülemez. Doğallıkla bizim grubumuzdan da ayrılan gruplar oldu. KAV ve ÖHP oluştu. Bunlar olağan şeyler. Ancak biz gerçekten hak ve özgürlükleri savunmak bağlamında ortak hareket edebilecek 3 gruptuk. Bunun doğal sonucu olarak ittifak görüşmeleri yapıldı ve 3 grubun isteği ile bu birliktelik gerçekleşti. İttifak, beni ortak başkan adayı olarak önerince bana da bunu kabul etmek düştü. Evet, ben aktif olarak çalışan bir avukatım. Ama bu, gurur verici ve heyecanlandırıcı olduğu kadar çok da sorumluluk isteyen bir görev. Bu nedenle de kendimi tek bir başkan adayı değil, bu grupları olabildiğince temsil etmeye çalışan bir kişi olarak görüyorum. Baroya yönelik olarak aklımda, hayallerimde, düşüncelerimde gerçekleşmesini istediğim şeyler de vardı elbette. Ama sadece bunun için başkan olmak gerektiğini ya da düşündüklerimin tek başkanla yapılabilir bir şey olduğunu, hayatım boyunca düşünmedim. Ayrıca, ne bir ülke başkanlık sistemi ile idare edilebilir diye düşünüyorum ne de Baro…  Kollektif bir çalışma gerektiğini düşünüyorum. Hatta bu kolektif çalışmanın daha da genişlemesi, baro meclisinin de çok daha işlevsel bir hale gelmesi, baronun gerçekten herkesin barosu olması ve nitelikli bir katılımla sorunların ortak olarak çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle bu kollektif anlayışı hayata geçirmek için adaylığı kabul ettim.

 

Adaletbiz/ Yeşim TURAN: 2012 yılı baro seçimleri ve yarışacağınız adaylar hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?  

Av.FilizKerestecioğlu :Tek tek değerlendirme yapmak istemem ama Ümit Kocasakal ve Muammer Aydın Önce İlke grubundan olan meslektaşlarımızdır. Aralarında çok temel ayrılıklar olduğunu düşünmüyorum.  

Adaletbiz/ Yeşim TURAN: Önce İlke’nin sandık ve demokrasiye bakış açıları farklı değil mi? 

Av.FilizKerestecioğlu :Evet, ön seçim yıllardır ÇAG’ın geleneği olan bir şeydir. Ön seçim, iyi bir yöntem olmakla beraber, gerçekten demokratik olması için etrafında farklı donanımların olması gerekiyor. Yani orada hakikaten “akil adamlar” diyebileceğim kişilerin belirlemeleri mi ağırlık kazanıyor, yoksa gerçekten demokratik bir şekilde avukatların, adayların projeleriyle ve yapmak istedikleriyle aday olup yarıştıkları seçimler mi oluyor. Olması gereken bu. Projelerin, isteklerin, düşünce ve önerilerin geliştirilmesi, yani her adayın neden aday olduğunun izah edilerek sürecin gelişmesi… Bu anlamda, Önce İlke’de ön seçim yapan grup, gerçekten demokratik anlamda bir seçim yapıyor mu bunu bilemiyorum. Ancak ben hukuk ve ülke siyaseti açısından iki grubun da farklı olmadığını düşünüyorum.

Diğer grup zaten biraz daha iktidara yakın ve bunu da benimseyip kullanarak aday olan bir gruptur.

 

Adaletbiz/ Yeşim TURAN:  Son yıllarda yargının geçirmekte olduğu değişim sürecine nasıl bakıyorsunuz? Mevcut yönetimin yaşanan hukuksal süreçlere ilişkin eylem ve söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Av.FilizKerestecioğlu :Barolar artık bir tür ele geçirilmesi gereken mevziler olarak görülmeye başlandı. Yani orada “yüksek siyaset” yapılıyor. Gerçekten meslek sorunlarıyla ilgilenen, avukatların sorunlarıyla ilgilenen ve temsil ilişkisinin doğrudan kurulduğu, avukatların çok rahatlıkla ulaşabildiği bir sistem olmaktan çıktı avukat baro ilişkileri. Biz eskiden ÇAG olarak siyaset yapmakla suçlanırdık. Oysa, yapılması gereken, bir hukuk kurumunda ülkedeki haklar ve özgürlükler bağlamında siyaset yapmaktır. Bir yandan da meslektaşlarınızın sorunları ile bunu bağdaştırmak gerek. Şimdi çok sayıda genç avukat arkadaşımız, işçi ya da bağlı çalışan avukat arkadaşlarımız var. Onların çok somut ve ciddi sorunları var. Bütün bunlardan ayrı bir baro düşünülemez. Yargıya bakış da şudur. Tek yanlı olarak kendi seçtiğiniz davaları izleyerek, oralarda gözlemci olarak  hukuk siyaseti yapamazsınız. Haksızlık nerdeyse orada olmanız gerekmektedir. Şimdi 40 meslektaşımız gözaltına alınmış, soruşturma geçiriyorken, TBB Başkanı, İzmir, Mersin ve Diyarbakır Baro Başkanları oraya gelmişken, baro olarak sizin de nasıl muamele yapıldığını, bir ihtiyaçları olup olmadığını, her şeyin hukuka uygun olup olmadığını yerinde tespit etmeniz gerekir diye düşünüyorum. Bu bir tercihtir.  Siyasi görüşlerine katılıp katılmamak hiç önemli değil. Ancak dünyada yapılmamış bir operasyonla 40 avukat gözaltına alınıyor… Üstelik, savunma görevi nedeniyle göz altındalar… Buraya gitmemek anlaşılır bir şey değil… Bu taraf olmak bence…

 

Şimdi yargıya böyle baktığınızda, sadece bir yerden eleştirdiğinizde samimi olmuyorsunuz. Kaldı ki, yargı sadece bugün değil, geçmişten gelen sorunlar barındırıyor. Ben sıkıyönetim mahkemeleri zamanında avukatlığa başladım. Darbeler, bu ülkeye en büyük zararı veren, bütün yargı sistemini, doğal yargıç ilkesini altüst eden ve bütün topluma travma yaşatan olaylardır. Sıkıyönetimin ardından DGM’ler geldi, ardından Özel Yetkili Mahkemeler geldi. Biz geçmiştekileri yok sayarak sadece bugünkü ile uğraşamayız. Yani bir zihniyeti sadece bugüne mal edemeyiz. O nedenle her iktidarın ve her darbe döneminin kendine uygun bir yargı sistemini yaratmaya çalıştığını düşünüyorum. Bugün de mutlaka tarafsız, adil ve yaratıcı düşünceye sahip yargıçlar var. Onları tenzih ederek söylüyorum. Kaldı ki onlar da içinde bulundukları ortamdan rahatsızlar. 

Uzun yargılamalardan hepimiz mağduruz. Üstelik bu, yalnız ceza yargılamalarında değil tüm yargılamalarda karşılaştığımız bir durum. Yargılama süreçleri adil yargılama ilkelerine uygun olmamaktadır. Bu konuda AİHM Türkiye’yi sıklıkla mahkum etmektedir. Kaldı ki uluslararası sözleşmeler Anayasa’nın 90.maddesi gereğince artık iç hukukumuza dahil olan mevzuatlardır. Artık onların iç hukukta atıflar yapılarak olabildiğince uygulanması lazım.

Öte yandan avukatlar olarak yeterli savunma olanaklarından yoksunuz. Avukatlar yargının 3 kurucu unsurundan biri olduğu halde, ne yazık ki bu itibarımız artık zedelenmiş durumdadır. Bu nedenle tüm toplum olarak yargı mağduru ve tutuklu bir ülke olduğumuzu düşünüyorum. Yani yargılamada tutuklamanın esas olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Eskiden işkence daha önemli bir sorunken şimdi uzun tutukluluk süreleri en önemli sorunu teşkil etmektedir. Tutuklamalar bir bakıma işkence haline dönüştü. Bu konuda en çok mağdur olanın da gençler olduğunu düşünüyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü bakımından gençlerin çok ciddi zorluklar yaşadığını düşünüyorum ve bu nedenle çok üzülüyorum.

 

Adaletbiz/ Yeşim TURAN Eski bir ÇAG’lı olan AKP milletvekili Av. Ayşenur Bahçekapılı ile adaylığınız sürecinde herhangi bir görüşmeniz oldu mu?

 

Av.FilizKerestecioğlu : Hayır olmadı.

 

Adaletbiz/ Yeşim TURAN Seçilirseniz, ekibinizi oluşturan kesimler arasında herhangi bir uyum sorunu yaşanabilir mi?

 

Hayır. Bir uyum sorunu yaşayacağımızı sanmıyorum. Elbette, hiçbirimiz mükemmel değiliz. Tartışma olması da doğaldır. Ancak ben, bir hukukçunun esasen olaylara daima şüphe ile yaklaşması, soru sorması, eleştirmesi ve diyalog kurması gerektiğini düşünüyorum. İnsanların haklarını savunan kişiler olarak bizler bunu başaramazsak kimse anlaşamaz. Önümüze bir duvar çekmeden, birbirimize karşı ön yargılı olmadan konuşabilmeliyiz.  Biz öfke değil, barış dilini savunan bir baro için adayız. Aslında iktidarın dili ile şu anki yönetimin dilini tersten çevirdiğinizde birbirinin aynı olduğunu düşünüyorum. İçerik olarak farklı şeyler söyleseler bile, zıtlaşma, toplumu germe ve diyalog kültürünü yok etme anlamında ikisi de çok sert ve çok olumsuz bence. Sadece kadın olmakla alakalı bir durum değil belki, ama feminist politika yapmakla alakalı bir durum olabilir kişisel tavrım. Biz dayanışma kültürünü daha fazla öne çıkarıyoruz. Kadınlar arasında dayanışma daha çoktur. Öne çıkma ve hiyerarşi yoktur. Ben bu kültürü biraz öğrenerek geldim. Bunun bana katkısı olduğunu düşünüyorum. Yani bu uyumda benim de katkım olabilirse ne ala. Aynı zamanda insan hakları geleneğinden geliyorum. İnsan hakları kültürü de bu grupta kimseye uzak değildir. Gerçekten herkesle aynı mesafede durmamız gerekir. Bu yüzden, bu kültürle bu yolda iyi bir uyum sağlayacağımızı düşünüyorum.

 

Adaletbiz/ Yeşim TURAN Mevcut yönetim hakkındaki düşünceleriniz nedir? Sizce, avukatların bu seçimde, mevcut yönetime değil de size oy vermesini sağlayabilecek en önemli gerekçe nedir?

 

Av.FilizKerestecioğlu : Bunun için 2 temel neden var. Birincisi meslektaşlarımızın sorunları, hukuk siyaseti ve yargıya bakış, ikincisi de ülke siyaseti diye ayırabiliriz.

Meslek sorunları açısından baktığımızda;

Bizim önceden beri savunduğumuz ortak büro mekânları bir proje olarak gerçekleştirilebilecek bir şey. Mesleğe yeni başlayan arkadaşlarımız, sahaya çıktıklarında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Bağlı çalışmak istemiyor, kendi ayakları üzerinde durmak istiyorlar. Ancak, İstanbul şartlarında bunu gerçekleştirmek oldukça zor. Bu eskiden beri savunduğumuz bir projeydi. Hayata geçirilemedi. Bugün Baro’nun olanaklarıyla hayata geçirilmesinin çok mümkün olduğunu düşünüyorum.

Bunun dışında, avukatlık ruhsatı alırken ödenen bedeller çok yüksek. Bunlar 2 yıl ötelenerek, genç meslektaşların faizsiz olarak borçlanması sağlanabilir.

Yine SGK primleri içinde benzer bir borçlanma sağlanarak genç meslektaşlara bir nefes alma olanağı sağlanabilir. Onlar adına bir süreliğine primler baro tarafından ödenerek meslektaşların güvencesiz kalmaları da engellenmiş olur.

Bunun dışında, baro kütüphanesi sessiz sedasız kapatıldı. Kapatılmasaydı da gerçekten dijital ortamda yararlanabilecek her türlü hukuk materyalinin olduğu, insan hakları, kadın hakları çocuk hakları uluslararası sözleşmeler ve metinler gibi bütün kaynakların temin edilebildiği bir kütüphane yoktu zaten. Aslında, çok ciddi kaynaklara ihtiyaç var. Hukuk kitapları, kaynaklar da bir maliyet gerektiriyor. Yeni bir avukatın bütün bu kaynaklara kendi bürosunda sahip olması mümkün değil. Bu yüzden, esaslı bir kütüphanenin yanında, esaslı bir yayının olması da gerekiyor. Hakemli makalelerin yayınlanabildiği nitelikli yayınların olması gerekir. Sadece baro yönetimlerinin adeta, “biz şunu yaptık, biz bunu yaptık” diye kendilerini tanıttıkları yayınlar değil. Baro başkanı olduğumda veya grup olarak yönetime geldiğimizde, o dergide resimlerimizin olmamasını istiyorum. Tabi ki arada bir olabilir. Ama biz olgun, yetişkin insanlarız artık bu tür şeylere ihtiyacımız yok ve bu tür şeyleri itici buluyorum. Çünkü, zaten yaptığınız işle anılırsınız. Proje yapar hayata geçirirsiniz ve sizin projeniz olur. Oraya ayrıca kurdele keserken fotoğrafınızı koymaya gerek yoktur. Bu Türkiye’nin olgunlaşmamış politika anlayışının bir sonucudur.

Kadın avukatlar için de yapılması gereken önemli şeyler var diye düşünüyorum. Bu konuyu “Sosyal Baro” başlığı altında değerlendiriyor ve bir anlamda bu kavramı ve içeriğini tartışmaya açıyoruz. Bizim çok önem verdiğimiz “Sosyal Baro” kavramının altını avukatlarla birlikte doldurmak istiyoruz. Herkesin her konuda önerisi olmayabilir. Ama örneğin tek bir alanda daha yaratıcı bir düşüncesi vardır; bunu değerlendirmek isteriz.  Kadın avukatlar için adliyelerde baro odalarında, kreş ve çocuk odalarının olması gerek. Ayrıca, erkek meslektaşlarımız da çocuğu ile geliyorsa o da çocuğunu bu odalara bırakabilir ve toplantı ya da duruşmasına gidebilir, çocuk  bakımı sadece kadınların işi değil tabii ki.

İki tane “Adliye Sarayı”mız var. Bu saraylarda padişahlar mı oturacak? Sonuçta burada yaşayan insanlar var. Yazı işleri var, avukatlar var, memurlar var, hakimler var, savcılar var. İçindekilere, bu mekanların sahiplerine sorularak, bir anket sonucuna göre mi yapıldı bu adalet sarayları? Kimin neye ihtiyacı var diye sorulmuş mu? Bu ancak etkin bir baroyla gerçekleşebilir. Siz sesinizi meslektaşlarınızdan yana,  adaletin düzgün işlemesinden yana yükseltirseniz, size her şeyi sormak durumunda kalırlar.

Ayrıca, sürekli eğitim diyoruz, bunu gerçekleştireceğiz. Bu kadar çok kanun değişikliği yapılırken, bu kadar çok hukuk fakültesi açılmış, bu kadar çok mesleğe yeni başlayan arkadaşlarımız varken ve fakültelerde nitelikli bir eğitim sözkonusu değilken, meslektaşlarımızın yeteri kadar donanımlı olmaları mümkün mü? Bu sorun bir şekilde giderilmeli ve meslektaşlarımız desteklenmeli. Bu donanımlı bir kütüphane ya da ortak çalışma alanlarıyla desteklenebileceği gibi, sürekli eğitimle de desteklenmelidir. Sürekli değişen mevzuat karşısında, bizim de sürekli bir güncelleme eğitimine ihtiyacımız var. Baroların yalnızca bir üniversite ile anlaşıp  sempozyum yapması bu bakımdan yeterli değildir. Orada sadece izleyici olursunuz, katılımcı olamazsınız. Ancak atölye tarzı sürekli eğitim olması gerekiyor. Hem akademisyen hem de avukat eğitimci olacak orada. Avukat eğitimci olmadan sorunları, pratik işleyişi bilmek mümkün değil.

CMK avukatlarının, işçi avukatların ciddi sorunları var. 2 yıl önceki genel kurulda alınan karar gereğince işçi, bağlı çalışan avukatlara ilişkin “Tip Sözleşme”nin hazırlanması gerekiyordu. Ancak hala bu yapılmadı. Mesela, SGK primlerinin aldıkları gerçek ücretler üzerinden yatırılması gerekiyor, fazla mesailerinin ödenmesi gerekiyor vs…

CMK sisteminde zorunlu müdafilik alanının genişletilmesi gerekiyor. Bu durum, hem halkın hak arama özgürlüğü açısından, hem de avukatlara iş olanakları sağlamak açısından önemlidir.  Ancak gerek CMK servisi ve gerekse adli yardım sisteminde görev alacak meslektaşlarımızın eğitiminin daha nitelikli hale getirilmesi gerekmektedir.

Diğer yandan, işkence ve kötü muamele bakımından yargıya ve idareye karşı baroların “biz buradayız” demesi gerekir. Yani barolar bu alanda etkin bir denetim görevi üstlenmelidir. Aynı zamanda kamuoyu da harekete geçirilerek daha etkin bir denetim sağlanabilir.

Ayrıca CMK servisi ile Avukat Hakları Merkezi daha koordineli bir çalışma yürütebilirler. Bu alanlarda çalışan meslektaşlarımızın ücretlerini de, ödenen masrafları da angarya düzeyinden kurtarmak gerek. CMK bölge yapılanmasının da şehrin ve hayatın şartlarına uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerekebilir.

Bir de, adliyeler ve baro mekânları, engelli avukatların kullanımına elverişli değil. Engellilere uygun düzenleme yok. Herkesin adliyelere ve barolara bu gözle bakması gerekiyor. Güncel Hukuk Dergisi için söyleşiler yaparken ilk söyleşilerimden birini Omurilik Felçlileri Derneği’yle yapmıştım. “Engellenirsek engelliyiz” demişlerdi, çok etkilenmiştim. Engelleri kaldırmamız lazım.

Ülke siyaseti açısından baktığımızda:

Hepimizin süregiden savaş nedeniyle gerçekten bir toplumsal travma yaşadığımızı düşünüyorum. Bunun nefret suçlarına dönüşmemesi için barıştan yana ses vermek, bu travmayı sonlandırmak için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Bu konuda barolara da ciddi sorumluluk ve görev düşüyor. Öfke dilini yükseltmemek, uluslararası  sözleşmelerde de vurgulanan Barış Hakkı’nı savunmak ve hukukun herkese eşit olarak uygulanmasını sağlamak gibi…

Ülke siyaseti açısından bir başka sorun ise; Kadın Cinayetleri ve kadınların bedenlerine, kimliklerine yönelik müdahalelerdir. Yaşama hakkı en temel insan hakkıdır. Ama ülkemizde maalesef kadınlar bu haktan yoksun bırakılıyor. Kadın cinayetleri konusunda da sadece cinayetler olduktan sonra değil, hatta sadece davalara gidip müdahil olmakla değil, cinayetler öncesinde etkin önlemler alınması sağlanmalı diye düşünüyorum. Kadınları da hakları konusunda bilgilendirmek gerek. O kadar çok sayıda kadın, sahip olduğu haklar konusunda bilgiden yoksun ki… Bilgi kadınlara güven veren bir şeydir.

Benim “hak minibüsü” diye bir hayalim var. Bu daha çok vatandaşa yönelik olduğu düşünülen bir proje olabilir. Ama öyle değil. Her hafta bir semti dolaşarak, bir hafta söz gelimi tüketici haklarıyla ilgili bilgilendirme yaparak, bilgi yaygınlaştırabilir. Küçük broşürler dağıtılabilir ve sorun olduğunda ulaşabilecekleri telefonlar yazılabilir. İnsanlar ne kadar bilinçlendirilirse, vatandaşın hak bilinci ne kadar yükselirse, avukatlara da o denli ulaşma imkânı olacak. Bu her iki tarafa da yarar sağlayacaktır. Sadece yasaların mükemmel olmasıyla değil, siz elinizdeki sade bir metinle de çok şey yapabilirsiniz. Hukuk yaratıcılık ve o yaratıcılığı kullanma niyeti ve becerisi ister. Bunun için özgürlükçü bir bakış gerekir.

Öte yandan, hâkim, savcı ve avukat arasında var olan mesafeyi yok etmemiz gerekiyor. Birlikte konuşup, sorunları değerlendirebilir hale gelirsek çözümler de daha kolaylaşacaktır eminim.

 

Adaletbiz/ Yeşim TURAN Mevcut yönetimin doğru bulup sürdüreceğiniz ya da yanlış bulup son vereceğiniz uygulamaları nelerdir?

 

Av.FilizKerestecioğlu : Adliyelere servis projesi Av. Kemal Aytaç’ın projesidir. Sağ olsunlar kendileri de söylüyor zaten. Bu daha da geliştirilebilir. Bunun dışında olan uygulamalar zaten geçmişten gelen ve maalesef eskiden olduğu gibi etkin işlemeyen uygulamalar. Değiştireceğimiz en önemli şey ise yanlı ve tek taraflı adalet anlayışı… Bunun dışında yapmak istediklerimizi ve eleştirilerimizi meslektaşlarımız seçim programımızda ayrıntılı olarak görebilirler.

 

Adaletbiz/ Yeşim TURAN Son olarak, seçime giren tek kadın aday olarak neler söylemek istersiniz?

 

Av.FilizKerestecioğlu : Bu üstünde ciddi olarak düşünülmesi gereken bir durum bence. 134 yıllık İstanbul Barosu’nda kadın başkan olmadıysa ya da ağırlıklı olarak organlarında da kadınlar yer almadıysa, TBB’de olmadıysa, bu gerçekten erkek egemen sistemden ayrı düşünülerek açıklanacak bir şey değildir. Aslında, yetenekli ve çalışkan birçok kadın meslektaşımızın, kendilerine sunulan olanakların azlığı ve ayrımcılık yüzünden hak ettikleri yerlerde olmadıklarını düşünüyorum. Belki ben önlerini açmış olurum diye düşünüyorum.