İMAM NİKAHI OLMADIĞINI BABAM ORADA ÖĞRENDİ
11.12.1965 günü Tijen Güney ve (ağabeyim) Ali Doğan Yasa’nın Beyoğlu Nikâh Salonundaki evlenmelerinde ben de tanıktım. Törenden sonra ailece hep birlikte Teşvikiye’deki evimize geldik. Yanımızda bir de Haliç Tersanesindeki Caminin imamı olduğunu öğrendiğimiz 35-40 yaşlarında yakışıklı bir ağabey vardı.
Salonda hep birlikte sohbet ediyorduk ki babam, “Haydi hocam siz de görevinizi yapın artık” dedi konuğumuza.
İmam ağabey gayet saygılı ve kibarca, “Hâkim Beyefendi, yaşınız ve mesleğiniz gereği benden çok iyi bileceğiniz gibi nikâh tekdir. Az önce herkesin önünde defter imzalandı ve gençlerin nikâh akdi(sözleşmesi) böylece tamamlandı. Bize de gençlerin mesut ve bahtiyar olarak bu yuvayı sürdürmeleri için dua etmek düşer” diyerek ellerini açıp bizim de anlayacağımız biçimde dua etti.
1905 doğumlu olan babam, ille de “dinî nikâh“ diye tutturduğu halde kendi getirdiği ve arkasında zaman zaman namaz kıldığı, ondan genç ama Dinî Eğitim almış imamın açıklaması karşısında o yaşta çok güzel bir ders almış ve bu açıklaması dolayısıyla hocayı kutlayıp teşekkür etmişti.
BEN DE İMAMI TUTUKLADIM
1982-86 arası Sarıkamış’ta Sulh Ceza Yargıcıydım. Bir gün bir köylü delikanlı ile babası dolandırıldıkları suçlamasıyla Jandarmaya şikâyette bulunmuşlar. Baba, aynı köyden beğendikleri bir kızı oğluyla evlendirmek istemiş, imama nikâh kıyması için söylemişler, ama gerdek odasında oğlan kızın başını açınca ne görsün! Onun istediği değil, kızın akıl hastası olan ablasıyla evlendirilmiş. Kızı orada bırakıp baba oğul “dolandırıldık” diyerek şikâyetçi olmuşlar. Ancak olayda dolandırıcılık değil o tarihlerde Anayasa Mahkemesince iptal edilmemiş olan başka bir suç vardı. Türk Ceza Kanunu madde 237’de “Evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren kâğıdı görmeden bir evlenme için dini merasim yapanlar” hakkında hapis cezası ön görülmüştü.
O günlerde biraz Arapça Kuran okumasını bilenler, Diyanet’in kadrolu atama yapamayışını fırsat bilerek Köy Camilerinde para karşılığı imamlık yapardı. Kenan Evren’in göz yumduğu, hatta teşvik ettiği bu ortamda böyle sahtekârlar o günlerden başlayarak her yere yayılmışlardır.
Cumhuriyet Savcısının Tutuklanma isteğiyle önüme yolladığı sahtekâr hocaya sordum:
- Devletin onayladığı Nikâh olmadan dini işlem yapılmayacağını biliyor musun?
- “Bilmiyordum hâkim bey”
- Hangi tanıklarla kıydın bu “nikâhı?
- “Çok acele ettikleri için tanık yoktu hakim bey”
- İslamiyet’te akıl hastasının evlenmesine izin var mıdır?
- “Yoktur hâkim bey!”
- Öyleyse ne nikâhı kıydın sen?
- “Bir cahillik ettim hâkim bey!”
Ben de yasaların verdiği yetkiye dayanarak, Türk Ulusu adına verdiğim kararla, topluma ibret olması için, kamu düzenine aykırı davranan sanığı tutuklayarak ertesi gün Ramazan Bayramı olduğundan işleyeceği başkaca suçlardan da halkı korumuş oldum.
Öte yandan sanık olarak önüme gelenlerin bilgilerini tutanağa geçerken neredeyse hepsi evli olduğunu söylüyor ama nüfus kaydında bekâr görünüyordu. 4 çocuğum var diyenin hiçbiri nüfusta görünmüyordu. Bunları hep “yaz kızım yasa dışı evli” diye tutanağa geçirtiyor ve o korkuyla duruşma sonunda üst kattaki Nüfus Müdürlüğüne yollayarak sürekli çıkarılan af kanunlarından yararlanılarak evliliklerinin kayda geçirilmesini sağlıyordum.
Her köyde nikâh kıyma yetkisi olan muhtar olduğu halde cahil bırakılmış halkımız ne hocası olduğu bilinmeyen imam -yani o toplumun lideri- saydıkları rastgele kişilere hiçbir dini kurala uymayan nikâh kıydırıyorlar. Bunları Kaymakamlar, Jandarma Komutanları, öğretmenler, muhtarlar bilmiyor. Benden sonra sadece papatya ayaklarıyla da olsa Semra Özal reklam için toplu nikâhlar düzenledi. Kadınlar nafaka istemek hakkını bilmeden ezilmek bir yana mirasçı da olamıyorlar. Çocuklar nüfusa yazılmadığı için diploma almıyor, askere gitmiyor, oy kullanmıyor, miras almıyor. Çünkü Medeni Kanunla düzenlenmiş haklardan yararlanmak için kadınla erkeğin nüfus kayıtlarına geçecek nitelikte evlenmeleri, bu birleşmeden doğacak çocukların da nüfusa kaydolması gerekir.
Atatürk sonrası yıllarda gelmiş geçmiş tüm iktidarların, bu toplumsal yaranın kanser olmasında kusuru vardır. Bu kusuru düzeltmek için alınacak önlemlerin başka yaralara yol açmaması için iktidar ve muhalefetin el ele vermesi zorunluluk olmuştur.
Şimdi AKP’nin Müftülüklere medeni nikâh kıyma yetkisi vermesinin yarar ve zararlarını bir de bu açıdan düşünmekte yarar görüyorum. Başımdan geçen olaylardan sadece ikisini bu nedenle örnek olarak sundum.
Dilerim insanlarımız duyguları değil akıllarıyla düşünür ve davranırlar.

Av. Ömer Yasa