İstanbul ve Ankara’da öğrencilere saldıran polislerden, Kayseri’de içki satan restoranları ve içki içenleri “fotoğraflarını çekerek fişleyen polisler”den, artık açık havada bile “bir yanında duvar varsa kapalı alan sayılır” diyerek artık açık havada sigara içenlere bile müdahale edecek “sigara polisleri”nden sonra sıra “restoran polisleri”ne geldi.

Kayseri’deki durum yazıldıktan sonra diğer illerden gelen mektuplarda “Anadolu’nun birçok ilinde polisin içki baskısının aynen Kayseri’deki gibi olduğu” yazıyordu. Demokratik olduğu ve dahi “demokrasinin giderek arttığı” iddia edilen ve ayrıca “insanların yaşam tarzlarını garanti altına alması gereken” laik bir ülkede bu baskılar asla kabul edilemez, gel gör ki liberalliği “iktidar şakşakçılığı” haline dönüştüren gazeteci ve akademisyen kesiminde çıt çıkmıyor.

‘ÇOCUKLARI AİLELERİNDEN KORUMA’

Düşünün; aileler yanlarında çocuklarıyla (meyhanede filan değil) bir aile lokantasında akşam yemeği yiyorlar, bazı büyükler bir kadeh şarap almışlar (olur a, bir kutlama veya tercih), kapı açılıyor içeri parkalı, sakallı birileri doluşuyor. Adeta bir baskın havasında içki içilen masalardaki yetişkinlere “çocukların, yanlarında aile büyükleri olsa bile içkili bir restoranda bulunamayacağı” söylenerek anne-babaların nüfus cüzdanları toplanıyor.. Sözüm ona korumaya kalktıkları çocuklar ve tabii herkes şok içinde.

BARO BAŞKANINA KÜSTAHLIK!

Tesadüfen aynı restoranda bulunan Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu parkalılara “ne yaptıklarını, kim olduklarını” soruyor. “Çocuk Şubesi’nden oldukları ve içkili mekanda çocukların bulunamayacağı” cevabını alınca bunu yapamayacaklarını anlatan Feyzioğlu, işleme devam etmeleri üzerine cep telefonuyla olayı görüntülemek isteyince telefonuna el koydukları gibi “itiraz ettiği için onu gözaltına almaya” kalkıyorlar (gel de polis devleti yaratıldı deme!)

Bunun üzerine; kendisi de avukat olan Başkan “Önce avukatımı arayayım, sonra gözaltına alırsınız” diyerek Baro’yu arıyor ve “Avukat Hakları Merkezi’nden 60 avukatın restorana gelmesini”i stiyor. İşte o zaman amir durumundaki polis “şaka yaptıklarını” söylüyor.

BENZERİ SADECE İRAN’DA VAR

Bu olay manşetlik bir skandaldır ama “Obama’nın Wikileaks belgeleriyle ilgili Türkiye’den özrü” gazetelerde manşet olamadığına göre bunun olmasını beklemiyorum. Ankara Baro Başkanı Metin Feyzioğlu “Bütün bataklık kurutuldu, uyuşturucu satılan yerler temizlendi de sıra ‘çocukları ailelerinden korumaya’ mı geldi. Burada yapılan ‘içkili mekana gitme, senin hayatın bu ülkede geçerli değil’ mesajı vermektir. Aileler şikayetçi olursa arkalarındayız” demiş.

Hangi demokratik ülkede böyle bir olay olsa orada bulunan her hukukçunun, hele de baro başkanının vereceği tepkidir bu.. Ama, bu tür “ahlak polisi” müdahaleleri ancak (içki ve sigaraya, nargileye uyuşturucu gözüyle bakan) İran’da, Suudi Arabistan’da görüldüğü için demokratik ülkelerde zaten mümkün değil.

SERAP’I KORUSAYDINIZ!

Bu ülkede adım adım ilerletilen baskı artık açıkça “yaşam tarzlarına, tercihlere müdahale” noktasına geldi, bu nedenle “baskıları görmezden gelen, omuz silken herkesin düşünmesi gereken nokta”dayız. Ortada ne medya, ne de tepki verecek sivil toplum örgütü kalmadığı için her baskının sineye çekildiği öğrenci olaylarında da ortaya çıktı, peki nereye kadar?

Bu soruyu kendinize sorun zira referandumdan sonra artık başvuracağınız bağımsız mahkemeler de yok. Öte yanda kendisinin sorumluluğundaki çocukları şiddetten, tecavüzden koruyamayan (SHÇEK yuvaları, çocuk tecavüzlerine ağır ceza verilmemesi, Adli Tıp rezaletleri ve herşey) dershaneye giden öğrenci Serapı’ Molotof atarak öldüren PKK’lıları affetmeye kalkan , küçücük kızların dedesi yaşındaki erkeklerle para karşılığı evlendirilip çocuk yaşta hamile bırakılmasına seyirci kalan bir devletin “ailesiyle restorana giden çocukları koruma misyonu üstlenmesi” başlı başına skandalın ta kendisidir!

Twitter’da sayfam yok!

Facebook’ta sayfam olmadığını yazmıştım ama Twitter’ı ayrıca yazdım mı hatırlamıyorum. Kızım Yasemin iki gün önce “Twitter’da adıma bir sayfa olduğunu ve referandum öncesinde benim ağzımdan ‘yetmez ama Evet demek istiyorum’ benzeri cümleler yazıldığını yeni gördüğünü” söyleyince gerçekten kızdım.

İşte “alçakça” kelimesi bunun için söylenmiş, daha aşağılık hangi yöntemler kaldı bu ülkede denenmeyen acaba?
Her şeyden önce ben ‘yetmez ama Evet’ gibi kişiliksiz bir sözü hayatta söylemem, ikincisi de en az elli kez ‘aklı başında olan herkesin Hayır demesi gerektiğini’ yazdım. Ama alçaklığın sınırı olmayınca bizim ağzımızdan insanları etkilemeye çalışanlar çıkabiliyor.

Facebook ve Twitter’da sayfam olmadığını, bu tür faaliyetlere zamanımın da olmadığını bilmenizi isterim.