Anayasa Mahkemesi, paslı balyozun üzerine adaletin parlattığı balyozu indirmiştir.
Yüzlerce kişiyi mağdur eden “Balyoz davası”nda “hak ihlâli” tespit eden Yüksek Mahkeme, yeniden yargılanmanın yolunu açmıştır.
Hangi haklar ihlâl edilmişti?
“Adalete erişim”, “Âdil yargılanma hakkı” ve de bunları kapsayan savunma hakkı.
Yargıyı oluşturan üç kurucu unsur: İddia, Savunma ve Hüküm. Bunlardan biri eksikse âdil yargılama yok demektir; iddia makamını savcı, savunmayı avukat (ya da sanığın kendisi) temsil ederken hükmü, Türk Ulusu adına mahkemenin yargıcı verir. 
Balyoz davasında eksik olan neydi? İddia vardı, görüntüde savunma da vardı, evlere şenlik hüküm de… Eksik olan, şeklen gözüken aslen olmayan kuşatılmış, engellenmiş savunmaydı. Sıkıntı savunmada mıydı sâdece, iddianamenin uyduruk delilleri, kanunsuzluğu bilirkişi raporlarıyla sâbit bu hukuksuz delillere dayanarak hüküm kuran mahkemenin yargıçları. Eğer savunma kuşatılıp gözaltına alınmasaydı tüm bu tezgâhlar bir ölçüde önlenebilecekti.
İşte Anayasa Mahkemesi bunu tespit ederek yargılama komedisine son vermiştir.
Peki, bu komediyi sahneye koyanlar, yönetenler ve aktörler cezasız mı kalacak?
Başbakan, önce bu davaların savcısıyım dedi ve hukuk tarihine skandal olarak geçecek bir davaya imza atarak içlerinde Ergenekon ve Balyoz davalarının avukatları da bulunan İstanbul Barosu aleyhine soruşturma ve kovuşturma başlattı.
Sonra da savcılığına soyunduğu davaların kumpas olduğunu itiraf ederek “tevilli ikrar”la suçunu kabul etti. Davanın savcısı havlu atınca yargıda panik başladı… Devletin karanlık tünellerindekileri güvensizlik sardı. Vatandaşımızın hukuk güvenliğini sıfırlayanlar biraz da siz bunalın!
Siyasal iktidar, yargı iktidarı hırsıyla yargının hukuku ve adaleti gerçekleştirmekten çok operasyon aracı olma niteliğini “özel” yetkili mahkemelerde öne çıkardı. Bunun içindir ki, hükûmetin başı bu mahkemelerde savcıların başı olduğunu ahaliye duyurmakta bir beis görmediği gibi, müftehir olduğunu da ihsas ettirdi. Şimdilerde pişmanlık duyar gibisin de, savcısı olduğun davalarda ölenlerin, intihar edenlerin, adalete ulaşamadıkları gibi sağlıklı tedaviye ulaşamayanların, yakınlarının acı ve üzüntülerini sahibine bırakın, bedelini ödemediğiniz pişmanlıklarınızı kendinize saklayın!
Demek ki, kumpasın baş sorumlusu Başbakan, hesap vereceklerin başında gelmektedir.
Gelelim operasyona âlet edilen yargıçlara:
Ülkemizde yargının ulusal ve uluslararası jeopolitiği ve itibarının kazandırılması açısından;
Otoriter, merkeziyetçi, hükümet güdümlü, tek renkli, hiyerarşik görüntü veren yapısının değiştirilmesinin yolunu açabilmesi için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na tarihi bir görev düşmektedir ki, o da sorumlu yargıçların cezalandırılmasıdır.
6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, Kurul’un mahkemelerin bağımsızlığını gözeterek, adalet, tarafsızlık, eşitlik, ehliyet ve liyakat ilkeleri çerçevesinde görev yapacağını belirtmektedir(madde:3/7).
Sayılan ilkeler çerçevesindeki görevleri arasında hâkim ve savcılarla ilgili olarak (madde:4);
* Meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme,
* Disiplin cezası verme,
* Görevden uzaklaştırma 
Bulunmaktadır.
Adalete erişim haklarını engelledikleri, hükme esas teşkil edecek delillendirmede hatalı oldukları Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilen mahkeme mensubu hâkim ve savcıların ve de bu haksız kararı oybirliği ile onaylayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkan ve üyelerinin cezalandırılması adaletin yüceltilmesi açısından elzemdir. 

http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12010270/yargiclar-da-yargilansin/prof-dr-unal-emiroglu