Ak Parti’lilere sorarsanız; ne yani molotof atan, yakan, yıkan, yüzü maskeli teröristler cezalandırılmasın mı? Uyuşturucu belasına karşı tedbir alınmasın mı?

Biz fesadız, yoksa onlar bizi düşündüklerinden, sırf  “iç güvenliğimizi tesis”  için kırıyorlar milletvekillerinin kafalarını... Paket bir yasalaşsın, bütün  “arka sokaklar” dedelerimizin cam-kapı açık uyudukları “huzur sokakları”na dönecek yeniden!

Muhalefete sorarsanız tam tersi; vatandaşı sindirmek, gıkını çıkaramaz hale getirmek iktidarın bütün gayesi!

Meclis TV izleyip takdiri kendi aklımıza bıraksak; tekme, tokat, küfür, tokmak, kan, çığlık, tehdit arası edilebilen birkaç cümleden anlamak zor paketin öngördüğü akıbeti.
Bu böyle olmayacak, en iyisi bir bilene sormak lazım dedik ve İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal’a gittik:

- Hocam, nedir bu işin Türkçesi?

İşte, paket yasalaşırsa evde, yolda, okulda, iş yerinde kendi halimizde yaşayıp giderken dahi  “başımıza gelebilecekler”in küçük bir listesi;  “Yeni Türkiye”ye dair fikir verir belki!

Bir yanımızda kanun kitapları, bir yanımızda Galata’dan tarihi yarımadaya uzanan muhteşem manzara, Ümit Kocasakal’la kafa kafaya verdik ve “İç Güvenlik Paketi”ni sizin için enine boyuna incelik.

“Çek sağa soyun” dönemi

Paketin, 2559 sayılı kanuna  “Ancak, el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması, mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hallerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir...”  ifadelerinin eklenmesini öngören 1. maddesine göre;

- Arabanızla gidiyorsunuz. “Mülki amirin görevlendirdiği” polis kafasına göre “çek bakalım sağa” diyebilecek; “Gel, gel, gel... Çıkar üstündekileri. Soyun.” İtiraz edemeyeceksiniz. Çırılçıplak soyabilecek, keyfine kalmış. Uymak zorundasınız.  “Aç çantanı” diyecek. Çantanızda her şey olabilir. Suç oluşturmayan ama kimsenin görmesini istemediğiniz özel bir eşyanız olabilir; mahrem bir şey... Bu madde Anayasa’ya da aykırı.

Kanundaki  “yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar”  ifadesini  “...koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar” şeklinde değiştiren 2. madde yasalaştığında;

-  Bu “koruma altına almak” nereden çıktı? Bindirecek seni minibüse, “bir yerlere” götürecek. Hukukta “koruma altına alma” diye bir tedbir yok; eşya koruma altına alınır, insan değil. Mevcut sistemde, polis benimle ilgili bir işlem yaptığı anda “derhal savcıya haber vereceksin, hemen bir yakınını veya avukatını aratacaksın” diyor. Benim polise karşı böyle korunmam gerekirken polis beni korumaya alıyor! Kimseye bildirmek yok. Ne olacağı hiç belli değil. Başınıza her şey gelebilir, kaybolur gidersiniz.
  
Kediye ciğer teslimi

Büyük bir güzellik gibi anlattıkları  “Polisin müşteki, mağdur veya tanık ifadelerini, ikamet ettikleri yerlerde veya iş yerlerinde de alabilmesi” maddesinin pratiği şöyle olacak;

- Tak, tak, tak...
- Kim o?
- Polis, ifadenizi almaya geldik!

Korkunç bir şey bu. Eve, iş yerine giren polisin nereye, ne bırakacağını ben nereden bileceğim? Bu madde, hepimizin evine, iş yerine  “üretilmiş delil”  bırakılmasına imkân verecek. Sonra, savunun kendinizi savunabilirseniz, “benim değil, ben koymadım, ilk defa görüyorum”; kim dinler?

2559 sayılı kanunun  “Kendisine veya başkalarına, iş yerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde”  ifadesi eklenmesini öngören

4. madde yasalaştığında;

- Polis isterse adam öldürebilecek. Polise, yargısız infaz imkânı sunuyor. “Teşebbüs”ü kim belirleyecek? Polis. Çok tehlikeli bir şey. Polise  “doğrudan silah kullanma”  yetkisi getiriyorlar.


Vali ve kaymakamlara “savcı” yetkisi verilecek

Bir ” tehlikeli “ madde daha... Paketin polise ” kırk sekiz saate kadar gözaltı “ yetkisi veren 13. maddesi yasalaştığı takdirde;

- Diyelim parkta dolaşıyorsunuz... Polis yanınıza gelip  “Yürü, gözaltına alıyoruz” diyebilecek. İstediğin kadar  “Abi, ben bir şey yapmadım” de... Üstelik avukata başvurup başvuramayacağın da belli değil. O 48 saatte başınıza neler gelebilir, orasını siz düşünün.  Önümüzde seçim var; siyasi partileri de uyarıyorum. Mesela mülki amir emir verir, özel yetkili polis sandık kurulundaki görevlinizi gözaltına alır, temsilciniz kalmaz!
48 saat gözaltı

Denizli’de bir meslektaşımız tutanağa aktarmış “sen dur bu paket çıksın o zaman görüşeceğiz...” diyor polis. Diyorlar ki yargı denetimine açık; iş işten geçtikten, sen o 48 saatte her türlü kötü muameleyi gördükten sonra yargı devreye girse ne olacak? Tekrar uyarıyorum, hayatını kaybedenler, sakat kalanlar olacak bu maddelerle!
İl İdaresi Kanunu’na eklenen  ” Vali, lüzumu halinde, kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması hususunda doğrudan emirler verebilir... “ ifadesi yasalaştığında;

- Vali ve kaymakamlar başsavcı haline getirilecek. Kanunda mülki amirlerin tedbir alma yetkisi zaten var. Bu maddeyle soruşturma yetkisine kavuşacak. Mesela 17-15 Aralık gibi bir operasyon “valiye haber vermeden” yapılamayacak. Siyasi iktidara yakın birine suç isnadı yapıldığında, iktidar kontrolü altındaki vali  “o davanın savcısı” olabilecek. Dosya kolayca kapatılacak. Peki suç işlendiğinde kime haber vereceğiz?

Kaotik bir durum oluşacak. Aynı anda soruşturmaya başlarlarsa hangisi üstün olacak vali mi, savcı mı? Hiç kimse kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz. Anayasa, yargı yetkisini bağımsız mahkemelere vermiş. Benden hak ve özgürlüklerimi kendi vatandaşına  “gavat” diyen valilere, kendi meslektaşına “sık ulan sık” diye şiddet uygulayan polise mi emanet etmemi bekliyorsunuz?

Bu yasa tasarısına önce vali-kaymakam ve polisin karşı çıkması lazım.  Kağıt üstünde bile olsa hâkim ve savcı dediğiniz kişinin Anayasa’dan kaynaklanan bir teminatı var. HSYK var. Vali ve kaymakamın böyle bir teminatı da yok. Polisi söylemiyorum bile. Polisi ateşe atıyorlar. Yurttaşla karşı karşıya getiriyorlar. Kapağı kapalı tencere kaynar, kaynar, kaynar en sonunda patlar; ne olacağını kendileri bile tahayyül edemez! Olacak her türlü olaydan, akacak her türlü kandan tamamen siyasi iktidar ve bu pakete oy veren milletvekilleri hukuken de siyaseten de sorumlu olur.

AYM gündeme almalı

Kocasakal’ın “kalıcı sıkıyönetim kanunu” diye adlandırdığı paketle ilgili bir uyarısı da “jandarmanın hükümete bağlanması”na dair. Jandarmanın özlük işlerini siyasileşmiş mülki amirlerin inisiyatifine bırakmak Türkiye Cumhuriyeti’ni tam olarak bir “parti devleti”ne dönüştürmenin tescilidir. Nazilerin yaptığının aynı. Bu saatten sonra ülkenin kaderi Anayasa Mahkemesi’nin ellerindedir. AYM’nin bu paketi “yaşam hakkının tehlikeye girdiği ahvali göz önünde bulundurarak” derhal gündemine alması gerekir. Yapmazsa tarihe çok kötü geçer.

Polisten “Boya”lı fişleme

Polisin müdahale şeklini tanımlarken  “basınçlı”  ibaresine  “ve/veya boyalı”  ibaresini ekleyen maddeye göre;

- Bir toplantıya katıldınız veya katılmadınız da tesadüfen oradan geçiyorsunuz, polis şakırt diye boyalı suyu fışkırtabilecek üzerinize. Üstelik iki-üç gün çıkmayan bir boya. Hukuk devletinde ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi vardır. Bu maddeyle ortadan kalkıyor, yolda yürürken bir anda boyaya boğulabilirsiniz. Paketin 5. ve 6. maddelerinde, polis ve jandarmaya verilen  “önleme dinlemesi” yetkisi yeniden düzenlendiğinde;

- 80 milyonu bir kişinin kararıyla dinleyebilecekler! Hakim kararı/polis amirinin yazılı emriyle bile bu uygulama suistimal edilmişken şimdi 80 milyon insan hakkında karar Ankara Ağır Ceza Mahkemesi üyesi bir tek hakime bırakılıyor. O hakim, Facebook’tan Cumhurbaşkanı’na hayranlığını belirten hakimlerden biriyse mesela, yandı gülüm keten helva.

Niyete ceza

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na  “havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil” ve “zincir” ibaresinden sonra gelmek üzere “demir bilye ve sapan” ibaresi eklenmesi “ şeklindeki 7. maddeyle;

- Masum vatandaş mağdur olacak. Kanunda molotof zaten suç, zaten silah. Hatta Yargıtay saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile makas, levye, pense, demir çubuk, kırık şişe, su borusu, bardak, cam kırığı bunların hepsini silah sayıyor suçta kullandığınızda. Sapan ve bilye de böyle. Polise atarsanız suç. Sapanı siz sadece cebinizde bulundurursanız niye suç olsun? Belki kuş vuracaksınız. Burada niyeti cezalandıracaklar.

Beni de çekin

Bunun hemen devamında paketin 8. maddesinde yer alan “kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen kapatanlar”ın cezalandırılmasını öngören ve kamuoyundan da destek gören düzenleme var;

- Ben bir yürüyüşe katıldım, işverenim görsün istemiyorum, komşum görsün istemiyorum

- Bizim sistemimizde insan kendi kendini ihbar etmek zorunda değil, Anayasa’nın 38. maddesinde kendini lekelememe hakkın var- yüzümü sakladım, neden suç olsun? Mecbur muyum polise “Ben de buradayım, beni de çek” demeye? Bu maddeyle sadece yüzünü kapatmayı 2 yıl 6 aydan 4 yıla kadar cezalandırarak indirim uygulansa bile ertelenemez hale getirecekler ve çok insanı  cezaevine gönderecekler.


Yeniçağ