Hukuk tarihinin temel taşlarını oluşturan Hitit Hukuku ile ilgili bilinmeyenleri, "Hitit Hukuku: Belleklerdeki 'Kayıp'" kitabının yazarı Avukat Erdal Doğan'la konuştuk. Doğan, yaptığı araştırmaları sonucunda devletler hukukunu oluşturan ilk yazılı antlaşmanın Hititler tarafından yapıldığını söyledi. İşte o söyleşi...
- Hem bir giriş olması, hem de bilinmeyenleri görebilmemiz açısından genel itibariyle Hitit Hukukundan ve kaleminizden çıkmış olan “Hitit Hukuku: Belleklerdeki ‘Kayıp’” kitabından bahseder misiniz?

Hitit Hukuku ile ilgili çalışma yapmamın amacı her şeyden önce “hak” kavramını sorgulamak, özellikle modern hukuktaki, standardize edilmiş hakların geçmişini ve nedenlerini araştırmaktı. Çünkü bu konu ile ilgili insan hakları alanında tolumlar için modern hak düzenlemelerinin, amaç açısından hukukçulara ve sistemlere pek heyecan vermediğini düşünüyordum. Bunun nedeni de hakların bu kadar standardize edilmiş, sınırlandırılmış ve belli bir gelişim çizgisine konulmuş olmasıydı. Beni bu araştırmaya iten sebeplerden biri de konu ile ilgili insan hakları gelişiminin hep Batıya endekslenmiş olmasıydı.

Mesela ilk insan hakları metninin Magna Carta olarak belirtilmesi veya yurttaşlık hukuku ile ilgili ilk metinlerin 1789 Fransa, Aydınlanma Devriminden sonra oluşması, ondan önceki anayasalar, Amerikan Anayasasının örnek olarak gösterilmesi, ben bunun yetersiz olduğunu ve bu konu ile ilgili bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu konuda hukuka resmi bir tarih örüldüğünü, hak arayışında olan toplumlar için bir resmi tarih oluşturulduğunu düşünmekteydim. Yaşadığımız topraklarda çok önemli uygarlıklar kurulmuş ve uygarlıkların araştırılması açısından böyle bir çalışma gerçekleştirdim.

Bu konuda beni sıçramaya iten ve bana veri veren hususlardan bir tanesi, 3-4 bin yıl öncesinden Anadolu’da kadının özgür bir halde iş yaşamında olması, ticaret yapıyor olması, hatta 3-4 kadının bir araya gelip işletmeler kurmuş olması oldu. Bunun yanı sıra beni, sanatta ve toplumsal diğer alanlarda ulaşmış olduğu seviye başka bir toplumsal hukuku da geliştirmiş olduğu düşüncesine itti. İnsan Hakları üzerine yüksek lisans yaptığım sırada modern hukuku eleştirmek açısından Hitit Hukuku üzerinden araştırmalar yapmaya başladım.

Bu konuya başlarken de Hitit Hukuku adına bir bilgim yoktu, deyim yerindeyse balıklama atlamış oldum konuya. Bu konu ile ilgili hukukçularımız da yüzde 99,9 bir bilgi sahibi değildi. Sümer ve Asur yasalarını biliyorduk ve çok sert, insancıl olmayan yasalar olarak bilirdik. Halbuki araştırıldığında bu yasaların bile daha sonra ki Roma ve diğer hukuk sitemlerinden daha insani olduğunu görmüş olduk.

İlk olarak kitap ve kaynak araştırmasına gittim ve bir sahafta Hitit Yasaları diye bir kaynakla karşılaştım ve gördüğüm an çok şaşırdım. 100’er maddeden oluşan her birisi medeni hukuku ilgilendiren bir yasa metni ve incelerken, “bundan bir değil, beş-on tane tez çıkar” dedim.

Daha sonra Hititlerin Yasalarına dair farklı metinlere de ulaştım. Mesela kralların talimatnameleri, kralların bu konudaki davranış biçimleri, bunların her birisi yasadır zaten, her birisi düzenleyici bir yasa olarak hukuk işlevi görür zaten ve kral öldükten sonra Tanrısal bir statüye erdiğine inanıldığı için o talimatnameler daha büyük önem kazanıyor.

Her bir husus, hukuk düzeni açısından yeni bir hukuk metnine dönüşüyor. Bundan başka dünya devletler hukukunu oluşturan ilk yazılı antlaşmayı Hititlerin yaptığını gördüm. Herkes Kadeş Antlaşmasını bilir, dünyadaki ilk yazılı antlaşma olarak bilinir (orijinali İstanbul Arkeoloji Müzesindedir). Bu metni inceledim, ayrıca bundan önce başka anlaşma metinleri olduğunu, yani ilk Kadeş Antlaşmasının olmadığını gördüm. Araştırdıkça hukuk alanında birçok metin olduğunu ve birçok anlaşmalar yapıldığını gördüm. Beni bile şaşırtan felsefi yaklaşımlar olduğunu gördüm.

- Avrupa ülkeleriyle birlikte Türkiye’nin de uyguladığı hukuk sistemini Roma Hukuk Sistemi olarak biliyoruz. Roma Hukuku ve Hitit Hukukunu kıyaslayacak olursak neler söylersiniz?

Bizim hukuk sistemimiz Roma Hukuk sistemi üzerine kurulu. Dünya üzerindeki birçok hukuk sitemi Roma Hukukundan etkilenmiştir. Kıta Avrupa Hukuk Sistemi de Roma Hukuku üzerine inşa edilmiştir. Roma Hukuku bizim bugünkü Modern Hukukunda temel taşıdır, hem felsefi anlamda, hem ideolojik anlamda. Bu nedenle Modern Hukuku sorgularken Roma Hukukuna da değinmek lazım, çünkü Roma Hukukunun felsefesi şudur; bir devlet sistemi var krallık veya imparatorluk şeklinde o sistem modern devlete dönüştüğünde simgesel olarak devamlılıkları oluyor devlet içerisinde, burada bir düzenin korunduğunu, hiyerarşik ve cinsiyetçi bir yapının korunduğunu görebiliyorsunuz.

O açıdan Roma Hukuku, hatta bizim hukuk sistemimiz cinsiyetçidir, sınıfsaldır, hiyerarşiktir ve aynı zamanda devleti korur, devleti kutsal kabul eder ve bunu yaparken idarecilerini dokunulmaz kılar ve şeffaf olmayan bir sistem uygulanır. Onun ötesinde de şiddeti ve saldırganlığı ön plana çıkartır, yani devletlerarası bir savaş sırasında, diğer
devlet yok olana kadar savaşmaya devam eder.

Fakat Hititlerin mevzuatlarına baktığımızda onlarda böyle olmadığını görüyoruz. Kendisi içinde yine sınıfsal, yine cinsiyetçi bir yaklaşımı var ama olabildiğince o dönem içerisinde azaltılan bir girişim olduğunu görüyoruz.

Mesela, Amerika'nın bazı eyaletlerinde idam cezası hala uygulanmaya devam ediyor. Türkiye'de dahil birçok Avrupa ülkesinde de yakın zamana kadar idam cezası uygulanıyordu. Hititlerde çok istisnai suçlar dışında idam cezaları kaldırılmış, “kısasa kısas” hukukundan vazgeçilmiş.

Yeni bir ceza usulü geliştiriyorlar, suçtan arınma açısından pişmanlık duygusunu önde tutuyor ve buna uygun olarak tazminatı öngörüyor, parası yoksa zarar verilen kişiye hizmet etmeyi öngörüyor. Bunu yaparken toplumsal barışı sağlama amacını güdüyor.

Bunu devletlerarası savaş anlatmalarında da görüyoruz, yani öyle bir anlaşma yapıyorlar ki sanki kazanan taraf değil de karşı tarafla eşitmiş gibi davranıyor. O halkı işgal etmekten çok onun özerkliğini ve inanç sistemini korumak, bunu yaparken de kendi idari kadrosunu onların başında tutma politikasını uyguluyor. Bu durum doğru bir şekilde anlaşılmadığı için Mısır’la Hititlerin arasında yaşanmış olan savaşta sanki kazanan Mısırlılarmış gibi görünüyor. Hatta Ramses o dönem kazanan tarafmış gibi hiyeroglif resimler çizdiriyor. Garip bir şekilde Hititlerin Anadolu’da sahiplerinin olmadığını görüyoruz ve dünyada devlet olarak bunu götüremediğimizi görüyoruz.

İlk anayasa metnini yine Hititlerde görmek mümkün… Telipinu Fermanında idarecilerin nasıl seçileceğini ve idarecinin seçilmesi ile birlikte nasıl yönetileceğini, yönetim organlarını görüyoruz. Meclislerinde kralın bile yargılandığını, hatta cezalandırıldığını yine Hititlerde görmek mümkün. Aile hukuku ile ilgili olarak kadınların korunduğunu, mal paylaşımlarının yapıldığını, boşanma hakkının var olduğunu görüyoruz. Ayrıca Hititler, Romalılardan bin beş yüz yıl önceki bir uygarlık olmasına rağmen köle olarak adlandırılan sınıfa çeşitli haklar tanımış.

Şöyle ki normal sınıftaki bir vatandaş köle sınıfından birine herhangi bir haksızlık yaparsa bu konu mahkemeye taşınabiliyor. Ayrıca köle sınıfındaki kişiler özgür kadınlarla evlenebiliyor ve kendi özgürlüğünü bu şekilde ilan edebiliyor. Bu durum 2 bin yıl sonra gelecek olan Roma Hukuki ile kıyaslandığında, kölelerin eşya hukukunda yer aldığını görüyoruz. Hiçbir insani haklara sahip değiller. Evlenmeleri yasak, evlenmişlerse bu evlilik sayılmıyor ve eğer çocukları varsa ürün olarak kabul ediliyor. Mezarları bile yok, öldükleri zaman çöpe atılıyorlar. Kadınların yurttaşlık hakkı yok, hatta erkek çocuklar bile babaları yaşadığı müddetçe Roma vatandaşı sayılmazlar. Böyle bir ataerkil, sınıfsal, cinsiyetçi, ayrımcı bir sistem uygulanıyor.

Ceza hukuku anlayışında Romalılar Hititlerden çok farklı tabi. Bu durum daha çok kapital, sömürgeci mantığa yakın. Romalılar gittikleri yerlerde kendi kültürlerini ve siyasetlerini dayatarak işgal ederler ve kendilerini savaş galibi kabul ederler. Hititlerde ise kral talimatnamelerinde şunu görüyoruz, kendi hukukları daha iyiyse öncelik olarak onun uygulanmasını öngörüyor.

İnsan hakları hukuku Roma ile başlamıyor, dünya tarihinin de tarihçesi 2 bin yıl öncesinden başlamıyor, hukuk, felsefe, siyaset 2 bin yıllık bir sürece sığdırılamaz. Yalnızca hukuk değil birçok alanda da farklı insancıl-doğacı gelişmeleri Hititlerde görebiliyoruz. O döneme ait mahkeme tutanaklarına bakıldığında kişiye sınırsız savunma hakkı verilmiş.

Yine modern hukukla kıyaslayacağımız ve günümüzde göremediğimiz bir diğer husus, sahipsiz hayvanların ve doğanın hukuk güvencesi altına alındığını ve bunlardan birine zarar veren kişilerin cezalandırıldığını görüyoruz. Faili meçhul cinayetlerin failleri ortaya çıkarılmamışsa bu konuyla ilgili belli bir alan çiziliyor ve bu alan içerisinde yaşayan kişiler mağdurun zararını gidermekle sorumlu tutuluyor.

- Hitit Hukukundan günümüz modern hukuka uyarlanması gerektiğini düşündüğünüz veya genel itibariyle Türkiye’de uygulanan hukuk sisteminde değişmesi gerektiğini düşündüğünüz noktalar var mı?

Bazı yasa metinleri doğrudan uygulanabilir halde ama çoğu kendi dönemi içerisinde çıkarılmış yasalar. Hititler çok zorunlu olmadıkları taktirde yeni yasa metinleri çıkartmamışlar ve kendi aralarındaki problemleri hukuk metinlerine bağlı kalmadan çözmüşler. Burada önemli olarak gördüğümüz husus şu, Hititler bize felsefe ve siyaset olarak insanlık tarihinin 4 bin yıl önce daha çok parlak olduğunu, medeni ve “modern” olduğunu gösteriyor. İnsanlık tarihi Hititlerden 2 bin yıl sonra karanlığa çöküyor, o karanlıktan biz sıfır milat oluşturmuşuz, adım adım gelişiyoruz. Bu konuda Amerikan Anayasası hazırlanmış ama kölelere yer verilmemiş.

“Devletlere vizyon kazandırmak için önemli” 

Okullarda Roma Hukukunun yanında Hitit Hukukunu, Sümerleri ve Asurları da okutmak gerekiyor. Karşılaştırma yapmak lazım çünkü bunlar sözlü hukuk değil, yazılı hukuk, içtihatları var dolayısıyla araştırma yapmak için de oldukça müsait. Gelecek nesillerin ufkunu açmak ve devletlere vizyon kazandırmak açısından oldukça önemli.

Bizim kaderimiz bu değil, biz bu karanlıktan çıkma yollarını buluruz. Böyle gelmiş böyle gider mantığından kurtulmak lazım.

Siyasilerin, hukukçuların ve akademisyenlerin silkelenmesi gerektiğini ve daha insancıl bir dünya oluşturmanın zor olmadığını gösteriyor. Mesela Hititler için “Bin tanrılı halk” deniliyor. Çünkü birçok halkı bir arada tutabiliyor ve o kişilerin haklarına saygılı davranıyor, savaştan çok barış dilini kullanıyor.
Ben bilimin de insanlık tarihini kapsayan verilerin kullanılması açısından geri kaldığını düşünüyorum. Kendimizi tüketiyoruz, dünya resmi hukuk tarihi içerisinde yer alarak insanlığımızı da geleceğimizi de karartıyoruz aslında.

“Hukukun yokluğu insanlığımızdan götürür”

Bu araştırma verilerine baktığımız zaman Türkiye’nin nasıl bir karanlık içerisinde olduğunu görüyoruz. Farklı kimliklerin yaşadığı bir ülkede yaşıyoruz. Bunun büyük bir zenginlik olduğunu ve bir arada yaşayabilme hukukunu oluşturarak, bu konuda idarenin kendi içerisindeki “devletli” anlayışı dokunulmazlık alanını yok etmesi, hesap verebilir hale gelmesi, yolsuzluktan tutun, daha birçok sistemini değiştirmesi gerekiyor. Çünkü üzerinde yaşadığımız toprakların geçmişi çok önemli bir mirasın izlerini taşıyor. Hititlerin yönetim sistemi muazzam bir birikim veriyor ve bunu geliştirerek hukuk fakültelerinde ve diğer bilim dallarında bu konuyla ilgili çalışmalar yapılması gerekiyor. Çünkü hukuk gün geçtikçe askıya alınıyor ve siyasi iktidarın aparatı haline getiriliyor. Hukuk yaşam kadar önemlidir. Havanın varlığını hissetmeyiz ama yokluğunu çok acı bir şekilde hissederiz. Hukukta öyle bir şey… Yokluğu insanlığımızdan götürür.

Sinem Sena AYDIN / HUKUK AJANSI