Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye, en çok cezayı 'adil yargılama'da alıyor...

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM), Türkiye hakkında verilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ihlallerinin sıralamasında adil yargılama hakkı birinci sırada geliyor. 1959-2012 tarihleri arasında Türkiye hakkında 2 bin 870 karar verildi. AİHM önünde bekleyen derdest başvuru sayısı bakımından Türkiye Rusya'dan sonra ikinci sırada bulunuyor.”

Bu durumun nedeni mevcut yasalar mı? Asla değil..   Türkiye’de adil yargılanma hakkının sistemli bir şekilde ihlalinin temel nedeni yargılayanların yanlış zihniyetidir.

Hukuk anlayışının ilkesiz olduğu yerde adil yargılanma tesadüfe kalır.. Modern ceza hukuku çağdaş medeniyetten ayrı düşünülemez..  Orta çağ zihniyeti ile çağdaş yargı olmaz.. Modern ceza hukukunun prensipleri vardır. Bu prensipleri özümsemeyen, içselleştiremeyen yargıçların adil yargılama yapmaları mümkün değildir.

Ergenekon ve Balyoz Davaları

Başta İstanbul Barosu, hukukçular, aydınlar Silivri yargılamalarında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini yüksek sesle söylüyorlar. Burada temel hata adil yargılanma hakkı Silivri’de ihlal edildiği zaman seslerin yükselmesi, Çağlayan’da ihlal edildiği zaman susmaktır.

Yargıda ortaçağ ceza anlayışı yer yer hakimdir.. Bir Özel Yetkili Ağır Ceza mahkemesi  tefecilik suçunu suç örgütüne sokuyorsa burada keyfilikten  çok ilkesizlik hakimdir.. Tefeciliği suç örgütüne soktuğunuz takdirde vergi suçu işleyen bütün şirketleri suç örgütü olarak görebilirsiniz.. Tefeci ve yanında çalışanlar suç örgütü oluyorsa, Türkiye'deki şirketlerin en az yarısı suç örgütüdür.. Bugün bu tür hükümler  bu mahkemelerde verilirken barolar ve hukukçular susuyor, Silivri’de seçkinler yargılanırken seslerini yükseltirlerse etkinlikleri sınırlı kalır ve sonuç alamazlar..

Hakimlerin vicdani kanaatleri

Hiçbir somut delil yokken, fail ile fiil, suç ile fail arasında hiçbir somut bağlantı yokken, sadece katılanın soyut beyanları ile  bir kimse yağma suçundan vicdani kanaatle mahküm ediliyorsa orada adil yargılanmayı ara ki bulasın..

İşte barolar sıradan insanların uğradıkları bu haksızlıklarda sessiz kalıp seçkinlerin davalarında seslerini yükseltirlerse etkili olamazlar..

Ergenekon ve Balyoz davalarında adil yargılanma

Yargıtay 9. Ceza Dairesi E. 2009/11204, K. 2010/855, T. 25.1.2010 kararında “Anayasal Düzeni Zorla Değiştirmeye Teşebbüs - Fail Tarafından Bu Amaçla Silahlı Örgüt Kurulmasının Yeterli Olmadığı - Örgütün Cebir ve Şiddet İçeren ve Ağır Suç Teşkil Eden İcra Hareketlerine Girişmiş Olması da Gerektiği” demektedir.

Yargıtay’ın bu kararına göre suçun oluşması için Cebir ve Şiddet İçeren ve Ağır Suç Teşkil Eden İcra Hareketlerinin fail tarafından başlatılmış olması gerekir.  Plan ve düşünce aşamasında Anayasal Düzeni Zorla  Değiştirmeye teşebbüs suçu oluşmaz..

Şimdi hukuk zihniyeti ortaçağ ceza hukuku anlayışına takılıp kalmışsa, hukuk muhalifleri yok etmeyi ilke edinen,  otoriteye tabi, kul zihniyeti ile hareket ediyorsa  siz rüyaları bile Anayasal Düzeni  Zorla değiştirmeye teşebbüs suçuna sokabilirsiniz..

Yargıda sorun bir eğitim sorunundan daha çok bir zihniyet sorunudur. Bu ilkel zihniyet hukukun bütün alanlarında sürgit devam etmektedir.

Rahmi Ofluoğlu