Pek çok avukat arkadaşım, takip ettikleri davalara ilişkin dosyalardan veya kararlardan örnekleri bana iletirler. Bu örnekler üzerinde çeşitli tartışmalar yaparız, kitaplar karıştırır, bazen olması gereken hukuku, bazen dilekçenin daha iyi yazılıp yazılamayacağını araştırırız. Hem bende bu yolla, kendimce bir hukuki örnekler arşivi oluşturmaya çalışırım. 

Bu şekilde elime geçen iki çok eski dosyadan söz edeceğim. Bu davalardan birincisi vergi hukukuna ilişkin bir örtülü kazanç dağıtımı davası idi. İnceleme elemanı bulduğu bazı emsallerle şirketin işlemlerini kusurlandırmıştı. Avukat arkadaşımda dava dilekçesinde, seçilen emsallerin yanlışlığını, olaya uygun olmadığını iddia etmişti. İdare bu davadaki cevap dilekçesinde, inceleme elemanının dahi söylemediği bir savda bulundu ve örtülü kazanç dağıtılan şirketin zararlı olduğunu, bu nedenle örtülü kazanç dağıtımının sübjektif unsurunun gerçekleşmiş olduğunu iddia etti. Oysa bu yanlıştı. Avukat arkadaşım, bu konuya dava dilekçesinde hiç değinmemişti. Çünkü inceleme elemanının böyle bir iddiası, raporunda bu konuda bir açıklaması yoktu. Neyse ki, avukat arkadaşım, bu savın geçerli olmadığını, beyanname ekinde vergi idaresine sunulmuş bilançoları da ekleyerek “cevaba cevap dilekçesinde” söyledi. Bunu söylemeseydi, belki de davayı kaybedecekti. Çünkü bu sav, vergi mahkemesi yargıcının gözünde bir şüphe uyandıracaktı. 

Bir başka dava dosyasını da idare hukuku davalarına giren bir avukat arkadaşımın bürosunda görmüştüm. Arkadaşım, bir hafta boyunca işe mazeretsiz gelmediği savı ile hakkında disiplin cezası verilen bir memuru savunuyordu. Avukatın iddiasına göre, tabii hastane raporlarına da dayalı olarak, memur geçirdiği bir kaza sonucu idareyi haberdar edemeyecek şekilde bu bir haftayı hastanede geçirmişti. Ancak idare, davaya cevap dilekçesinde söz konusu memurun zaten geçimsiz ve işe geç gelmeyi adet edinmiş bir memur olduğunu ileri sürmüştü. Avukat arkadaşım, bu savın geçersizliğini idarenin imza föylerine dayalı olarak “cevaba cevap dilekçesinde” çürüttü. Eğer bunu yapmasaydı belki de davayı kaybedecekti. Çünkü idarenin verilen cezanın sebebi ile ilgisi olmayan bu savı, hiç şüphesiz idare mahkemesi yargıcının gözünde davalı ile ilgili bir olumsuz hava yaratma amaçlıydı. Bu örneklerde idareyi eleştiriyorum sanmayın. Tabii ki idare de davanın bir tarafı olarak davayı kazanmak için elinden geleni yapacaktır. Burada iş, idarenin dilekçesine cevap verecek olana düşmektedir. Bu nedenle zaman zaman davayı, dava dilekçesi kadar, “cevaba cevap dilekçesi”de kazandırır. Cevaba cevap dilekçesi, savunma hakkı için son derece önemlidir. 

Hatta, idari işlemin yeterince gerekçelendirilmediği veya dayanaklarının davacıya sunulmadığı hallerde bazen davacılar, davalının cevap hakkından sonra ek açıklamalarda bulunma haklarını saklı tutarak dava açabilmektedirler. Bu tür uygulamalara özellikle vergi davalarında sık rastlanılmaktadır. 

Bu dediklerim, sadece idari yargı için değil, adli yargı için de geçerlidir. Davacının dava dilekçesine davalının (idari yargıda idarenin) verdiği cevaba (savunmaya) karşı, davacının vereceği “cevaba cevap dilekçesi” (replik dilekçesi) ve buna karşı davalının da (idari yargıda idarenin) vereceği “cevaba cevaba cevap dilekçesi” (düplik dilekçesi) adil bir yargılamada savunma hakkının tam olarak kullanılması ve yargıcın adli gerçeğe ulaşması açısından son derece önemlidir. Çünkü bu dilekçeler yargıcın düşünce sisteminde davanın tüm yönleri ile oluşturulmasına hizmet eder. Zaten bu yüzden replik-düplik aşaması, dava dilekçesi ve cevabın dışında tarafl arın birer kez daha dilekçeleşmesi, hem İdari Yargılama Usulü Kanununda hem de Hukuk Muhakemeleri Kanununda özel olarak düzenlenmiştir. 

Ancak Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan ve çeşitli kurum veya kuruluşlara görüş bildirmeleri için gönderilen “İdari Yargıda İş Yükünün Azaltılması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı”nda tarafl arın bu ikinci cevaplaşma hakkı, bir başka deyişle yargılamada replik-düplik aşaması kaldırılmaktadır. Bu kaldırmanın gerekçesi ise taslak metinde, replik-düplik aşamasının dosyaların tekemmülünü geciktirmesi, idari yargıda yargıcın zaten re’sen araştırma ilkesi gereği her türlü araştırmayı yapacak olması, böylece dosyaların daha erken sonuçlandırılacağı şeklinde açıklanmıştır. Ancak bu gerekçeler, tarafl arın hakları veya savunma hakkı açısından önem taşıyan replik-düplik aşamasının kaldırılması için geçerli gerekçeler değildir. Bu aşamanın kaldırılması, taraf savlarının daha yüzeysel olarak sunulması ve bazen de tarafl arın haksız ithamlarla karşılaşması sonucunu doğuracaktır. Ayrıca tasarı taslağında, yargıç gerekli görürse cevap dilekçesini davacıya tebliğ ederek cevap vermesini isteyebilir şeklindeki düzenleme ise, tarafl arın savunma haklarının yargıcın takdirine terk edilmesi anlamını taşımaktadır. 

Adalet Bakanlığı’nın tasarı taslağındaki bu yöndeki düzenlemesinden, yargılamaların sıhhati açısından vazgeçmesi bence daha yerinde olacaktır. Zira yargılamanın hızı kadar, yargılamanın adilliği de önemlidir.

Dünya