Şöyle demişim:

"Katalog suçları" arasında yer alan "Müstehcenlik" suçunun TCK'da nasıl tarif edildiğini unutmuşum... Üşenmeyip bu suçun TCK'da nasıl tarif edildiğine de baktım. Çok tuhaf doğrusu. TCK'nın "Müstehcenlik" başlıklı 226. maddesi "Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sesleri içeren cümleler veren kişi..." diye (1. Fıkra "a" bendi) başlıyor ve devam ediyor. Çok tuhaf, çünkü madde "müstehcenlik"in ne olduğu, nasıl tarif edilmesi gerektiği hususunda tek bir bilgi vermiyor! Olacak iş değildir bu. Kanunda tarif edilmeyen bir eylemin suç teşkil edip etmediğine nasıl karar vereceksiniz?

TCK'nın bu maddesinde karşımıza çıkan ikinci "tuhaflık" da "çocuk pornosu" olarak özetleyebileceğimiz suç için öngörülen cezada ne kadar cimri davranıldığıydı. Söz konusu suça ilişkin kesilecek ceza şöyle kararlaştırılmıştı:

"Müstehcen görüntü, yazı ve sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları kullanan kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır."

Bu konuya ilişkin olarak da şu soruyu sormuşum:

"Çocuk pornosu" üretimi cezasının hepsi bu kadar mı?

Üstelik bu suç İnfaz Kanunu'nda "Koşullu salıverilme" uygulamasının dışında da bırakılmamış. Yani "çocuk pornosu" üreten bir kişi de "Koşullu salıverilme" düzenlemesine göre cezasının üçte ikisini çektikten sonra salıverilebiliyor... Maddede önümüze gelen şu "anlayış" ise gerçekten ürkütücüydü: "Suçun sonunda mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur."

Bu fasla ilişkin olarak da "Şaka gibi" bir şey gerçekten" deyip şöyle devam etmişim: "Çünkü, cinsel istismar mağduru bir çocuğun 'beden ve ruh sağlığı'nın 'bozulmamış' olabileceğini de öngören bir fıkra değil mi bu?"

Bu hatırlatmayı geçenlerde gazetelerde yer alan bir habere giriş kabilinden yaptım. Söz konusu haber konuya şöyle giriyordu:

"Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) müstehcenlik suçunu düzenleyen 226/2. fıkrasında 'Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden kişi altı aydan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır' hükmü var. Aynı maddenin 4. fıkrasında ise sapıkça görüntülerin yayınlanması ve hatta bulundurulması cezalandırılıyor. Fıkrada, 'Şiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri üreten, ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, başkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır' deniliyor."

Peki bu durumda TCK 226/4'de sözü edilen "doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlar"dan ne anlaşılması gerekiyor? Bu boşluğu doldurmak için Yargıtay araya giriyor ve "Anal, oral, grup seksi, lezbiyen, homoseksüel ilişki, ensest"in "doğal olmayan ilişki" olduğu yolunda hüküm kuruyor. Yargıtay'ın bu karara varırken şu ayrımı yaptığını da öğreniyoruz haberden: "Yargıtay kaynakları, 'Burada cezalandırılan ilişki yaşayan insanlar değildir. Yargı, insanların özel hayat kapsamında olan eşcinsel ilişkiyi suç saymıyor. Kanunda bulundurma suç saydığından bu tür ilişkilerin yer aldığı ses, görüntü, yazı gibi materyalleri bulunduranlar ceza alabiliyor. Kararımız, sadece bulundurma değil müstehcen CD satışı yapan sanığa dönüktür' dediler."

Görüyorsunuz, işler yine karıştı... Karışmasa şaşardık zaten, çünkü her şeyden önce ortada daha "Müstehcenlik" tanımını yapmadan ceza kesmeye başlamış bir TCK'mız var. Dolayısıyla maddeye yine düşünülmeden sokuşturulmuş olan "doğal olmayan ilişki" konusunun içinden çıkmak da kolay olmuyor.

Ancak ne mutlu bize ki konuyu-sorunu bize olması gerektiği gibi açıklayan ceza hukukçularımız var. İstanbul Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Adem Sözüer gibi. Sözüer, Yargıtay kararını şöyle eleştiriyor:

"Maddenin yasaklamak istediği müstehcenlik, 'Çocukların korunması' amaçlıdır. Yetişkinlerin müstehcen ürünleri alması, izlemesi serbesttir. Ancak bir aşağılama ve şiddet içermesi durumunda yasak söz konusudur. Doğal olmayan yoldan cinsel davranış, ancak aşağılama ve şiddet içeriyorsa yasaklanmıştır. Bunun dışında bir yasak getirmek, tümüyle bir yasak getirmek ve eski kanuna dönmek anlamına gelir. Aksi yorumlar, yetişkinler arasındaki cinsel davranışların hangisinin doğal hangisinin doğal olmadığının belirlenmesi mümkün olmayıp, keyfi yorumlara kapı açılmış olur. Halbuki maddenin düzenlenişinin dayandığı düşünce, çocukların korunması olup, yetişkinlerin neyi izleyip izlemeyecekleri konusunda bir özgürlük alanı tanınmıştır. Bu alan ise ancak aşağılama, şiddet veya bu nitelikteki benzeri davranışların söz konusu olması halinde sınırlanmıştır. Böyle halleri içermeyen müstehcen ürünlerin kanunda koşullara uygun olarak, üretilmesi, satılması, bulundurulması suç teşkil etmemektedir."

Sözüer'in açıklamasından yaptığım alıntıyı özellikle uzun tuttum, çünkü ceza profesörü konuyla-sorunla ilgili olarak ne söylenmesi gerekiyorsa söylüyor. Sözüer, yerel mahkemelere ve Yargıtay'a "aşağılama ve şiddet içermedikçe" yetişkinlerin işlerine karışma yetkisini nereden aldıklarını soruyor...Ve de tabii, altını özellikle çizerek söylediği gibi maddenin asıl olarak "çocukların korunması"nı amaçlayarak kaleme alındığının hatırlatılması. Çok önemli, belki de en temel husus bu; yani "çocuk" ve "yetişkin"i birbirine karıştırmamak...

yenişafak