Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuka aykırılıklar konusunda daha önce de görüşlerini açıkça ifade eden isimlerden biri olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, Balyoz ve Ergenekon davalarının görülmesi sırasında yaşanan hukuka aykırılık iddialarının, her dönem herkes tarafından bilindiğini, gazetelerin bunları yazdığını, ailelerin eylemlerle dile getirdiğini belirterek, bugün bu hukuksuzlukların yeni görülüyor gibi yapılmasının inandırıcı olmadığını söyledi. Okur, 17 Aralık öncesinde hükümetin bu davaları sürdüren savcılara desteği olduğunu ve kendi eleştirilerinin de duyulmadığını vurguluyor. Gelinen noktada olan bitenin Hükümet sadece ‘cemaat aklı’yla izah edilemeyeceğini söyleyen Okur’a göre, bu davaların mahkeme heyetleri disiplin soruşturmasına uğramalı. 

Anayasa Mahkemesi’nin Balyoz’da adil yargılama ilkesinin ihlal edildiğini hükme bağlayan kararını ilk öngören isim de olan İbrahim Okur, bu kararın ardından gelen tahliyeler ve dava sürecinde yaşananlara ilişkin güncel tartışmaları Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Utku Çakırözer’e değerlendirdi. Utku Çakırözer’in bugünkü köşe yazısına taşıdığı çarpıcı değerlendirmeler şöyle: 

YAPILAN ZULÜMDÜ 
 Vicdanen son derece rahatsızım. Gerçekten bu davalarda adaletsizlik yapıldığına inanıyorum. Haksızlık ve zulüm kimden gelirse gelsin haksızlıktır, zulümdür. Sadece Balyoz da değil. Hanefi Avcı, Odatv gibi dosyalar da öyle. Hanefi Avcı bana mektup yazdı. Benim yardım ettiğim iddia edilen örgütün liderleri dışarıda, ben içerideyim diyordu. Cevap verebildik mi? Veremedik. Anayasa Mahkemesi karar verene kadar içeride kaldı insanlar. Nedim Şener ve Ahmet Şık basılmamış bir kitaptan ötürü 375 gün tutuklu kaldı. 

MAĞDUR İNSANLARIN FEVERANI VAR 
 Cezaevinden çıkan komutanların açıklamalarını şöyle okumak lazım: Haksızlığa uğramış, mağdur edilmiş insanların feveranı var. Bir insan bu kadar isyan ediyorsa burada haklılık payı olduğuna inanmak gerek. 

‘BİZ BUNU ÖNGÖREMEDİK’ İNANDIRICI DEĞİL 
 Benim en büyük kaygım meslektaşlarımız yönünden. Bu dosyayla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin tespit ettiği hususları biz başından beri konuşuyorduk. Mahkeme titizlik göstermedi. Delil tartışması ciddi boyutlarda yapılmadı. Olayla doğrudan ilgisi olan tanıklar dinlenmedi. Türkiye’de bu davayla ilgili yer yerinden oynarken, herkes eleştirirken, pozisyonu itibarıyla konuşmaması gereken bizler bile bu gidişe “doğru değil” derken kimse dinlemedi. Şimdi çıkıp “Biz bunu hiç öngöremedik” demek inandırıcı gelmiyor bana. Kimsenin fark etmediği, sonradan çıkan sır bir olay değil bu. İlk andan itibaren yazıldı, çizildi. Gazeteler yazıyor. Eşleri eylem yapıyor. Yol kapatılıyor. Uluslararası raporlar geliyor. Uluslararası basında işleniyor. Bunların kamuoyunu tatmin edecek şekilde araştırılması ve kararda tartışılması gerekirdi. Yargıtay da bunu tam olarak yapamadı. 

HÂKİMLER TARAF HALİNE GELDİ 
Daha önce, “Maça başlarken, bu maçı alacağız havasında kafa kafaya veren insanlar gibiydiler” tanımını yapmıştım. Gerçekten o psikoloji etkili oldu. Bu davalarda mahkeme heyetinin olayın içine girdiklerini ve olayın tarafı gibi hissettiklerini düşünüyorum. Olayın tarafı olunca böyle olur. “Bana sırtını döndü haddini bildireyim”, “yukarıdan mikrofon sallandırarak aralarındaki konuşmaları dinleyeyim” derseniz olmaz. Aslında biz rahatsızlığımızı kendilerine hissettirdik de. Hem özel ortamlarda hem de basında zaman zaman çıkan değerlendirmelerimde, pozisyonum itibarıyla söyleyebileceğim en uygun dille bunu söylemeye çalıştım. 

ÇAĞLAYAN’IN DIŞINA ÇIKARDIK 
 Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi AYM kararı sonrasında, “Yeniden yargılıyorum ama tutukluluk halini devam ettiriyorum” diyebilirdi. Doğru bir kararla yargılamayı tutuksuz sürdürmeye karar verdi. O mahkeme aslında Balyoz davasının tümüyle kendilerine gelmesine itiraz etmişti. Biz “hayır” dedik. Biraz da davanın ilk bakıldığı adliye (Çağlayan) dışına çıkmasını istedik. Bundan sonra sıfırdan bir yargılama olmayacak. Eksik görülen hususlarla ilgili yargılama yapacak. 

VİCDANLAR TATMİN EDİLMELİ 
Madem AYM’nin ihlal kararı var. Biz HSYK olarak ortada mahkeme heyetiyle ilgili disiplin yönünden veya cezai yönden bir kusur olup olmadığını, kasten bir şey yapıp yapmadıklarını araştırmak zorundayız artık. Baştan beri de benim görüşüm o. Şimdi avukatların başvurusu var. Daire reddetmiş. İtiraz aşamasındayız. İtirazlar genel kurula gelecek. 12 kişi inceleme, soruşturma ya da kovuşturma derse teftiş kuruluna gönderilecek, incelemeler yapılacak. Bir haksızlık yapılmışsa bunun soruşturulması vicdan tatmini adına önemli. Bundan sonra da yanlış yapma ihtimali olan hakimler “Bu işin bir müeyyidesi varmış” diye düşünecekler. 

SORUŞTURMAYA İZİN VERİLMELİ 
 Şu anki anayasal düzenleme değişmediği sürece HSYK’den geçecek. İzin verirsek soruşturma açılacak. Kovuşturma izni verilir verilmez, onu bilemiyorum. Ama disiplin yönünden soruşturmaya izin verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi ihlal var dedi artık. Bunu HSYK’nin görmezden gelmesi mümkün değil. İzin verilirse müfettişler soruşturmayı yapacak. Onun seyrine göre soruşturmacı burada yargılama gerektiren husus da var derse kovuşturma gerekip gerekmediği değerlendirilir. 

İHRAÇ KARARI ÇIKAR MI? 
 Disiplin soruşturmasının en ağır sonucu meslekten ihraçtır. İlla da yargılama gerekmiyor. Ama ihraç en ağır karar. Çok somut, açıkça yanlı davrandıklarının, bu dosyalarda delilleri örtbas ettiklerinin ispatı lazım. Bilirkişi raporları nasıl? TÜBİTAK bir rapor veriyor. Siz dışarıdan rapor getiriyorum dediyseniz. Hâkim resmi kurum raporuna itibar ettim derse bundan dolayı ihraç olur mu olmaz mı? Dosyayı görmeden yorum yapamam. 

YARGILAMAYA MAHKEME KARAR VERİR 
 Önümüze o rapor gelmeden konuşmak yanlış. Öncelikle izin çıkacak mı? Sadece soruşturma mı? Kovuşturma mı? Kovuşturma izni verirse en yakın ağır ceza mahkemesine gidiyor. Yargılama İstanbul’da yapıldığı için en yakın yer Bakırköy. Olayı değerlendirip iddianame tanzim ederse ve oradaki ağır ceza mahkemesi kabul ederse yargılama yapılabilir. Sadece bizim iznimiz yetmiyor yani. Biz sadece öndeki engeli kaldırıyoruz. 

‘NİYE GÖRMEDİN’ DİYE SORACAĞIZ 
 Hâkimler taraflı davrandı mı davranmadı mı? Bunu ispatı zor. Önlerine konan bilirkişi raporları var, o raporlarda “teknik olarak mümkün” diyor. “Biz bu raporu yeterli bulduk” diyebilirler. Nitekim kararlarındaki argüman da buydu. Gerçekten ciddi çelişkiler var mı dosyada? AYM niye ihlal gördü? O zaman hâkimlere “Niye siz görmediniz” diye soracağız. 

HSYK’NİN DE SORUMLULUĞU VAR 
 Tüm bunlarda HSYK olarak elbette bizim de zamanında, gereken müdahaleyi yapamamaktan dolaylı sorumluluğumuz var. HSYK’nin buradaki en önemli açmazı yargı bağımsızlığı ile layüsellik yani keyfilik arasındaki dengeyi kuramamasıdır. Nereye kadar yargı bağımsızlığı, nereye kadar keyfilik, bunun net olarak ortaya konulması gerekiyor. 

HEP 12 OYLA REDDEDİLDİ 
HSYK 3. Dairesi’ne sanıklar ve avukatlarınca dava boyunca yapılan şikâyetler 2013 Ocak ayından itibaren HSYK Genel Kurulu’na itiraz yoluyla intikal etmeye başladı. Ben genel kurulda “soruşturma izni verilmeli” diye oy kullananlardanım. Eğer gerçekten arkadaşlar usule uygun işlem yaptılarsa bunu tespit edip kamuoyuna anlatalım. Hataları da varsa o zaman hatalarının karşılığını görsünler. Dosyalar genel kurula geldiğinde henüz ortada 17 Aralık yoktu. O kompozisyon içinde tüm şikâyetlerde 7 ile 11 kişi arasında değişen rakamlarda muhalif kaldık. Ama 12’yi hiç bulamadık. Karşı taraf hep “hâkimin takdir hakkı” diyerek soruşturma açtırmadı. 

SORUŞTURSAK, BÖYLE OLMAZDI 
Şimdi AYM kararı sonrası yeni şikâyetler yapılmaya başlandı. Bu da tamamen hukukidir. Çünkü AYM bir eksikliği tespit etti. İnşallah ihlal kararı sonrasında, konuya daha önce “yargılama yetkisi takdir hakkı” diye bakan arkadaşlarımız görüşlerini değiştirir ve bu konunun soruşturulması için izin çıkar. Bunu zamanında yapabilseydik, sonuç her ne olursa olsun, bugün geldiğimiz noktaya gelmezdik. 

HÜKÜMETİN TAVRI ETKİLİYDİ 
Tüm bu olan bitenler, bir cemaat aklıyla izah edilebilecek olaylar değil. Ben cemaatin çapı ve gücünün her şeyi yapabilecek kadar büyük olmadığını düşünüyorum. Yol verenler her kimse, bu işin yapılmasını isteyenler her kimse beraber bir şeyler yaptılar. Arkasında çok daha farklı güçler olduğunu düşünüyorum. Bir kısmına iyi niyetle yaptırmış olabilirler. Gerçekten vatan millet aşkıyla yaptığına inanan isimler de olabilir. Yargı süreçleri yürütme ile paylaşıldı mı, paylaşıldı ise nasıl bilgi verildi? Nasıl yönlendirildi? Bu konulara da dikkatle bakmak gerekir. 

 17 Aralık öncesi HSYK’nin kompozisyonu, bu konuların soruşturulmasına ve Birinci Daire’de (kendi başkanı olduğu daire) işlem yapılmasına müsait değildi. Hükümetin tavır değiştirmesinin de etkisi var. Bakan ve müsteşarın değişmesi, Birinci Daire’nin üye yapısının değişmesi dengeleri değiştirdi. Bundan bir yıl önce bazı başsavcıları değiştirelim dediğimizde başaramamıştık. 

ÖZ’ÜN ARKASINDAKİ DESTEK 
 Benim pozisyonum ilk başta neredeysem orada. Ama bu konuda görüşü değişen arkadaşlar var. Başta “sakın ha” diyenler şimdi çok geç kaldığımızı düşünüyorlar. Zekeriya Öz’ün o davadan alınarak başsavcı vekili yapılmasına o dönem itiraz eden arkadaşlarımız, şimdi soruşturmaların yanlış gittiğini söylüyorlar. O dönem hükümetin desteği vardı bu arkadaşlara. Öz’ü oradan alıp başka yere atamak mümkün değildi. Ancak “başsavcı vekili yaparak uzaklaşmasını sağlayalım” dedik. Onun için bile çok ciddi çaba harcadık. Zekeriya Öz’ün özgüveni o kadar yüksekti ki, bana “Benim alınmamı Cumhurbaşkanı mı istedi, yoksa Başbakan mı?” diye sordu. “Ben teklif ettim” deyince de, “Tamam siz teklif etmiş olabilirsiniz ama sizden kim istedi” diye sordu. 

‘BIRAK ÇEKSİNLER’ DENDİ 
Hem Ergenekon hem Balyoz’da bizim gibi itiraz edenlere “Sana ne, bırak çeksinler” denildi. Ben şuna inanıyorum: Hâkimsem, Allah’tan korktuğunu iddia eden bir insansam kimseye haksızlık yapılmaması gerektiğini vurgulamam lazım. Bir haksızlık varsa buna da ses çıkarılması lazım. Kendi çapımda, kendi gücüm yettiği ölçüde yargılama sürecine müdahale etmemeye çalışarak bir şeyler yapmaya çalıştım. Eğitim seminerlerinde yapılan uygulamaları eleştirdim ve bunu yapmayın, dedim. HSYK toplantılarında, genel kurulda söyledim ve o yönde oylar kullandım. Kararnamelerde imkân ölçüsünde müdahalede bulundum. Direnci olduğunu düşündüğüm arkadaşlarla ilgili tasarruflarda bulunmayı hep gündeme getirdim. Bundan dolayı da kendi çevremde ciddi eleştirilere muhatap oldum.