Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak yazdı.

Yrd. Doç. Dr. Kerem ALTIPARMAK

Takip ediyor musunuz bilmiyorum; 2010 yılında seçilen HSYK’nin önde gelen isimleri itirafçı oldular ve serbest kaldılar. Hürriyet gazetesi de bunların itiraflarını yayımlıyor. Bu haberler son derece garip bilgiler veriyor ama yeterince ilgi çekmiyor. Sonuncusu dün Hürriyet’te yayımlandı. Eski Başkanvekili Ahmet Hamsici’nin ifadeleri. Haberi lütfen okuyun. Ben bu haber ve daha önceki haberlerde göze çarpan “adalet faciası”na ilişkin bir not düşmek istiyorum.

1. Şimdi iddia şu gibi gözüküyor. Hükümet 2010 yılında HSYK’nin değişmesi için meydan meydan dolaşıp, Anayasa değişikliğine “evet” oyu istedikten sonra cemaat yargıyı ele geçirmiş. Buna göre, Anayasa değişikliği için o kadar çaba harcayan hükümet HSYK’nin ele geçirilmesi ile hiç ilgilenmemiş, nedense Anayasa değişikliği sonrasında HSYK sadece cemaatin derdiymiş. Buna inanmak için saf ötesi olmak gerekir. Gerçekten de Hamsici’nin ifadeleri durumun hiç de öyle olmadığını gösteriyor.

2. Herkesin bildiği vahim bir şeyi Hamsici tekrar ediyor. 2010 yılında, Anayasa değişikliği sonrasında HSYK seçimlerinde 3 liste yarışmış. Biri YARSAV, biri Demokrat Yargı, biri de Adalet Bakanlığı listesi. Yani yürütmeyi temsil eden, seçimde tarafsız olması gereken Adalet Bakanlığı bir liste hazırlamış, bunu desteklemiş, oy istemiş. Bu listenin, önemli bir kısmını da Cemaat mensupları oluşturmuş. Adalet Bakanlığı cemaatin HSYK’ye yerleşeceğini de biliyormuş yani. Yargının bağımsızlığının güvencesi olması gereken Adalet Bakanlığı, tam tersine kendi kampanya yürütüp Cemaati yargının efendisi haline getirmiş, bir başka deyişle. Bunu haber yapan Hürriyet gazetesi ise bu hususu hiç sorun etmiyor. 

3. Ne var ki, yine habere göre, cemaat hükümeti kandırmış ve sadece kendi üyelerini seçtirmiş HSYK’ye. Ne zaman? 2010 yılında. Hadi o zamana kadar, hükümet ve Adalet Bakanlığı çok saftı diyelim. 2010 yılında HSYK seçimleri sonucu kontrolün tümüyle bir cemaatin eline geçtiğini herkes gibi Adalet Bakanlığı’nın da biliyor olması gerekmez mi? Listede kimin cemaatçi, kimin olmadığını herkes gibi Adalet Bakanlığı ve dolayısıyla hükümetin de biliyor olması gerekmez mi? Cemaat kendi üyelerinin hepsini seçtirdiğine ve HSYK’yi eline geçirdiğine göre, o aşamada bir şey yapmak gerekmez miydi? Çok mu normal bir şey, bir dini cemaatin bir ülkenin tüm yargısına hakim olması? O zamana kadar saf olduğunu varsaydığımız Bakanlık ve Hükümet adım atmak için neden 2013 yılının Aralık ayına kadar bekledi o zaman?

4. 16 Kasım 2016 tarihli Hürriyet gazetesinde aynı yargıcın başka itirafları da vardı. O itiraflardan öğreniyoruz ki 2011 yılında “Fethullah Gülen cemaatinin daha önce belirlediği 108 adaydan 107 kişi aynen Yargıtay üyesi seçilmiş. Danıştay’da ise cemaatin belirlediği tüm adaylar seçilmiş olmuş”.

5. Bir başka deyişle, 2010 yılında Adalet Bakanlığı’nı “kandıran” cemaat 2011 yılında pazarlık yapıp, tüm istediği yüksek yargıçları seçtirmiş. Bu haberden anladığımız kadarıyla, bir pazarlık yürümüş. Pazarlık tek tarafla yürütülmez. Bir tarafı anladık cemaat, karşı tarafı kim? Karşılığında ne vaat edildi ki, 2010da kazık atan cemaatin istedikleri yine de 2011de aynen karşılandı? Yine aynı yargıcın ifadelerinden anlıyoruz ki, 2011de seçilen cemaat üyelerinin tamamı da Bakanlık ve dolayısıyla Hükümet tarafından biliniyormuş. Bir cemaat toplu olarak pazarlık yapıp yüzlerce yüksek yargıç atıyor ve bunu bilen hükümet 2013 Aralık ayına kadar bunu hiç sorun etmiyor. Böyle bir kandırılmanın başka bir örneğini bilen varsa beri gelsin. 2 defa, hem de bu kadar üst düzeyde kandırılacaksınız ama ucu size dokununcaya kadar sesinizi çıkarmayacaksınız. 

6. Sonuç: 2010 ve 2011 yılında Adalet Bakanlığı yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına aykırı olarak bir cemaatin önce HSYK’yi, sonra da yüksek yargıyı ele geçirmesine aracı olmuş gözüküyor bu itiraflara göre. Tüm bunlar olurken de ne Bakan’ın ne de Hükümet’in olan bitenden haberi olmamış. Gelin görün ki büyük gazete bunu aktarıyor ama bu soruları sormak aklına hiç gelmiyor. Bu soruları sormayacak; öğretmen, garson, şoför atarak bu sorunu çözeceğiz öyle mi?

Kaynak: Haber Kaynağı