HSYK 2. Daire Başkanı Mehmet Yılmaz, Hukuk Ajansı Genel Yayın Yönetmeni Avukat Cahit Özkan ve ekibini makamında kabul etti. Gündeme ilişkin soruları yanıtlayan HSYK 2. Daire Başkanı Yılmaz, yargı tarafsızlığı, yargıya olan güven ve İstanbul'da yaşanan tahliye krizlerine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. HSYK olarak, var olan güven probleminin en kısa sürede aşmaya çalıştıklarını vurgulayan Yılmaz, Türk Yargısı'nın son dönemde yaşadığı sorunların ana kaynağını da açıkladı. İşte ses getirecek o röportaj...

Yargıda itibarsızlık ve güven problemi var mı?


‘Büyük Davalarla toplumsal kopuş yaşandı’
1982’de Bolu Adliye Yargı hakimi olarak staja başladım. Hem bizim bölgemizde, hem de tüm Türkiye’de hakim ve savcılar son derece saygın görevlilerdi; hala öyleler tabi… Ancak, o zamanlar hep konuşulurdu;  “Hakimler peygamber postuna oturur” denirdi, “Şeriatın kestiği parmak acımaz” denirdi… Bu, yargıya güvenin ne kadar fazla olduğunu gösteriyordu. Yargı kararından kuşkulananı o dönemde görmedim. ‘Mahkeme hata yapsa da yargı muhakkak düzeltir’ anlayışı vardı. Elbette başka yerlerde sıkıntı vardı, sıkıntı hiç eksik olmadı. Bu ülkede Yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı hep konuşuldu… Sadece bizim ülkemizde değil, Batı’da da yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konuşulur. Ama biz şöyle bir sorunu hiç yaşamadık. Özellikle büyük siyasi davaların başlamasıyla birlikte; Ergenekon süreci, Balyoz davası, Poyrazköy süreci başlamadan önce yine yargımız bu kadar sarsılmış değildi. Bu davalarla birlikte bir toplumsal kopuş oldu. Bir kısmı başlangıçta bu davalarda söz konusu suçların işlendiğine hiç inanmadılar. Bir kısmı, ‘evet yargı karar veriyorsa inanmalıyız’ dedi. Bir kısmı da inandırmak için belli yayınlar yaptılar. Geldiğimiz nokta ne oldu? Ağırlaştırılmış müebbet ve mahkûmiyet cezalarının topyekün beraati netecamesi oldu ki, Yargıtay tarafından onaylanmış bir hüküm. Düşünebiliyor musunuz; Yargıtayca onanmış bir ceza var, onunla birlikte İade-i muhakeme süreci işledi. Aynı delillerle yerel mahkeme beraat kararı verdi. Daha yeni açıkladı gerekçesini ve diyor ki, deliller sahte. Şimdi ne yaparsanız yapın bunların toplumda bir karşılığı oluyor. Güven böyle bir şey… Yani güven para değil ki, cebimden düştü gibi olmuyor. Yani siz bir şeyler yapıyorsunuz, karşılığında karşı tarafta bir şeyler oluşuyor. Aynı şey Poyrazköy dosyasında oldu… Bakıyorsunuz Ergenekon Davası’nda Yargıtay Başsavcılığı esastan bozulması için gönderdi. Bu arada hem görsel basında, hem yazılı basında birçok yayınlar yapıldı. Kitaplaştırılan bazı meseleler oldu. Onlarda hep delillerin komplo amaçlı yayınlandığı söylenince vatandaşın kafası karıştı. Vatandaş, güvenini durduk yere kaybetmedi.

‘Usulsüz delillerle sıkıştırılan hakim ve savcılar vardı’
Ben 22 yıl müfettişlik yaptım bu kurumda. Son zamanlarda şunu fark ediyordum, büyük adliyelerde hakimlerin, savcıların gözünde büyük bir endişe vardı. Adliyeye giriyordum, hiçbir konuda yorum yapamıyorlardı, eleştiride bulunamıyorlardı. Neden? Çünkü müfettiş eliyle terörize edilmişler, isimsiz ihbar dilekçeleriyle terörize edilmişler, nerden kaynaklandığı belli olmayan disiplin cezasıyla karşılaşmışlar ki, bunları disiplin affında yeniden gözden geçirdik gördük ki, yaklaşık 44 tane hakimin ve savcının çok ciddi yer değiştirme cezalarını, ceza tayinine yer olmadığına yani hiç ortada suç yokmuş. Yani bir dönem hakim ve savcılar usulsüz delilerle çok sıkıştırılmış. Bütün bu disiplin cezalarını kaldırdık…

‘Amacımız yargıdaki bölünmeyi sona erdirmek’
Yargıda Birlik Platformu olarak biz şunu söylemiştik… Önce yargıdaki bölünmeyi sonlandıralım diye. Siyaseti de yargının dışına çıkartalım. Her kişi kendini hangi grupta konumlandırıyorsa konumlandırsın, hakim, savcı, muhakkak ve muhakkak sandıktan galip çıksın. Kendisini hiç mağlup hissetmesin. Aksi halde 2010’da yaşadık bunu, sandıktan galip çıkan mağlup çıkanı dövüyor. Nasıl oluyor bu dayak, yok sayıyor gibi davranıyor, üvey evlat muamelesi gösteriyor… Atamalarda sahipsiz gibi hissediyorsunuz. Yeni tabirle mobbing diyebiliriz.

- Yani yargıda bağımsızlıktan ziyade ciddi bir tarafsızlık sorunu oluştu diyebilir miyiz?

‘Bağımsızlıktan önce tarafsızlığı halletmeliyiz’
Evet, kesinlikle diyebiliriz. Bakın çok ilginçtir, soruşturma sebebiyle dinlediğim bir avukat dedi ki; ‘25 sene evvel biz dava dilekçemizi verirdik hakimlerin dünya görüşleri benim inancıma ters olmasına rağmen, arkamı döner çıkardım, biliyordum ki o adliyeden adalet çıkacak.’ Ama son zamanlarda bunu diyememeye başladık. Acaba hakim hangi görüşten? Bunlar bize de söylenir hale geldi. Bu çok kötü bir gelişme, hızla bundan uzaklaşmalıyız. Zaten birinci sorunumuz tarafsızlık sorunu. Yargıda bağımsızlık sorunu söylediğim gibi hep vardı. Yargının bağımsızlık sorunu sadece bizim sorunumuz da değil, altını çiziyorum bütün ülkelerin sorunu. Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde bu sorun daha fazla hissediliyor. Ama tarafsızlık sorunu çok daha önemli, bunu yok sayamazsınız. Bağımsızlığı sağlanan bir yargı tarafsız değilse, kontrolsüz bir güç haline geliyor. Bağımsızlıktan önce tarafsızlığı bir halletmeliyiz. O nedenler yargıda birlik, aslında yargıda tarafsızlığı yeniden sağlamayı önceleyen bir oluşumdu. Yargıya yeniden tarafsızlık hakim olsun, siyaset dışarı çıksın ve artık adliyelerde yeniden hukuk konuşulsun. Bu son yaşanan olaylar da beni doğruluyor. Ben istiyorum ki adliyelerde hep hukuki değerlendirmelere yapılsın, hakimler ve savcılar hukukçu gibi konuşsun, siyasetçi gibi konuşmasın. Siyaset bizim kapımızdan içeri girmesin.

- Son dönemlerde İstanbul’da yaşanan o tahliye süreçleri tarafsızlık sorunu mudur?

‘Dosyalar incelenmeden karar verilemez’
Bakın en önemli husus bu… Kamuoyunda maalesef doğru tartışılmıyor. Ceza Muhakemeleri Kanununu 3. Maddesi çok kısa ve net; mahkemenin görevleri yasa ile belirlenir. 7. maddesi de çok kısa ve net; görevsiz mahkemenin işlemleri hükümsüzdür. Şimdi 3. Maddeye koşut olarak 5235 sayılı yasa 10. Maddesinde sulh ceza hakimliklerinin yetkisini düzenlemiş. Demiş ki; ‘Soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcılığı’nın her türlü talebi için tutuklama, tahliye, arama, el koyma, hatta kovuşturmama kararına itiraz dahil bunların tümü için yetkili olan sulh ceza hakimlikleridir’ demiş. Artık soruşturma aşamasına savcı Asliye Cezadan ve Ağır cezadan karar talep edemeyeceği gibi Asliye Ceza ve Ağır Ceza Mahkemeleri’nin yetkileri yok. Ceza Muhakemeleri Kanunu 268.maddesi de Sulh ceza mahkemelerinin kararına itirazı düzenlemiş. Bu 3 ceza maddesine çok iyi bakmak lazım; 3, 7 ve 268… 268 şunu söylüyor; ‘Bir yerde tek Sulh Ceza Mahkemesi varsa, bir ilçede, onun kararına itiraz bağlı olduğu merkezin Sulh Cezası yapar. İkinci husus bir ilde tek Sulh Ceza Mahkemesi varsa onun kararına itiraz söz konusu olduğunda en yakın Ağır Cezanın bulunduğu yerdeki Sulh Cezaya itiraz yapacaksınız.’ Yani oradaki Asliye Cezaya itiraz etsin demiyor kanun, net yazılmış. Eğer birden fazla Sulh Ceza varsa da bir sonra gelene itiraz edeceksiniz. Şimdi İstanbul’da olan şu; hakimin reddi konusunda kafalar karışık. Bir kısmı diyor ki, red istemi ceza muhakemeleri kanununda düzenlenmiş, Sulh Ceza Hakimi’nin reddi asliye cezaya götürülür. Bir kısmı da diyor ki, hayır Sulh Ceza hakimi mahkeme değildir, eskilerde kaldı o… Hakimi red, ancak kovuşturma aşamasında mümkündür, soruşturma aşamasında henüz net müessese işlemez o yüzden Sulh Ceza hakiminin reddi mümkün değildir. Biz diyelim ki ret var, Asliye Ceza Mahkemesi inceleyecek, 29. Mahkeme muabede nöbetçisi, 54. Mahkeme tevziye nöbetçisi… Dilekçeler tevziye nöbetçisine gitmesi lazımken, buraya geliyor. Hadi o da gelsin… Bu mahkeme 21’inden itibaren incelemeye başlıyor. 21’inde karar vermiyor, 22’sinde karar vermiyor, 23’ünde tatil, 24’ünde karar vermiyor, 25’inde tatil günü nöbetçi olan 32. Asliye Ceza Mahkemesi karar veriyor. Hukuka aykırı bir şekilde toptancı bir zihniyetle olamayacak bir şekilde 10 tane mahkemeyi reddettiği gibi, red sebepleri olmayan bir nedenle reddediyor. Buna da eyvallah, hukuk hatalı karar verebilir. Reddettikten sonra belirleyeceği mahkeme 268. maddede yazılmış. Yapacağı şey merci olarak Bakırköy Sulh Ceza Mahkemesi’ni belirlemekti. Diyecekti ki, hakimlerin reddine dosyanın tahliye konusunda gerekli kararı vermek üzere 268/3 A maddesi gereğince Bakırköy nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine. Hadi buraya da eyvallah diyelim. 32. Mahkeme daha önce konuyu inceleyip benim bu konuda, ‘ret konusunda yetkili değilim’ diyen hakim, olaydan 2-3 ay önce Sulh Ceza hakimlerinin reddi kendisinden istendiğinde, ‘ret konusunda karar vermeye yetkili değilim’ diyen hakim bu sefer kendini yetkili kabul ediyor. Ondan sonra da hiç tartışılmayan husus bu, hiç dosya incelemeden, hiç dosyaya bakmadan, hiç delillere bakmadan 63 kişinin tahliyesine karar veriyor. Hakim delille iş yapar. Örneğin benim adam öldürdüğüm düşünülse, ve delil olarak da dosyada şunlar olsa; mobese kamerası, tabancadaki parmak izi, eldeki barut izi, criminal rapor… Ve bunlarla tutuklansam ben. Siz de benim avukatım olarak, ‘benim müvekkilim suçsuz yere tutuklandı, hata oldu’ deseniz, ilgili hakim ret veya kabul edecek, neyle diyecek bunu delillere bakarak. Bütün deliller de adamı benim vurduğumu gösteriyor. Hakim ne diyecek, ‘bu kadar delil varken tahliye edemem’ diyecek. Bunlar yok da şöyle bir delil var; oradaki simitçi, kahveci, gazozcu, Mehmet Yılmaz’ın öldürdüğünden şüpheleniyorum’ demiş. Savcılık da beni bu şüpheyle tutuklamış. Siz hakim olarak bunlara bakacaksınız ki, ‘arkadaş burada çok ağır bir netice var, bu tanığı sadece duymaya dayalı bir beyanla tutuklayamayız’ diyeceksiniz. Bunu yapmak için dosya da delilleri görmesi lazım. Delil olmayınca 63 sanık hakkındaki iddialar neler, bunlar tutuklamayı gerektirecek suç istinatları mı, delil ağırlığı tutuklamayı gerektiriyor mu? Bunları dosyayı incelemeden bilmeniz mümkün değil. Ve bir hakim dosyayı incelemeden karar vermez, veremez! Geleneksel hakim tavrı şudur: Dosyayı savcılıktan istedi, 586 klasör dosya, savcılık göndermemiş, hakime dosyayı göndermemek suçtur. Ne yapacaktı, gece 11’de nöbetçi gelen hakim ‘dosyayı istedim savcı göndermedi, benim sorumluluğum kalmadı, inceleyemediğim için karar veremiyorum’. Bu hakime kimse bir şey diyemez. Tutanağını tutar, suç duyurusunda bulunur, o savcı göndermemekle suç işlemişse onun hakkında disiplin soruşturması yapılır ama hakime kimse bir şey diyemez. Hakim haklı, dosya gelmiş, inceleme yapacak savcı göndermediği için karar verilememiş. Bir hak ihlali olsa bile hakime bir sorumluluk yüklenmez. Tam tersine dosyayı incelemeden bir hakim karar verirse, şöyle düşünün Allah korusun, biraz önceki adam öldürme örneğinde dosya incelenmeden katil tahliye edilse gök kubbeyi başına geçiririz o hakimin. Deriz ki, para mı aldın da cinayet sanığını dosyaya bakmadan tahliye ettin. O gün açığa alınır ve ilk toplantıda o hakim ihraç olunur. Burada da okunmuş değerlendirilmiş bir dosya yok. Hakim dosya okumadan delil değerlendirmeden karar veriyor diyerek açığa alıyoruz. Şimdi sen bu hakime tarafsız diyebilir misin?

‘Delil değerlendirmeden karar veren iki hakim gördüm’
22 yıldır hakim savcı gözlerim ondan hareketle söylüyorum. Şimdi biz burada 6 ayda 5 hakime ceza verdik. Tahliye müzekkereleri süresi içinde savcılığa iletmemek sebebiyle mahkumun veya tutuklunun cezaevinde fazla kalmasına sebep olma suçundan ceza verdik. Bizim teşkilatımızın şöyle bir sorunu vardı; kararı verirler ve pek üzerine düşmezler. Ben müfettişken de rastladım, hakim tahliye kararı vermiş, tahliye müzekkeresine yazılmadığı için sanık içerde 17 gün fazla yatmış. Burada hakim tahliye kararı verdikten sonra tebliğ etmek üzere avukatları çağırıyor. Bu tavır da geleneksel olagelen bir tavır değil. Bizim hakim tahliye kararı verdikten sonra dosyadan elini çeker, tahliye müzekkerelerini tebliğ için cumhuriyet savcılığı kalemine gönderir, onlar da infaz masasına bırakırlar. Burada hakim taraflara tebliğ ettiği gibi bir de ısrarla kendisi alıyor, başsavcının bana ilettiği konu, adliye polis karakolundan cezaevine fax çekmeye çalışıyor. Bana sordukları zaman şunu söylüyorum sadece, dosyayı incelemeden karar vermek bir hakim tavrı değildir. Yine tahliyeden sonra gösterilen bu çaba dikkat çekicidir. Bakın ben 32 yıllık hakimim, 22 yılım müfettişlikle geçti. Dosya okumadan, delil değerlendirmeden karar veren iki hakim gördüm, biri Şanlıurfa’da, biri İstanbul’da...

- Görünen o ki yargıda bir irade uyuşmazlığı var. Tarafsızlık dediğimiz meseleyle ilgili, siz çok güzel bir vizyon ortaya koydunuz; Artık seçim bitti, herkes birlikte tekrar hukuk konuşmaya başlayacak. Böyle bir yapı, yargıda etkinse bunun bu vizyonla tasfiye edilebileceğini düşünüyor musunuz, yoksa başka tedbirler alınması gerekir mi?

‘HSYK kararlı, yargıda tarafsızlığı sağlayacak’
12 bin hakim ve savcımız var, ben kadronun büyük çoğunluğunu tanıyorum. Özellikle 1. sınıf bölgelerde çalışanları. Teşkilatta 10 yılın üzerinde çalışanları bir fiil tanıyorum. Türk Yargısı hakkında umudumu hiç kaybetmedim. Benim memleketim Bolu Gele, orada bir söz vardır… ‘Dünya üç-beş tane evliyanın yüzü suyu hürmetine dururmuş’. Ben de Türkiye’de hukuk bu kadar güven kaybına rağmen neden büyük bir sıkıntıya uğramadı dendiğinde derim ki, hukukun da evliyaları var, yaklaşık 7-8 bin… Onlara çok güveniyorum. Diğer arkadaşların da onları örnek alacaklarına inanıyorum. Adaletin gerçek anlamda devletin temeli olduğunu belirleyen o söz ki, bizim atalarımıza aittir ve mahkeme duvarlarında süs olsun diye yazmaz. O sözün sihrine inanıp, tekrar düşüneceklerini ve örnek alacaklarını düşünüyorum. Biz buradan çıkacağız. Yani hukuksuzluğun dışına düşenler, tarafsızlığın dışına düşenler, başka türlü suistimal edenler, HSYK’nın bu iradesiyle karşılaşacak. HSYK kararlı, hukuku bu siyasi geminin dışına çıkaracak… HSYK kararlı, yargıda tarafsızlığı sağlayacak ortamı yaratacak ve hakimlerin daha huzurlu olduğu, daha düzgün çalıştığı, daha mutlu çalıştığı bir ortam sağlayacak. Kesinlikle biz şuna eminiz, kaybolan güveni hemen geri kazanamazsın. Bazı arkadaşlar demişlerdi ki ‘biz zamanlar Balyoz Davası’nın mahkumiyetle sonuçlanması, Yargıtayca onanması, şimdi de beraatle neticelenmesi bir dönem yargının bağımsız olmadığını gösterir. Şimdi de özgür olduğunu gösterir. Türkiye adaletini arıyor.’ Hayır. Türkiye adaletini buldu, sorunlarını aşmaya çalışıyor. Türkiye’de hiçbir adaletsizlik yok. Türkiye geçmişteki yaralarını sarmaya çalışıyor, tekrar ayağa kalkmak istiyor, tekrar güven telkin etmek istiyor. HSYK ile siyaseti karıştırmasınlar, siyaseti siyasi zeminde yapsınlar. Şu anda bütün siyasi partilerin desteğine ihtiyacımız var. İktidar, muhalefet, Meclis içinde, Meclis dışında, her siyasetçinin desteğine ihtiyacımız var. Türkiye’de yargı güvenini kaybederse, hiç kimse ayakta kalamayacak. Tekrar ediyorum “Adalet mülkün temelidir” sözü bir duvar yazısından ibaret değildir. Hepimiz el birliğiyle adalet insanlarına yardımcı olalım, adalet insanlarına siyaseti bulaştırmayalım. “Türkiye’de hakimler kararından dolayı tutuklanıyor” böyle sunarsanız doğru olmaz.

‘HSYK, bir komediye son verdi’
Neden açığa alındı o hakim, biz keyfi açığa almıyoruz. Açığa alma sebebimi söyledim. O gün kıyamet kopuyor, cumartesi günü böyle olmuş, televizyonlar canlı yayında, pazartesi vatandaş korkuyla izliyor, olan bitenden habersiz çünkü. Herkes değişik şekillerde bir algı yatamaya çalışıyor. Böyle bir ortamda yıpranan Türk yargısı oluyor. HSYK ne için var? Kaosu engellemek için var, yargıya olan güveni sağlamak için var, gerçek yargı adamlarının bağımsızlığı ve tarafsızlığının teminatı için var. Toplandık ve bu komediye son verdik, ama bu komediye son verirken keyfi vermedik ki. Dedik ki, ‘bu yetkiler şu sebeplerle hatalı kullanılmıştır, bir hakime yakışmayan hareketler yapılmıştır.’

‘Yargıya yaşattıklarımız için özür diledim’
Her şeyi bir kenara bırakın, dosya incelemeden karar vermek başlı başına bir sorundur. Ve o gün saat 5’te buradan (HSYK) çıktım, bütün gazeteciler toplanmış hepsi şahit, kısa kararı açıkladıktan sonra,’ yargıya yaşattıklarımız için özür diliyorum’, dedim. Benden önce Sayın Cumhurbaşkanımız açıklama yapmış, ‘HSYK geç kaldı’ diye. Açıklamadan haberim yoktu, ben geç kalan bir daire değilim ki benim dairem mahkeme dairesi, disiplin dairesi… Ancak önüne gelen evrakla işlem yapabilir. Saat 11’de müfettiş raporu elime geldi, olağanüstü toplantı kararı aldım, saat 14’te toplandık. Tarihin en hızlı hareket eden kuruluyuz. Benim böyle bir kompleksim yok ki.

‘Cumhurbaşkanımızın açıklamasından haberim yoktu’
Hakimlerin 92 yılda oluşturduğu bir emek var, bizim hakimlerimiz, savcılarımız taraflı gözükmemek için davacıdan davalıdan su bile içmezler. Ben bunlara şahit oldum. Böyle bir emekle fedakarlıkla kurulan bir sistem, sorumsuz insanlar tarafından perişan edilebilir mi? O nedenle dedim ki, yaşanılanlardan ötürü özür diliyorum. ‘Keşke imkanımız olsaydı da bu yaşanılanları hiç yaşatmasaydık, daha önceden önlem alabilseydik’ dedim. Ama bunu bile bile Cumhurbaşkanı’nın açıklaması üzerine söylemişim gibi yayınladılar. Canları sağ olsun. Ben hiçbir şeyden kolay kolay yılmam. Hayatım mücadele ile geçti. O nedenle doğru sözleri söylemeye devam edeceğim. Türk yargısı inşallah önümüzdeki dönemde herkesin güvendiği, inandığı, gönül rahatlığıyla girdiği, dava dilekçesini sunduğu ve gönül rahatlığı ile çıktığı adalet dağıtan yer haline gelecek.
 
- “Geçmiş yaraları sarmaya çalışıyoruz” dediniz, son zamanlarda da hakim ve savcıların tutuklanması sıkça gündeme geliyor. Yargıda temizlik yapıldığı söylenebilir mi?

‘Tutuklanma aşaması yargı yerlerinin görevi’
Tutuklamalar bizim dışımızda, o deliller henüz bizim elimize gelmedi. Yani
 tutuklamaların sebebini o delilleri bilemiyorum. Sadece bize ilk gelen haliyle, mevcut hakim ve savcıların bulundukları hal içinde göreve devamını, yargının saygınlığına ve güvenilirliğine sakınca arz ettiği sebebiyle yine 2802 sayılı yasanın 77.maddesi gereğince açığa aldık. Tutuklanma aşaması yargı yerlerinin görevi. Orada da bir kafa karışıklığı var… Deniyor ki ‘88.madde var, hakimler tutuklanamaz.’ Bilgisizlikten mi yapıyorlar, kasti mi yapıyorlar bilmiyorum. 88.madde hakim ve savcıya dokunulmazlık veren bir maddedir. Milletvekili dokunulmazlığı gibi hakim ve savcıların da dokunulmazlığı vardır. Ağır cezalık suçüstü halleri dışında. Suçüstü ne demektir? Henüz işlenmekte olan veya işlendikten kısa bir süre sonra delilleriyle birlikte yakalanan suçluyu ifade eder. Ağır cezalık suçüstü halleri dışında hakim ve savcıların, ifadesi alınamaz, üzeri ve konutu aranamaz, gözaltına alınamaz. Milletvekili dokunulmazlığını Meclis Genel Kurulu kaldırır. Hakim ve savcıların dokunulmazlıklarını önceden yalnız Adalet Bakanlığı bakıyordu, şimdi Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi’nin teklifi, Adalet Bakanlığı’nın onayıyla dokunulmazlık kalkıyor. Biz kovuşturma izni verdikten sonra Yargıtay’da yargılanır. Yasal bir soruşturma izni olmadan, hakim duruşma sırasında birine tokat atsa bile hakim ne gözaltına alınır, ne ifadesi alınır hiç bir şey yapılamaz. Durum Adalet Bakanlığı’na iletilir, HSYK ve Adalet Bakanlığı onayladığı an müfettiş görevlendirilir, soruşturma izniyle gidiyorsa gereken ne ise yapabilir. Bütün bu yetki kanun içinde var bilmeden konuşuyorlar.
 
- Yargı Reformu paketi açıklandı, orada denetlenebilir ve hesap verebilir bir yargıdan söz ediliyor. Bu, sizcemahkeme kararlarının yargısal denetimi veya yargı mensuplarının idari denetimi dikkate alındığı zaman, yapılması gereken bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var mı, özellikle şu çok önemlidir dediğiniz bir mesele, yoksa sistemin etkin çalıştırılması mı önemlidir?

‘Geçmişte sistem değiştirdik ama sorunlar bitmedi’
Evvela sistemi etkin çalıştıracak, insan unsuruna çok inanan bir insanım ben. Hangi sistemi bulursanız bulun insan unsuruna geliyorsunuz ve orda düğümleniyorsunuz. İyi yetişmiş hukukçu terbiyesine, hakim, savcı, avukat adabına sahip, hukukçu gibi düşünen hukukçu gibi konuşan yargı adamlarıyla bu için hallolacağına inanıyorum. Elbette sisteme inanıyorum ama sistemden önce insana inanıyorum. Hukukçu siyasetten uzak kalacak. Uzak kaldığı sürece tarafsız olduğu sürece hakim ahlakına sahip olduğu sürece ben hiçbir sıkıntı yaşamayacağımızı düşünüyorum. İnşallah biz bunu ne olursa olsun sağlayacağız. HSYK’nın sistemini değiştirmek istiyorlar, tamam olabilir… Biz 1961’den sonra 4 ayrı sistem değiştirmişiz ama sorunları bitiremedik. Okuyan doğru yorumlayan adalet adamlarına ihtiyacımız var. Onu sağladığımız an meseleyi çözeriz.