Bugünlerde sadece bilim-kurgu filmlerinde gördüğümüz robot ya da bir bilgisayar programı şeklindeki hâkimler, yakın bir zamanda, gerçek olarak hayatımıza girecek mi? İnsanlık tecrübesi göstermiştir ki, gerçeği bulmada elimizdeki tek araç sadece 5 duyu organımız değil.

DOÇ. DR. UĞUR YİĞİT-HUKUKÇU

 BİLGİSAYAR ve robot teknolojisinin hızla gelişmesi karşısında birçok mesleğin yok olduğu, yerlerini bilgisayar programları ve makinelerin aldığını yaşayarak görüyoruz. Örneğin, kasiyerlerin yerine ATM’ler geçti, 7 gün 24 saat para çekilip, yatırılabilmekte; sıkıntısız grevsiz ve hatta hatasız denilebilecek şekilde çalışmakta. Memur veya herhangi bir kamu görevlisi olmaksızın vergi, askerlik, nüfus, pasaport, bilet ve okul kaydı vs. gibi daha birçok işlemi internet üzerinden yapabiliyoruz. Fabrikalarda ise işçilerin yerini robotlar çoktan almış durumda. Günlük hayatımızda alışageldiğimiz bilgisayarın ötesinde insan zekâsını alt eden “yapay zekâ” ürünü robotlar tasarlanıyor artık. Yapay zekâ, bilimsel adıyla “mantık analiz robotu”; bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri zeki canlılara benzer şekilde yerine getirme kabiliyeti olarak tanımlanıyor.

Algılama ve öğrenme

İdealize edilmiş şekliyle yapay zekâ, algılama, öğrenme, çoğul kavramları bağlama, düşünme, fikir yürütme, sorun çözme, iletişim kurma, çıkarım yapma ve karar verme gibi insan zekâsına özgü yüksek bilişsel fonksiyonları veya otonom davranışları sergilemesi beklenen yapay bir işletim sistemi olarak açıklanıyor. Bu durumda, insana ait düşünme, muhakeme etme ve karar verme yeteneği olduğuna göre yapay zekâya sahip robotlar yargıçların yerini alamaz mı? Üstelik insan hâkimlerin reddini ve çekinmesini gerektiren kan ve sıhri hısımlık bağı, duygu, düşünce, inanç ve menfaat ilişkisi olmaması gibi bir avantajı da varken. Bir an için robotların yargıç olduğunu hayal edelim. Eğer robotumuz ceza hâkimi ise; saniyeler içinde mobeselere, resmi ve özel güvenlik kameralarına, telefon kayıtlarına, polis ve jandarma laboratuvarlarına, adli tıp kurumuna, tapu, nüfus, askerlik, vergi gibi tüm devlet dairelerine, özel kurum ve kuruluşlarına, bilirkişilere vs. ilgili yerlere bağlanıp delil toplama işini yapar. Sanığın kastını ortaya çıkarma veya takdiri indirim sebeplerini uygulama açısından; ilkokuldan üniversiteye kadar okul günleri, askerlik yaşantısı ve meslek hayatında geçirdiği soruşturmaları, cezaları veya başarılarını hızlıca tarar. Eczane ve hastane bilgilerinden hastalıkları, kullandığı ilaçları tespit eder. Facebook, Twitter vs. sosyal medya ortamlarındaki paylaşımlarından, e-postalarından, Google’da yaptığı aramalardan; maksat, niyet, zaaf ve suça olan eğilimlerini irdeler. Aynı şekilde işlemleri bu sefer haksız tahrik olup olmadığı vs. hususları belirlemek açısından mağdur yönünden yapar.

Eğer varsa, bunlar hakkında işlem yapacak mercii, yasal olarak hâkimler ve savcılar kuruludur. Kurul, mankurt olanla olmayanı ayırt edecektir etmesine ancak bu konuda, -basit bir hata olmaktan ziyade,- hukuk, akıl, hakkaniyet ve vicdan yönünden ciddi kuşkular doğurabilecek kararlara imza atması, karamsarlığa neden olmaktadır. Somutlaştırırsak, Kurul, hâkim ve savcılar arasında ayrım yaparak bir grubu mağdur kabul edip, bunu gidermek için yasanın kendisine vermediği yetkiyi dahi kullanmaktan çekinmezken, diğer grubu mağdur kabul etmeyerek adım atmamıştır.

Birinci grup, Kurul’un mağdur kabul ettiği hâkim ve savcılar; bunların bir kısmı askere kumpas kurduğu, eğilimleri ve uygunsuz ilişkilere girdiği, meslek onurunu ağır şekilde zedelediği için hakkında MESLEKTEN ÇIKARMA kararı verilenler, diğer kısım ise hâkim ve savcı aylığını az bulduğu için mesleği bırakarak, iki-üç katı fazla ücret veren Kamu İhale Kurumu gibi kurumlara geçip, son derece donanımlı bina ve ofislerde rahatça görev yapan, Ankara’da kaldığı için taşranın zorluk ve risklerini üstlenmeyen ancak daha sonra hâkim ve savcı aylığının nispeten iyi duruma geldiğini görünce tekrar fiilen mesleğe dönenlerdir.

HSYK’nın atama yönetmeliği

İkinci grup mağdur sayılmayan hâkim ve savcılar ise; köy’den ilçeye dönüştürülen 4 ve 5’nci bölge statüsünde ve daha sonra HSYK tarafından “bu yerlerin iş durumu itibarıyla hâkim ve savcıların nitelikli terfi etmesine imkân vermemesi” gerekçesiyle kapatılan adliyelerde görev yapanlardır. Dahası, HSYK’nın kendi atama yönetmeliği ve ilke kararlarını çiğneme pahasına, normal sürenin çok çok üzerinde kapatılan 4-5.bölge adliyelerde çalıştırılanlar. Kurul, mağdur saydıklarını yani ilk kısımda yer alanlar için kanunun verdiği yetkiyi kullanarak mesleğe kabul etme yanında, kanunun vermediği bir yetkiyi kullandığı –ki burası önemli- meslek dışındaki sürelerini meslekte geçirmiş kabul ederek, üstelik mümtaz terfi etmiş gibi işleme tabi tutarak emsallerine uygun şekilde terfi ettirdiği, buna göre de peşin toplu ücret ödemesi yapılmasına imkân verdiği, kanun gereği meslek dışında geçen süreyi kanun hükmü olarak meslekten saydığı, bununla da yetinmeyerek, bir önceki kurulun uygulamasını değiştirip niteliksiz “A” terfilerini “B”ye yükseltip, geri çekme işlemi yaptığı hâkim ve savcılar arasında konuşulmaktadır.

 Makinelerde olmayan en önemli şey vicdandır

 İNSANLIK tecrübesi göstermiştir ki, gerçeği bulmada elimizdeki tek araç beş duyu organı ve zekâ değildir. Hâkim sadece delilleri değerlendirip, anayasaya, kanun ve hukuka göre muhakeme edip karar vermez. Makinede, bilgisayarda olmayan önemli bir şey’e yani “vicdan”a sahiptir. Malum zekâ ile vicdan aynı kavramlar değil. Bir taraftan hâkimler yerine robotları devreye sokmayı tartışabilecek kadar bilimsel ve teknolojik ilerleme kaydetmemize rağmen, öte taraftan “mankurt” hâkimlere de rastlamaktayız. Diğer bir ifade ile sadece vicdanı iptal eden değil, aynı zamanda aklı da devre dışı bırakan hâkim örneklerini görüyoruz. Etrafımızda, mensup olduğu, ideoloji, inanç ve topluluktan gelen emir üzerine, vicdanı ve aklını devre dışı bırakarak karar veren hâkim cübbesi giymiş olanlar var mıdır, yok mudur?

 Kumpas kuran hâkim ve savcı

 AYNI Kurul, nitelikli terfi edemeyeceğini bildiği hatta bunu resmen ilan ettiği yerlerde çalıştırdığı hâkim ve savcılara dönüp adeta “kusura bakmayın nitelikli terfi edemediniz” dercesine, emsallerine göre en az 5 yıl kayıplarına neden olduğu halde bu durumu mağduriyet saymamaktadır. Daha doğrusu bazı Kurul üyeleri ikili ilişkilerde mağduriyeti kabul ettiklerini ancak bir kişinin mağduriyetini gidermeleri halinde emsal teşkil edeceği gerekçesiyle (Kurul bürokratlarının işlerin artacağı bahanesiyle karşı çıkması nedeniyle) talepleri kabul edemediklerini ifade etmektedir. Tabii bu arada kumpas kuran hâkim ve savcılarla mücadele etmekle övünen bir zihniyetin, kendi kural, söz ve ilkelerini çiğneyerek nitelikli terfi edemeyeceğini ilan ettiği yere tayin edip çalıştıran sonra nitelikli terfi edemediği için kaybına neden olan bir eylemini kumpastan başka ifade edebilecek sözcük var mıdır?


YENİ YÜZYIL GAZETESİ