ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın kısa ziyaretinde Erdoğan'ın “vatan haini” ilan ettiği Can Dündar'ın ailesi ile görüşmesi ve Dündar'ı “cesur” olarak nitelemesi; AKP'ye muhalif olduğu bilinen gazetecilerle basına kapalı buluşması; HDP'li milletvekilleri ile Kürt sorununu konuşması ve imzacı akademisyenleri savunması, ABD'nin Erdoğan'ın tepkisini pek de umursamadığını gösteriyor. Aksine çok açık bir mesaj sözkonusu.

Başbakan Davutoğlu'nun Biden’in görüşme programıyla ilgili “Sayın Biden’ın görüşme programını kim hazırladı bilmiyorum ama Türkiye’de yaşananları tam olarak görmesini istemediği belli” ifadelerini kullanmasına ve “rahatsızlığımı ileteceğim” demesine rağmen kameraların karşısına geçince başkan yardımcısına tam 5 kez teşekkür etmesi baş emperyalistin hesabını doğru yaptığını gösteriyor.

ABD yönetiminin kulislerine en hakim isimlerden birisi olan Hürriyet'in Washington muhabiri Tolga Tanış, başkan yardımcısının ziyaretiyle ilgili yazdığı yazıda durumu “Washington'un Ankara üzerindeki etki gücü, Erdoğan'ın iç politikada kırılgan olduğu iktidarının ilk yıllarındaki kadar yüksek. 2002-2007 arası gibi”diyerek tarif ediyor.

Türkiye'nin, yani Erdoğan yönetiminin son dönemde ABD'de ve mülteci krizi nedeniyle kendisine katlanmak zorunda kalan AB merkezlerinde ciddi eleştirilere maruz kaldığı biliniyor. Basına kapalı olarak görüştüğü gazetecilerden Ceyda Karan'ın Biden'dan edindiği izlenime göre ABD'de “sabrı taşmakta olanlar”ın sayısı artıyor, Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması gerektiğini söyleyenler bile var.

İçinden geçtiğimiz sürecin 2002-2007 arasına benzetilmesinin altını çizmekte fayda var. Bu dönemin en önemli özelliği AKP'nin sonraki iktidar yıllarına kıyasla görece güçsüz olması değildi, Türkiye siyasetinin bu süreçte yeniden tasnif edilmesiydi. AKP'nin ABD'nin desteğiyle devleti ele geçirdiği, 1. Cumhuriyet'in çözüldüğü bu süreçte siyaset, bir süre sonra gündeme gelecek olan bölgesel restorasyonda AKP’ye sorun çıkarmayacak şekilde yeniden şekillendirilmişti.

Şimdi yeniden bir düzenleme ihtiyacı sözkonusu. Bu yeni bir ihtiyaç da değil üstelik. Daha güçsüz bir AKP ve Erdoğan planı uzun süredir yürürlükte. 7 Haziran öncesi denenen ve Kasım seçimleriyle başarısız olmuş gibi görünen süreç, şimdi başka bir evreye geçmiş görünüyor. Evet, restorasyon süreci devam ediyor, bu sefer ABD'nin daha aleni bir şekilde müdahil olmasıyla üstelik.

Oyun kurucu aktör olmak, bölgesel liderlik, Yeni Osmanlı derken baş emperyalistin bir temsilcisinin zorbanın gözlerinin içine baka baka gelip herkesi bir masanın etrafına oturttuğu bir noktaya düşmek, üstelik bu açık reste ufacık bir rahatsızlık belirtisi bile gösteremeden boyun eğmek kolay altından kalkılabilecek bir fiyasko değil. Ama ne çare, dört bir taraftan kıstırılmış; masalar yeniden kurulurken sahne dışına düşmüş; Rusya, İran, Irak, Suriye yönetimleri ile sıcak çatışma noktasına kadar gerilmiş bir yönetimden bahsediyoruz. Tam arayı düzeltmeye yeltendikleri İsrail bile hafta içinde yaptığı açıklamada Türkiye’yi IŞİD’le işbirliği yapmakla suçladı.

Darbenin nereden geleceği belli olmuyor. AKP'nin bu kadar fazla cephede savaşacak gücü yok. Hele dünyada, kendi derdi başından aşkın Suudi gericiliği dışında müttefiki kalmamışken.

AKP'nin Suriye konusundaki takıntısı yalnızca buraya çok yatırım yapmış olmasından değil, burada yenildiğini kabullenmesinin kendisini iktidara taşıyan koşulların ortadan kalktığının ilanı anlamına geleceğini bilmesinden kaynaklanıyor. Şimdi elinde yalnız provokasyon kartı kaldı. Yaparlar mı? Deniyorlar zaten, ama tutmuyor.

Bir diğer seçenek eli büyütüp savaş çıkarma noktasına kadar işi sürüklemek. Ama bunun için de en az birkaç ortak gerekiyor. Onu bile bulmaları zor artık.

Bunun bir tek anlamı var, bölgesel iddialarını yitirmiş, Türkiye içine sıkıştırılmış bir AKP'nin, baskıyı ve dinciliği artıracağı. Önümüzdeki günlerde AKP'nin dışarıda boyun eğdikçe içeride sopa sallamaya devam edeceği anlaşılıyor. Bugün kurtarıcı gibi karşılanan ABD'nin bunu umursayacağını sanmak ise saflık olur. Zira hem bölgeyi hem de ülkemizi cehenneme çeviren gericiliğin arkasında ABD'nin bölge planları olduğunu biliyoruz.

Bu gerici baskının doğrudan Türkiye'nin ilerici birikimini hedef alacağı ortada. AKP karşısında sermayeden ve emperyalizmden bağımsız bir mücadele yükseltilmediği oranda bu cendereden çıkmak mümkün görünmüyor.

 

Bu yazı haftalık siyasi dergi Boyun Eğme'nin 17. sayısında yayınlanmıştır.
 

Kaynak: Haber.sol.org.tr