Geçtiğimiz üç gün boyunca AKP’nin eğitim alanındaki saldırılarını ve eğitimin dinselleşmesini masaya yatırırken bugün projeksiyonu ailelere çeviriyoruz. AKP’nin gerici uygulamalarına direnen, okullarının imam hatipleştirilmesine karşı çıkan veliler Türkiye’nin laik damarını temsil ederken, bu süreçte aydınlanmacı öğretmenler de okullarını, öğrencilerini savunarak velilerin en büyük desteği oldu.

Bugün 4+4+4 ile başlayan süreçten başlayarak her daim gericiliğin yakasına yapışıp, okullarını gerici saldırılara karşı savunan velileri, gericilikle mücadelede rol üstlenen aydınlık öğretmenleri #diren eğitim sözcülerinden Aykut öğretmen ile konuşuyoruz.

Son dönemde hız kazanan gericilik saldırılarına karşı veliler bir dizi eylemlilikle karşı durmaya çalışıyorlar. 4+4+4 sürecinden başlayarak, zorunlu din derslerine karşı çıkan, okullarının imam hatibe çevrilmesini engellemeye çalışan öğrenci, veli ve öğretmenlerle karşılaştık. Siz de #direneğitim olarak velileri yalnız bırakmadınız. Bize biraz bu örneklerden bahseder misiniz?

Aslına bakılırsa hâlihazırda, yani şimdilerde İmam Hatip’lere karşı yoğun bir veli direnişi ve mücadelesi göremiyoruz. En azından geçen senenin aynı dönemiyle karşılaştırıldığında ciddi bir fark var. Bu düşüş bir kabullenme hali midir yoksa fırtına öncesi sessizlik mi tartışılır. Fakat aradan geçen zamanda iki seçim, kanlı patlamalar, Suriye’deki gelişmeler derken tüm toplumsal direnç odaklarında saptanabildiği gibi velilerde de bir umutsuzluk ve çaresizlik hali göze çarpıyor. İşin ilginç yanıysa ortada ciddi bir direnişin olmaması, tepkinin doğurduğu enerjinin yok olduğu anlamına gelmiyor. Enerji var ve devam ediyor fakat kendini göstermek yerine toprak altından ilerlemeye devam ediyor.

Veliler arasında, çocuklarını din derslerinden ve dinselleşen eğitim ortamından kurtarmak için, nüfus cüzdanındaki din hanesine Hristiyan yazdıranlar bile var, daha fazlası ise yüksek ücretlerin altında ezilmeyi göze alıp çocuklarını kısmen seküler eğitimin verildiği okullara gönderiyorlar.

Özellikle geçen sene bazı okullarda velilerin ciddi tepkisi oluştu ve bazılarında bir arada hareket edebilme imkânı doğdu. Biz #direneğitim olarak zaten o okullardaki gelişmeleri yakından takip ediyorduk. Süreç somutlaşmaya başlayınca velilerimizle birlikte mücadeleyi sağlam ayaklara oturtup enerjiyi doğru hedefe yönlendirmeye çabaladık. Fakat şunu belirtmekte fayda var; velilerin büyük çoğunluğu işi siyasallaştırmaktan imtina ediyorlar hatta bazen açıkça korkuyorlardı. Bizse devamlı bu işin siyasi bir mesele olduğunu hem yapılan hukuksuzluklara işaret ederek hem de tek tek yapılanları birleştirdiğimizde ortaya çıkan büyük resme işaret ederek yerleştirmeye çabaladık. Fakat velilerde genel olarak dinselleşmeye ve AKP’nin gericiliğine karşı mücadele etmektense “onlar kendi çocuklarını istedikleri gibi eğitebilirler, bizim çocuklarımıza bulaşmasınlar yeter” yaklaşımı hâkimdi. Mücadeleler sonunda bazı somut başarılar elde edildi tabii ki. Daha önemlisi ise birçok veli dinselleşmenin sadece kendi çocuklarıyla ilgili münferit bir olay olmadığını net bir şekilde hissetmiş, görmüş oldular.

Yeşilbahar Ortaokulu, Küçükyalı Rezzan Has, Kartal Milli Eğitim Vakfı Ortaokulu, Beykoz Paşabahçe Ortaokulu, Şişli Talatpaşa Ortaokulu ve Kaptan Hasanpaşa İlkokulu gibi mücadele örneği teşkil eden bir dizi okulda kararlı velilerin dayanışmasını, direnişini gördük. Biraz da bu okulların yapısından, veli profilinden söz eder misiniz?

Öncelikle Yeşilbahar Ortaokulu’ndan bahsedersek; burası Kadıköy’de sosyal demokrat diyebileceğimiz yoğun bir nüfusun bulunduğu Bağdat Caddesi üzerinde çok eski bir okuldu. AKP’li MEB kadroları açıkça fazla ileri gitmişlerdi. Velilerin ve birlikte çalışma yapan bizlerin de aman vermeyen bir mücadele örmeleri sonucunda okulun imam hatibe dönüşümü engellenmiş oldu. Bunun geçen seneki mücadelelerde ilk sırada olması diğer mücadelelere de örnek teşkil etti. Yani bir anlamda “sezon verimli başlamıştı”.

Bunun dışında seçilen tüm okullara baktığımızda AKP’li kadroların masa başı bir çalışmayla nokta atışı çalıştıklarını anlamak hiç de zor değil. Okulların bütünü ilerici, aydınlanmacı, bir anlamda seküler/laik eğitimi savunan insanların çoğunlukta olduğu semtlerin okulları. Aslında dışarıdan göründüğü gibi amaçları bu insanların çocuklarını gericileştirmekten ziyade ilerici toplumda dinselleşme karşıtı refleksleri törpületmek, etkisizleştirmekti. Bunu en masum şey olan çocuklar üzerinden okullara girerek başarmaya çalışıyorlar. Direngen velilere ideolojik olarak destek olmazsanız kısa sürede “tabii saygı duymak lazım, onlar da öyle eğitmek istiyorlar çocuklarını” noktasına gerileyebiliyorlar.

Biliyorsunuz artık “her mahalleye bir imam hatip okulu”ndan  “her okula bir imam hatip sınıfı” aşamasına atladık. İlk adım Manisa’da atıldı. Bu ve benzer hamlelere karşı #direneğitim olarak önümüzdeki günlerde ne yapmayı planlıyorsunuz?

Öncelikle bu adım gericilikte çok “ileri” bir adım. Yani her okulun içine bir imam hatip sınıfı demek “geliyoruz işte, engelleyemezsiniz”in mesajı olduğu gibi bir güç gösterisi aynı zamanda. Fakat işin asıl kritik boyutu başka bir sorunuzda da bahsettiğim üzere ilerici kesimin dinselleşmeye tepkisinde süngü düşürmeye alıştırmak. Bir nevi 12 Eylül hapishaneleri için söylenen meseleye de benzetilebilir. Hani sağcılar ve solcuları aynı koğuşlara koyma ve alıştırma politikası vardır o dönem hatırlarsınız. Bu da aşağı yukarı böyle. Bir okulun içine imam hatip sınıfı koyduğunuzda evet oraya gericiliği ve AKP’yi militanca savunan velileri de çekmiş olursunuz fakat her zaman işin odağında minik minik çocuklar olmuş olur. İlericiler, aydınlanmacılar olarak buna karşı mücadele verdiğinizde ise mesele “siz bu çocukları istemiyorsunuz, bu çocukların eğitim hakkı yok mu?” noktasına geliyor. Bu hem akıllıca hem aşağılık bir politika. Çocukları gericiliğin nesnesi olarak görme bir yana bu örneklerde gericiliğin süngüsü ilan etmiş oluyorlar.

Öncelikle bu duruma karşı mücadelede işin hukûki boyutu çok önemli. Hukuk yoluyla geri adım attırılacağından değil tabii ki. Hukukun sınıfsallığının farkındayız ve siyasi mücadelenin bir konusu olduğunu biliyoruz. Fakat hukuki boyut yapılan işin foyasını meydana çıkarma konusunda işlevsel bir alan. Ve bu her okula imam hatip sınıfının hukuksal boyutu, yani yönetmelikteki hali ne olursa olsun bir uydurma, kitabına uydurmadan ibaret olacaktır.

Bunun ötesine geçtiğimizdeyse velilerin direngen unsurlarıyla buluşup bu ideolojik alıştırma operasyonuna karşı gözü açık bir süreci mümkün kılmayı ve mücadeleyi hukusuzluğa değil AKP’nin gerici adımlarına yoğunlaştırmayı planlıyoruz. Tabii ki bu saldırının hedefinde öncelikle ortaokullar var. Bu nedenle liselerdeki gibi öğrenci merkezli değil veli merkezli bir çalışma öngörüyoruz.

Emekçi mahallelerinde yoksul veliler, servis parası ödeyemediği için istemese de çocuklarını mahallesindeki tek ortaokul olan imam hatip ortaokuluna göndermek zorunda kalabiliyor. AKP’nin “Yeni Türkiye”sinde bir taraftan yoksulluğun artması, diğer taraftan eğitimin piyasalaşması, çocukların gerici vakıflar, cemaatler tarafından kuşatılmasını, imam hatip okullarına gönderilmesini kolaylaştırıyor. Ne dersiniz?

Kimse Türkiye’de gerici bir rejimin ya da bir İslam Cumhuriyeti’nin sessiz sedasız ilan edilebileceğini düşünmesin. Başta da dediğim gibi enerji yok olmuş değil, sadece bir paralize olma haliyle karşı karşıyayız. Bu da örgütsüzlüğün ve örgütsüzlük fikrinin yeğ tutulmasının doğal sonucu. Fakat şundan emin olunmalıdır; gericiliği ne olursa olsun sineye çekmeyecek geniş kitleler var bu memlekette ve inanın bu kitlesellik gittikçe nihai bir çözüme doğru sürüklendiğini hissediyor. Gelinen noktada münferit bazı kazanımlar, hukuki bazı geri bastırmaların bu gümbür gümbür gelen gericiliğin karşısında bir yere kadar bir anlam ifade ettiğinin herkes farkında. 

Son olarak, geçtiğimiz günlerde “Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi”nin bir çağrısı oldu, duymuşsunuzdur. #direneğitim olarak bu çağrı hakkında fikriniz nedir?

Kulak vermek şöyle dursun asli bir unsuru olarak Aydınlanma Hareketi’nin örgütleyeceği tüm işlerde ama özellikle eğitim boyutunda elimiz her zaman taşın altında olacak. Memlekette özellikle 1 Kasım’dan sonra süt liman görünen ortamda, Haziran kitleselliğinin paralize olduğu bir havada ve AKP’nin belli şerhlerle beraber en güçlü döneminde bu çağrıyı yapmak oldukça tarihsel bir adım anlamına geliyor. İlerici, aydınlanmacı toplumun gelip sıkıştığı yer tam da bu çağrının işaret ettiği yerdir: Ya gerici bir ülke ya da aydınlanmadan yana eşitlikçi ve özgürlükçü bir memleket! Çağrıyı hem velilerimiz, hem liseli öğrenci arkadaşlarımız hem de öğretmenlerimiz arasında hızla yayıyoruz.

Yarın “Sosyalizm Okulu” yürütücülerinden Barış İplikçi ile gerici eğitime karşı mücadele eden öğrencileri ve gençliği konuşacağız. 


Kaynak: Haber.sol.org.tr